Sabah uyanır uyanmaz telefona sarıldı Jungkook. Lisa'yı aradı. Kapalıydı telefonu. Sonra aklına diğer numarası geldi. Sadece ailesinin ve kendisinin bildiği bir telefon numarasıydı bu. Birkaç kez aradı. Cevap veren olmadı. Kahvaltıya geçti hemen. Acelesi vardı. Bugün getireceği bir turist kafilesi için saat 10.00'da buluşma yerinde olması gerekiyordu. Babası erkenden çıkmıştı evden. Ekmek parasını taştan çıkaran babalar evden hep erken çıkardı. Bu yüzden çocukları onları sadece geceleri görürdü... Yorgun görürdü. Babası yeni bir fayans işi almıştı. Yol uzaktı.Annesi kahvaltıyı çoktan hazırlamış, otistik ağabeyine yedirmeye çalışıyordu. "Hayırlı sabahlar" dedi annesine ve yanağına bir öpücük kondurdu. Ağabeyine döndü sonra ve "Günaydın dünyanın en yakışıklı ağabeyi. Bugün nasılsın bakalım?" dedi neşe içinde... Ağabeyi gülümsedi kardeşine. Ne zaman onu görse gülümserdi. Hep birlikte kahvaltı ettiler. Bir ara babasını sordu Jungkook. "Babam arada bize uğrar mı anne?"
Annesi her zamanki gibi ciddiye aldı oğlunu. "Öyle deme oğlum. Adam bizim için çalışıyor gece gündüz."
Jungkook acele ile kalkarken tabağından bir lokma daha attı ağzına ve boğulur gibi cevap verdi. "Aman anne! Sen de hemen ajitasyona giriyorsun. Biraz takılayım dedim anneciğime."
Masadan kalktı Jungkook. Annesi, "Tabağını bitirmedim oğlum! Nereye böyle acele?" diye sordu.
"Anne gezi işim var bugün. Ekstra iş çıktı. Bak işte ne güzel para kazanacağım." Annesinin yanağından bir makas aldı ve ağabeyini de öperek çıktı evden. Ağabeyi arkasından bakıyordu kardeşinin. O hep kardeşinin arkasından bakardı. Nereye gittiğini anlamaya çalışıyordu belki de... Onun yirmi altı yıllık ömrü hep anlamaya çalışmakla geçmişti.
Metrobüse doğru hızlı adımlarla yürürken telefonu çaldı. Arayan Lisa'ydı. "Günaydın Kuzu" dedi uykulu bir sesle.
"Günaydın uyku güzeli... Daha yeni mi kalkıyorsun?"
Uykulu sesle cevap verdi. "Biz uykucular için gün yeni başlıyor. Sen şafak sökerken uyanıyorsan bunda benim suçum ne ya Kuzu!"
Jungkook, hızlı adımlarla yürümeye devam ediyor ve bir yandan da Lisa'ya laf yetiştiriyordu. "Bakıyorum hızlı girdin güne? Nasıl olduğunu merak ettiğim için aramıştım sabah. Öteki hattını aradım ama kapalıydı.
Lisa açıklamaya yaptı. "O hattı artık kullanmayacağım Jungkook. Bana buradan ulaş."
Jungkook, meseleyi anlamıştı. Üzerinde durmadı. "Sana hazırladığım laflarım çok ama vaktim yok. Gezi işi çıktı. Tur, gezi işi verdi yine. Ona gidiyorum. Ekstra alacağım. Bak, öğleden sonra işim bitiyor. Paraları çatır çatır yemeye ne dersin?"
"Yahu biraz tasarruf yap be adam! Ama yine de kulağa hoş geliyor tabii."
Gülüştüler. Aralarında bu konuşma geçerken, Jungkook metrobüs durağına gelmişti bile. "Tamam o zaman Yavru Kuş. Saat üç gibi buluşalım. Ben şimdi metrobüse biniyorum görüşürüz sonra."
"Tamam Kuzu. İki gibi dershaneden çıkıyorum. Üçte orada olur ararım seni."
Lisa, telefonunu kapattı ve yatakta tembelce gergindi. Bir gün öncesinin etkilerinden hiçbir iz kalmamış gibiydi ne zihninde ne de bedeninde. Doğruca duşa girdi. Çıktı. Kendini çok rahatlamış hissediyordu. Pamuk gibi olmuştu teni. Giyindi ve dershane dosyasını alarak çıktı. Caddeden meydana doğru yürüdü. Işıklardan minibüse bindi. Dershaneye geldi.
Kantinde oturan sınıf arkadaşlarına baktı. Daha önce hiçbiriyle konuşmamıştı. Onlar da bir yabancıya bakar gibi baktılar Lisa'ya. Bakışlarında "Bizi muhatap almıyor ukala ne olacak!" ifadesi vardı. Yanlış anlaşıldığını bile bile devam etti ilgisiz tavırlarına. Elbet birgün birisi onu anlayacaktı. Elbet birgün hakkında yanlış düşündüklerinin farkına varacaklardı. Peki, bu durumun farkına varmasalar Lisa'nın umrunda olacak mıydı? Hayır!
Dikkatle dinledi tüm dersleri. Aralarda test işleri. Liseden sonra ilk girdiğinde kazanamamıştı istediği yeri. Sonraki iki yıl da öyle... Bu sırada Jungkook, iki yıllık bir meslek yüksekokulu kazanıp turizm ve otelcilik okumuş, bitirmiş ve mezun olmuş ama iş bulamamıştı. İngilizcesi çok iyi olduğu için, rehberlik yapıyordu iş çıktıkça.
Bu yıl kendine son bir şans tanıdı Lisa. Eğer kazanamazsa, İngilizce kurslara yazılarak ilerletecekti yabancı dilini. Hatta imkân olursa Londra'ya bile gitmeyi düşünüyordu. Yabancı dilini çok iyi kullanabilecek duruma geldiğinde ise o da Jungkook gibi turist rehberliği yapacaktı. Ama bu şehirde değil... Elbet hayallerine uyan bir yer bulacaktı kendine.
_________________________________________
Biraz boş, öyle atmak için atmışım gibi oldu.