19.08.2019
AnkaraGenç adam, durağın yanında bulunan kütüphane duvarına yaslanmış bir şekilde otobüs beklerken işittiği sesle başını telefonundan kaldırdı. Durağa doğru koşturan bir kadın durakta duran otobüse doğru sesleniyordu fakat sesi her ne kadar yüksek çıksa da sakin durakta arabasına binecek yolcu olmadığını gören yaşlı otobüs şoförünün kapıları kapatarak uzaklaşmasına engel olamamıştı. Otobüsü kaçırdığını kabullenen kadın, nefes nefese genç adamın önünde durduğunda durakta oturan yaşlı teyzelerin ona olan meraklı bakışlarını umursamayarak bir süre otobüsün arkasından baktı.
Genç, bir zamanlar yaşadığı hâlde şimdilerde yabancısı olduğu şehrin insanları üzerindeki bakışlarını ilgisizce yeniden telefonuna indirdi, bu şehre de büyük bir kaos hakimdi tıpkı diğer büyükşehirlerde olduğu gibi. O hiçbir zaman bu kadar stresli biri olmamıştı. Yani... Öyle olduğunu düşünüyordu. Birkaç dakika sonra hafifçe çattığı kaşları altında, yüzüne vuran güneşle parlaklaşarak kızıllaşan kahve gözlerini usulca sol yanına çevirdi. Az önce durağa doğru koşturan kadındı o; hemen yanına, onun gibi kütüphanenin bahçe duvarına yaslanırken askısı omzundan düşmüş olan çantasının içinde bir şey arıyordu.
Sonra tanıdık bir koku doldu genç adamın ciğerlerine ve çok uzun zamandır uğramayan o his sardı göğüs kafesini. Boğazına düğümler atılmış gibi hissediyordu yine çok önceden olduğu gibi.
Gözlerini kadının sarıya yakın kumral rengi, düz saçlarında ve tişörtünün açıkta bıraktığı beyaz teninde gezdirirken farkında olmadan hızlanmıştı nefesleri.
Duraksayarak bakışlarını yola çevirdi, yanındaki beden bakışlarından rahatsızlık duyabilirdi. Sakinliğini koruyabilmek adına birkaç derin nefes aldı. Göğsünü sıkıştıran bu hissi biliyordu, onu önceden tanıyor muydu sahi?Ne olduğunu anlamlandırabilmek adına gözlerini tekrardan açık kumral saçlara çevirdiği sırada yanındaki adamın dikkatli bakışlarını üzerinde hisseden kadın hafifçe çatılmış kaşlarına eşlik eden sorgulayıcı bakışlarını onun gözlerine çevirmişti. Bir süre bir şey söylemesi için karşısındaki adama baksa da dönüt alamadı, bakıyor olduğu gözlerde gördüğü duygu alışılagelmişin dışındaydı. Temkinli bir ses tonuyla "Siz iyi misiniz?" diye sordu genç kadın fakat bir şeylerin yolunda olmadığını anlamıştı.
Genç, irkilerek bakışlarını kaçırdığında bir süre etrafını inceleyerek zihnine zaman tanıdı, göğsündeki baskı artık şakalarındaydı. Zihninde sakladığı yüzlerden birine ansızın rastlamasıyla birlikte büyük bir afallama yaşarken duyduğu soruya cevap veremeyerek sustu. Şakaklarına tırmanan ağır baskı artmış, hissettiği o huzursuzluk kalbini sıkıştırmaya ve atışlarını hızlandırmaya başlamıştı. Sakinliğini koruması gerektiğini düşünerek derin nefesler almaya başladığında genç kadın karşısındaki adamın davranışlarına karşılık kaşlarını çattı. İyi görünmüyordu, ambulans çağırmalı mıydı?
"İyi misiniz?" diye tekrarlayarak yanına usulca yaklaştığında çantasından biraz önce marketten aldığı suyu çıkararak gence uzattı. "Birkaç yudum için lütfen, iyi görünmüyorsunuz. Ambulansı aramamı ister misiniz?"
Genç adam sudan birkaç yudum içtikten sonra olduğu yere oturduğunda kelimeleri güçlükle bir araya getiriyordu. "Hayır, teşekkür ederim." diye konuştu kısık bir sesle. "Geçer birazdan, ürküttüysem özür dilerim."
"Estağfurullah, ne ürkmesi." diye mırıldanan kadın derin bir nefesi ciğerlerine doldurdu. Bugün onun için kötü bir gündü ve eve giden son otobüsü az önce kaçırmıştı, yine dedesini aramak zorunda kalacaktı. O iğrenç şoförden nefret etmesine rağmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Bir Vaha
Teen Fiction"Keşke her ağladığımda gelsen böyle, ağlamaktan şişen gözlerim küçük bir anlığına da olsa kısılsa, gülümserken yüzüm gerilse göz yaşlarımla. Ağlasam içim çıkana kadar, sen bana gelsen, varlığın merhem olsa yaralarıma..." ...