- Ah canım acıyor.
Ağzından duyduğum en güzel cümleyle günüme başlarken onun ayarlayacağı saat ve mekan yalan olmuş masasının üstünde onu öpüyordum, pardon yiyordum. Ellerim bazen bacaklarını sıkarken tatlı canı acıyıp duruyordu. Üstünde ki ceketi kollarından aşağıya indirirken saten askılı bluzuyle kalmıştı. Dudaklarımı boynundan göğsüne doğru indirirken sırtı kavislenmiş ve başını arkaya doğru atmıştı. Sırtından elime değen sarı saçları ellerimi kaşındırırken elimle topladım. Kibirli tavrına rağmen benimle böyle sevişebilmesine şaşırırken aniden ellerini gömleğime attı. Yavaşça çözdüğünü hissettiğimde hareketlerim yavaşladı. Onun bana dokunmasıyla şaftım tam anlamıyla kaymıştı. Gömleğimi çıkarttıktan sonra oturur pozisyona gelerek eğildi. Dudaklarını göğsümden aşağıya doğru kaydırırken öyle durmak benim için hiç kolay olmuyordu.
- Kapı kitli değil mi...
- Bilmem, neden sordun?
- Yani bizi böyle görmeleri hoş olmaz.
- Şimdi aklıma geldi kilitlemedim.
- Ne?
- Böyle daha heyecanlı...
Beni öpüp masadan atlarken düşen askısını yukarı çekti. İçinde ki sütyenini yukarı çekerken:
- İstediğini aldığını düşünüyorum.
- Bu mu yani? Şimdi öylece gidiyim mi?
Bana dönüp tek kaşını kaldırırken elini havaya kaldırdı.
- İstediğin bu değil miydi? Bir sürü şey saydım. Ama sen beni tercih ettin. Ben de kabul ettim. Yani bence şükret ve odayı terket...
3 aydır her şekilde her şeyini kıskanıyordum. Yaşadığı hayatı, parasını, vücudunu... Şimdi ise umutsuzdum. Çünkü bu hakka bir kere sahip olabilmiştim. Keşke o an bana sunduğu maaşımın 5 katı olan teklifi kabul etseydim diye düşündüm.
- Öyleydi.
- İyi çıkabilirsin. Çünkü bir misafirim gelecek. Onu karşılamanı istiyorum.
- Peki efendim.
Bu duruma düştüğüme inanamadım. Kendisi lavaboya girerken ben de odada tek başıma kaldım. Düğmelerimi hızlıca ilikledikten sonra deri koltuğun üstünde duran ceketimi de alıp asansöre bindim.
- Salaksın Baekhyun... Böyle bir anlaşma nasıl yaptın ki... Aptal...
9 katı hızla bitirirken masama doğru yürüdüm. Koskaca bir cinayete ortak olmuş, cehennemde locamı hazırlamış ve bu sırrı tutmak için sadece bir sevişmeyi şart koşmuştum.
- Ne yapabilirim ki? Onu bana mecbur etmek için elimde hiçbir koz yok. Salak olduğum için cinayetin fotoğraflarını da çekmedim tabii...
Umutsuz bir halde gelen misafiri beklerken şirketin önüne bir limuzin'in durduğunu fark ettim. İçinden inen adamı gördüğümde şaşırmıştım. Bu adam Taeyeon'un rakip şirketlerinden biri olan Kim Grup'un kurucusu Kim Yun Ho'ydu. Telefondan Taeyeon'un odasını arayıp geldiğini haber verdim.
- Kim Yun Ho burada efendim.
- Öyle mi? Hemen geliyorum.
Telefonu kapattığımda adam güvenliklerden geçiyordu. Adam hem yakışıklı hem de Taeyeon'dan 10 yaş büyüktü. Ben ise ondan 3 yaş küçüktüm. Belki de beni bir çocuk gibi görüyordu. Sonra ileriye baktığımda asansör kapısının açıldığını gördüm. Taeyeon'un geldiğini görünce şaşırdım. Koşarak Kim Yun Ho'nun yanına ilerleyerek sarıldı. Kim Yun Ho onu sarılırken biraz havaya kaldırırken gözlüklerini çıkarıp onu yanağından öptü..
- Hah?! Gerçekten inanılmaz...
Beraber elele tutuşup gülerek asansöre binerlerken arkalarından öylece baktım.
- Ne ki şimdi bunlar yani? Sevgili mi? Sevgili olmak Taeyeon'un tarzı değildir. O tek gecelik sever... Bu da ne böyle... Ayrıca o kendinden küçüklerle takılır, bu adam ondan 15 yaş büyük...
İçimi kemiren saçma sapan duygularla sandalyeme otururken saate baktım. Saat tam 14:30'du.
- Hayatım çok özledim seni...
- Ben de hayatım.
Kim Yun Ho patron koltuğuna kendi oturmuş bir yandan da kucağında oturan Taeyeon'u boynundan öpüyordu. Taeyeon bitmesini bekleyen bir ifadeyle duruyorken Yunho'nun ona baktığı aralarda gülümsüyordu.
- Nişanımızı ne zaman duyuracağız?
- Acelemiz mi var?
- Hayır yok tabii ki sen de böyle bir baskı kurduğumu düşünmeni istemem.
- Yok öyle algılamıyorum merak etme. Sadece biraz gerginim. Şirketlerimizin birleşmesi ve öncesinde rakip şirket olmamız falan yani bunlar nasıl karşılanacak biraz kaygılıyım.
Taeyeon Yunho'nun omuzlarını tuttu.
- Kaygılı olmak sana hiç yakışmıyor...
- Öyle mi?
Yunho gülerek Taeyeon'u öperken Taeyeon kendini biraz geri çekti. O sırada kapı tıklanırken gel diye seslendi. Kapı ardına kadar açılırken gelenin Baekhyun olduğunu gördü.
Hah çok güzel... Kucak kucağa bir görüntü ile karşılaşmam şu an dünyada yaşayabileceğim en iyi anmış gibi kabak gibi ortadaydı. O Kim Yun Ho denen adam ve bizim kibirli Kim Taeyeon ne kadar bunu dile getirmekten nefret etsem de beraber harika görünüyorlardı. İkiside kibirlikleri ve zenginlikleriyle birer yapboz gibiydi. Bu ilişkinin Taeyeon ile ben tarafında buraya uymayan yapboz bendim ve tabii ki tek gecelik hatta tek kullanımlık olan da bendim.
- Efendim, imzalamanız gereken dosyaları getirdim. Müsait misiniz?
- Tabii şurada ki masaya koy.
Deri koltukların önünde duran masaya bırakırken ayağa kalktı. Deri koltuğa oturarak dosyaları imzalarken gözleri bendeydi. Ben de bakmak istemesem de bir şekilde kendimi orada buluyordum.
- Akşam bir programım yok değil mi?
- Hayır yok efendim.
- Güzel, al.
Dosyaları bana uzatırken cebinden çıkarttığı bir kağıdı dosyanın arasına koydu. Merakla ne olduğuna bakmaya çalıştım. Odadan çıkarken merakla koridorda biraz yürüdüm. Sonra dosyanın arasında ki notu alıp okudum.
"Bana yardım edeceksin. Konuyu öğrenmek için bu gece dediğim yerde ol. Seni arabayla aldıracağım."
Bu kadın ister istemez beni hiç bilmediğim bir şeyin içine sürüklüyordu. Ben de seve seve paşa paşa sürüleniyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
jealousy, jealousy // baekyeon ✔
Short StoryO daha mutlu, daha güzel ve daha zengin ben ise onu iliklerime kadar kıskanıyorum. Ta ki o güne kadar...