tuhaftır ki o gece neredeyse hiç uyumamasına rağmen dinç kalktı naruto.
elini yüzünü yıkadı, üzerini değiştirdi. tanrı'nın her günü ramen yediği kahvaltısını, bu kez sağlıklı yiyeceklerle yaptı. sonra çıktı biraz koştu, hâlâ gelişmekte olan kaslarını ısıttı. ardından zihnini temizlemek için kendini bir saatlik bir meditasyona verdiğinde, saat henüz sabahın onuydu.
yerinde duramıyordu. dün gece evine öyle ansızın gelen ve zehirli kelimeler sarfeden sasuke, sarışın gencin bütün uykusunu alıp götürmüştü yanında. naruto yatağında ne kadar dönerse dönsün uyuyamamıştı, eline yine hafif bir acı nüksetmişti lâkin bu değildi uykusuzluğunun sebebi. bütün gece, şafak ağarana kadar eğitimi, yarasını, onu, onun yarasını, ama en çok da kan çiçeği gözleri düşünmüştü.
neydi bu?
neden efendi'yi düşünüyordu? gececil gence hayran olduğunu biliyordu, tek kendisi değil bütün köy hayrandı ona. imrenilmeyecek gibi değildi, gücü hariç karakteri, tavırları ve dış görünüşüyle de etkiliyordu sasuke insanları.
karanlıkla boğuşmuş perçemlerinin ardında bir yırtıcıyı anımsatan, sarışına göre küçük ama daha çekik, zifiri gözleri vardı. uzun ve kıvrık kirpikleri irislerini gölgelendiriyor, gölgesini beyaz tenli oğlanın belirgin elmacıklarına düşürüyordu. ufak ama dik bir burna sahipti uchiha, şekilli çenesiyle birlikte kendisine kibirli, ürkütücü bir hava katıyordu bu. ve kırmızıdan kırmızı dudakları vardı, kan gölü gibiydiler, pek aralanmıyorlardı lâkin konuşunca insana tokat yemiş gibi hissettiriyorlardı.
naruto, onun fazla ama çok fazla, insanı aşan bir yakışıklılığa sahip olduğunu kabul etti.
lâkin yine de bütün bunlar esas neden değildi.
birisinin güzelliğini, yakışıklılığını beğenirdi, fakat bu kadar heyecanlanmazdı hiçbir zaman.
gerçek sebebi içten içe biliyordu.
dün öyle bir anda yıldırım gibi evine geldiği vakit sasuke ona, her daim değil, demişti.
ve dün yine, gece saçlı oğlan kendisini iyileştirirken incitmekten çekinmişti.
tanrı aşkına, o taşkalpli'ydi!
yüzlercesini indirmişti, merhametin anlamını bilmezdi. ismi insanı ürpertirdi, gittiği yere gölgesiyle birlikte korkuyu götürürdü. daha on dokuzunda olmasına rağmen otuzlarındaki jounin'lerden üstün, mangekyou sahibi genç bir cellattı. nasıl olur da kendisini incitmekten korkardı?
yatağında uzanırken ve parlak bakışları tavanı delerken, içinin hoş bir edayla gıcırdadığını hissetti naruto. aynı dün gece, sabaha kadar olduğu gibi.
huzursuzlukla saçlarını dağıttı, yumruğunu sıktı. içindeki absürd enerjiyi atmak istiyordu, ama nasıl yapacaktı? sasuke daha kendisine net bir zaman belirtmemişti. herhalde birisini yollayacaktı, çünkü dün giderken bekliyorum demişti. bir an evvel onunla şelalelerde buluşmak istiyordu.
ayaklandı, üzerindekileri değiştirip beyaz bir tişört ve rahat, siyah bir pantolon giydi. elini yüzünü yıkamak için banyoya gidecekti, fakat kapısının çalınmasıyla adımlarını durdurdu. boğazına ani bir heyecanın oturmasını engelleyemedi sarışın, yolunu değiştirip hızlıca kapıya gitti. açtığında gördüğü yüz, görmeyi istediği yüz değildi.
gelen shou'ydu.
kısa saçları o günkü gibi dağınıktı, bu defa üzerinde siyah bir tişört ve basit bir pantolon vardı. iki elini ardında birleştirmiş ve kara bakışları zemini oyarken, "merhaba," demişti sarı oğlana usulca. "rahatsız etmedim umarım."