1.3

1K 60 232
                                    

Cevabını ne kadar merak ettiğimi anlatamam. Ama içimdeki his olumsuz bir cevap alacağımı söylüyordu.
"Sovyet... Neden böyle sorular soruyorsun?"

Daha önce böyle bir soru sorduğumu hatırlamıyorum ama sorgulamayıp ellerini avcuma koydum ve sıktım.
"Şu anda kimin geleceği veya ne olacağı gram umrumda değil. Sadece bilmek istiyorum."
Türkiye büyük bir iç çekti.
"Cidden bildiğin cevabımı almak istiyor musun?"
"Azıcık bile mi sevmiyor musun beni?"
"Y-yani..." Gözlerini yere çevirince içimdeki o olumsuz his büyümeye başladı.
"Türkiye gözlerime bak ve doğruyu söyle."

Gözlerime bakıp,
"Beni sıkıştırmayı keser misin?!"
"Doğruyu söylesene o zaman! Seviyor musun sevmiyor musun?! Tek istediğim cevap bu ikisinden biri! Aklımı karıştırmayı bırak artık! Seni her gün düşünmeden duramıyorum, lanet olsun ki ben seni hâlâ seviyorum! Sana bir şey olur diye çok korkuyorum... Aslında biliyorum ki bunların hepsi benim suçum. Aşkımızın kaybolması benim suçum..."
Bunları söylerken gözlerim dolmuştu. Al işte. Tekrar ağlamaya başlayacaktım.

Normalde bir duygusuz gibi olan ben, onunla konuşunca göz yaşlarını tutamayan bir aptala dönüşüyorum. Çok sinir bozucu.
Türkiye'ye baktığımda sadece masadaki kahvaltılıklara bakıyor, hiçbir şey demiyordu.

Belliydi, beni sevmiyordu, belliydi!
Hışımla yerimden kalktım.
"Çok belli. Benden nefret ediyorsun!"
Aniden kafasını kaldırıp,
"HAYIR!"
Birden çıkışması çok garibime gitmişti.

"Senden nefret etmiyorum tamam mı!? Ben... Seni seviyorum ama arkadaşça!"
Tam ben bir şey diyecekken,
"Ama bana yaptığın şeyleri unutamam! Resmen beni yıkmaya çalıştın!"
"Bunu neden taa başta bana söylemeyip de beni affedip sevgili oldun peki!? Bir gram mı aşk yoktu içinde?!"
"Y-yani, vardı ama Amerika bizi ayırınca aklım başıma geldi! Sen kötü birisin Sovyet! İşte senden bu yüzden ayrıldım." Çok soğukkanlı bakıyordu.

Ağlamaya başlamıştım. Ama aşkı lanet olsun ki ilk onunla tattığım için onunki gibi içimde nefret yoktu. O hâlâ sevdiğim Türkiye idi...
"P-pekâlâ..." Koltukta duran uşanka ve ceketimi aldığım gibi evden çıktım.

Ne yaparsam yapayım beni kabul etmiyordu! Sanki dediğim gibi hatalarımı affeden o değilmiş gibi! Benden resmen soğumuş... Ben hâlâ neyi deniyorum ki?.. O gitti ve bir daha geri dönmeyecek.

Bunu kendime her zaman hatırlatıp, ciddileşmenin vakti çoktan gelmiş ve geçiyordu.

//Time Skip// [3. Kişinin Gözünden]

"Efendim toplantı üyeleri geldiler."
"Tamam, girsinler içeri."
Görevli kapıyı açınca ülkeler toplantı odasına birer birer girdi.
"Oo Sovyet bey siz toplantı mı yapardınız ya?" Diyerek ağzı yayık bir şekilde konuştu Amerika.
"Evet, geri döndüm." Diyerek ciddi bir şekilde gülümsedi o da.

Amerika da aynı şekilde gülümsedi ve yerine oturdu.

Herkesin tamamlandığını farkeden Sovyet, baş tarafa, Amerika'nın karşısına oturdu. Belirli kişilerde dikkatle bakarken,
"Biliyorsunuz ki, Nazi'nin ölümünden sonra savaşımız artık resmen başlamıştı. Şimdi ise haliyle devam etmek lazım. Bunun için herkesin taraflarını belirtmesi lazım."

Amerika onunla devam etti,
"Aynen öyle."
"Başlayalım." Sovyet ayağa kalktı ve bir tebeşir aldı. Tebeşir ile yazı tahtasına ilerledi. Bir tarafa, "Doğu Bloğu" ve öbür tarafa "Batı Bloğu" yazdı.
Sovyet,
"Doğu, benim tarafım. Batı ise ABD'nin tarafı. Buyrun."

İlk olarak Avrupa ülkelerinden Fransa elini kaldırdı.
"Yani, senin bu komünistliğini üzerimde hiç istemediğimden dolayı, oğlum ABD'yi, yani Batı Blok'unu seçiyorum."
Birleşik Krallık,
"Bende öyle."
Sovyet soğuk bir şekilde gülümsedi.
"Pekâlâ."

~°Sonsuza dek°~ (Sovyet x Türkiye) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin