10 Haziran 2009"Boraaa beni bekle ama" diye bağırmıştım arkasından. Her zamanki gibi oyun bozanlık yapıp arkasından kosturuyordu.
"Koşmazsan yetişemezsin tembel."
"Ben mi tembelim yoksa sen mi cok hızlı koşuyorsun."
"Ikisi de" dediği anda durup soluklanmıştı. Bu sayede ancak ona yetişmiştim. Yanına yaklaştığımda büyük bir heyecanla cebinden bir kolye çıkarmıştı.
"Doğum günün kutlu olsun. Ne olursa olsun bunu sakın çıkarma. "
Ne kadarda aptaldım kendi doğumgünümu unutmuştum.
"B-ben tesekkur ederim."dedigimde dünya seklindeki kolyeyi boynuma takıp yanağıma ufak,tatlı bir buse kondurmuştu. Hayatımda aldığım ilk ve en güzel hediyeydi bu. 12. Yaş günümü asla unutmayacaktım.
Saatlerce süren sohbetimizin ardından yetimhaneye geri dönmüştük. Bora'nin aileis o 3 yaşındayken trafik kazasında hayatlarını kaybetmisti ve ben ise asla ailemi tanıma fırsatına erisememistim. Daha küçük bir bebekken bu yetimhanenin kapısına bırakılmıştım.Yemekhaneye indigimizde bakıcımız Susan büyük bir heyecanla Bora'yi çağırmıştı.
"Hemen dönerim Duygu."dedi yüzündeki gülümsemeyle.Ve bir daha geri dönmedi...
20 Eylül 2021
Eylül ayının serin bir haftasında her şey aynı güzellikte ve monotonlugunda ilerliyordu. Uyu,uyan,işe git ve gel... aynı şekilde ilerlemekteydi her gün. Sade ve basit bir hayatım vardı. Pekte şikayetçi değildim aslında. Bu normal ve basit hayatim tek olayı garson olarak çalıştığım kafeye ara sıra bazı bazı ünlülerin geliyor olması olabilirdi galiba. Murat Saygın, Belkıs Şen, Şeyda Candan ve daha bir çoğu.
Ve tabi bana gelirsek... ben Duygu Sezgin. 23'lü yaşlarımın en guzel zamanlarını garsonluk yaparak geçindiren sıradan bir insan evladı. Kendimi bildim bileli çocukluğumdan beri çeşit çeşit işlerde çalıştım. Yanlız yaşadığınızda kendi başınızın çaresine bakmaktan başka opsiyonunuz bulunmuyor maalesef.
Evet lanet olası harika bir güne yine açmıştım gözlerimi her zaman olduğu gibi. Işe yetişmem için yaklaşık yarım saat içinde hazırlanıp hemen dolmuşa yetismem gerekiyordu. Ve ben pekte dakik bir insan olduğum icin 10 dakika erkenden bile gelmistim. Çantamı ve ceketimi personel odasına bıraktıktan sonra iş arkadaşlarım Şevval ve Reyhan ile birlikte etrafi hızlıca toplayıp düzenlemiştik. Sabah saatlerinde oldugumuz icin kahvaltı servisindeydik yaklaşık 12 gibi biterdi servisimiz. Sonrasında ise dünyanın en tatlı ve gey baristamız Oğuz eşlik ederdi bize. Oldukça güzel ve tatlı cafemizin ust katinda ise bar vardı. Geceleri canlı muzik eşliğinde epey heyecanlı olurdu. Müco ve grubu harika isler çıkarırdı. Çocukların dördü de muzik dehası sayılırdı. Oldukça yeteneklilerdi ki bu da geceleri barın tıklım tıklım dolmasına ve insanların hayranlıkla onlari dinlemek icin can atmasını sağlardı. Insan yetenekli ve yakışıklı olunca bir başka olurdu. Eh yani guzel bir pazarlama yöntemi sayılırdı.Akşam üzeri 5 gibi mesaim bittiginde günün yogunlugunun verdiği yorgunlukla eve varır varmaz hemen yatağıma bırakmıştım kendimi. Bu hisse bu yatağın rahatlığına bayılıyordum. Hayat boyu arkadaşım canım dostum, can yoldaşım,bitanecik yatağım 'iyiki varsın.'
Bir kac saatlik dinlenmemin ardından yalnızlığımı da yanıma alarak bir film izlemeye karar vermistim. Birçok seçenek vardı ama ben Bora Ferman'ın basrolde harika işler cıkardığı filmi izlemistim.
Bora çocukluk aşkımdı. Evet Bora Ferman çocukluk aşkımdı. Aynı yetimhanedeydik. Nerdeyse beraber büyümüştük. Her şeyi beraber yapardık. O tek neşe kaynağım bana iyi gelen tek şeydi ta ki evlatlık edinilene kadar. Sonrasında hayatım cehenneme dönmüştü ki dünyam kararmiştı.
Bora Ferman, çocukluk aşkım, Türkiye'nin en ünlü isimlerinden biri haline gelmisti. Açıkcasi biz yetimhanedeyken bana oyunculuk hayalinden hic bahsetmemisti. Onu televizyonda ilk gördüğümde şaşkınlıktan küçük dilimi yutmustum adeta. Yıllar boyunca aradim. Aradim... fakat hic bir sekilde ulasamamistim. Sonrasında ise salmıştım zaten. 12. Yaş günümde ,son görüştüğümüz gün , yaşanılcak hicbir seyden haberdar olmayacağımız son gün bana verdiği kolye hep boynumdaydı. Hicbir zaman çıkarmamıştım. Bana ev kavramını hatirlatan tek şeydi.
Sonrasında ona ulasmaya hic cesaret edememistim. Isteseydi beni bulurdu. Yetimhanedeydim sonuçta ama onun nereye gittigine dair hic bir sekilde fikrim yoktu.
Her ne olursa olsun yinede başarısını başarım sayıp hep içten içe takdir ettim.Şu sabahları kafamın icinde bomba etkisi yaratan alarmima sanirim cok yaratıcı küfürler savurmustum ic sesimle. Yine işe gitme zamanı gelmisti. Her gün topladığım saclarımı açık bırakma arzusu bürümüştü.
Hızlıca hazırlandıktan sonra hemen Sarnıç'a gitmistim. Çalıştığım kafenin adıydi. Pekte hoşlanmasam isminden icindeki is arkadaşlarımı ve ordaki ortamımı fazlasiyla seviyordum.
Baristamız Oğuz ise benden hemen sonra gelmisti. Ve 2 dakika sonrasinda ise Reyhan. Kahvalti servisi bitmişti e haliyle biz de bitmistik ki mesaimizin bitmesine cok vardı daha.
Kafe öğlen sularında biraz sakinlesirdi tam da yorgunluk kahvesi icmeye yeltendigimizde birkac müşteri girmisti iceri. Üzgün bir ifadeyle kahveme veda edip musterilere yoneldim. Güzelliğine hep hayran oldugum Belkıs Şen idi gelen ve birkac arkadaşı. Güzelliğine oranla karekteri tam tersiydi. Kibir hic mi hic yakismiyordu. Oğuz'un hazırladığı cai tea latte, turk kahvesini ve limotalari servia ettikten sonra ufak bir gülümsemeyle ayni yerime gectim.
Yavaş yavas kafe yine dolmaya başlamıştı neyseki Reyhan ve Sevval'in yanı sıra Güngör ve Ahmet de cok gecmeden gelmislerdi. Tüm yük omuzlarımizdan biraz olsun hafiflemisti. Geçen birkac saatin ardından part-time çalışan diger bir is arkadaşımız Buse de gelmisti. Ayni zamanda hukuk fakukesinde okuyordu. Epey bir seviyordum Buse'yi.
Mesaim bittiginde iş çıkışı Reyhan ile birlikte alış verişe çıkmıştık. Birazcık şımarmak istemisti canımız ki bu da o kadar çalışmanın ardından en doğal hakkımızdı degil mi?** ** **
Havalar artık soğumaya başlarken dün iyi ki de alışverişe çıktığım için oscar kazanmışcasına kendimi tebrik ediyordum. Yeni aldığım ceketi üstüme gecirerek hemen sarnıça dogru yola koyulmustum. Güzel bir cumartesi sabahıydı ve kafe sabahın bu saatlerinde tıklim tıklimdi. Anlaşılan herkes haftasonunu iple çekmiş.
Yeni aldığım ceketimi özenle çıkarıp personel odasindaki askıya astıktan sonra hemen işe koyulmaya başladım.
6 numaralı masanın kahvaltısını büyük bir özenle götürdükten sonra 12 numarali masanın siparişini almaya başlamıştım.
"Hos geldiniz . Ne alırdınız?" Dedim sahte gülümsememle.
"Pancake ve yanina portakal suyu. Lütfen."
Sahte gulumsememi sürdürerek kadının görüş alanından çıkana kadar sırıtmaya devam ettim.
Sonunda kahvaltı servisimiz bitmis ve hepimiz azcıkta olsa rahat bir nefes almıştık. Epey bir yorucu ve yogundu.Oğuz ile çaktırmadan en sevdigimiz aktiviteyi yapmaya başlamıştık ki çalışırkenki tek eğlenceli aktivitemiz bu olsaydı gerek. Yani tabi insanların dış görünüşünü elestirmek pek de iyi bir sey değildi ama dediğim gibi bu kadar yogun çalışırken nasil eglenebilirdik ki. Hem dedikodu iyi bosverin. Gülmeye devam. Maalesef eglencemiz kapıdan iceri giren bir kac müşteriden dolayı yarım kalmak zorundaydı. Gelen musterileri karşılamak icin yanlarına gittiğimde aralarından Bora Ferman'ı görmem ile ufak bir kalp krizi geçirmiştim resmen! O buradaydı. Sarnıçta. Tam karşımdaydı.