2. BÖLÜM

14 4 0
                                    

(Unutmadan bir şey hatırlatmak istiyorum. Bu bölümün bir kısmında şarkıyla beraber okumanızı istediğim satırlar var. Tam üç tane içi dolu noktadan sonra (•••) şu şarkıyı açın olur mu..
Emre Aydın- Bu Yağmurlar
Hissin size daha iyi geçmesini sağlayacaktır. Hoşça kalın papatyalar 🌼)

Güneş, sonuna kadar çektiğim perdelerime inat doğmuştu. Yüzüme vuran ışık oturduğum yerden ayağa kalkmam için oyun yapıyordu. Gözlerim ayağımın altında paramparça olan ayna kırıklarıyla buluştu. Bir parçasını elime aldım ve yüzüme tuttum. Çok kötüydüm. Gözlerimin içi acıdan, kıvrılmış dudağıma inat üzgündü. Kırmızı en son tonuyla gözümü yok ediyordu. Elimdeki ayna parçasını yere attım. Ayağa kalkmaya çalıştım. Üstümdeki kirli üstlerime baktım. Bu kez bir elimle masadan destek alarak ayağa kalktım. Başım dönüyordu. Gayet normaldi. E tabi canım gece boyunca her yeri yıkıp geçtin. Bence de normal olsun. Ne vardı yani evi bir yakmadığım kaldıysa! Hala yaşıyordum ne de olsa..

°°°

Tezgahın üstünde kalan tavayı da masaya koyduğumda biraz geri gidip masayı kontrol ettim. İşte hazırdı! Masanın yanından koşarak geçtim. İçeriye hızlıca girdim. Salonun tam ortasında kendi etrafimda dönüp bağırdım.

"Anne hadi kahvaltı hazır." Ses gelmedi. Öylece bekledim.

"Baba hadi çayınız soğudu bak. Sonra bana kızıyorsunuz. 'Niye biz gelmeden doldurdun' diye." Ses yok. Bekliyorum. Daha sonra koltuğa oturuyorum. Biraz da orada bekliyorum. Ama ne ses var ne soluk.

"Anne!" Zorla çıkıyor harfler ağzımdan. "Hadi gelin bak sizi bekliyorum." Fısıltılarım sessizliğe karışıyor. Hissediyorum. İçimde bir yerde büyük bir yangın var. Ve yangının alevleri beni yakıyor. Kül olmama ramak kalmış. Bedenip alev alev.

Oturduğum koltuktan kalkıp yatak odasına yürüdüm. Kapının önüne geldiğimde içim daha da çok yandı. Yaşlar süzülmeye başladı yanaklarımdan. Ne ara aktığını bilmediğim yaşlar. Kapıyı tüm gücümle açarak içeri daldım.

Boş..

Sessiz..

Kimsesiz..

"Anne ben sizi özledim." Elimi kapının arkasında asılı üstlere dokunduruyorum. Öyle güzel kokuyorlar ki. Hiç gitmesin istiyorum. Bu odanın kapısını açmam bile hatadır belki. Kapatıp yıllar boyu saklamam gerekiyor bu odayı. Odadan çıkıp kapıyı kilitledim. Daha sonra mutfağa geçip masaya oturdum. Düşündüm. O kadar çok düşündüm ki kapımın çaldığını bile anlamamıştım.
Açmadım. Kimseyi görmek istemiyordum. Kimse ile konuşmak gelmiyordu içimden. Çalan zile aldırış etmeden öylece bekledim. Fakat yine çalındı kapım. Yanlış gelmişti biri emindim. Çünkü benim tanıdığım bu kadar ısrarcı bir insan yoktu ailede.

Oturduğum sandalyeden sinirle fırladım. Sertçe kapıyı açıp kim olduğuna bile bakmadan bağırdım. Evet dünden iyiyim bugün. En azından konuşacak kadar.
"Ya ne var ne?" Kafamı kaldırıp kapının eşiğinde duran Melissa ile karşılaştı gözlerim. Bu çok utanç vericiydi. Melissa yüzüme şaşkınlıkla bakıp konuştu.

"Konuşmaya başlamışsın." Minik bir tebessüm edip sarıldı. Ben de aynı şekilde sarıldım. Ne kadar kimseyi istemesemde Melissa'nın varlığı iyi gelmişti ruhuma.

"Ben aslında gelmeyecektim ama Korkut illa git Ahu'yu kontrol et deyince uçtum geldim. E haklı o da psikolog sonuçta. Merak ediyor canım değil mi." Şaşırmıştım. Korkut psikolog muydu yani. Ayrıca beni merak etmişti. Daha dün tanıdığı beni. Hemde kamyonun önüne atlayıp canına kıymak isteyen beni. Gözlerim şaşkınlığımı belli edercesine Melissa'ya kaydığında onun da bana gülerek baktığını gördüm.

Yalnız İnsanların Şehri Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin