"sana onlara dokunma dedim!" bir elim ile sertçe onun tişörtünü kavrarken söylemiştim bunları. laftan anladığı falan yoktu ayrıca. çocuktu o, koca bir çocuk. belki de büyümeyi unutmuştu. dalga geçercesine gülerek bana döndüğünde kaşlarım çatılmıştı.
"ben onları odamda istemediğimi sana söyledim." hızla lafını kesmiştim. "odan? ne zamandan beri burası senin odan oldu? burası bizim, ikimizin. burada ikimiz yatıyoruz! dört tane saksının sana battığına inanamıyorum!" elimi üstünden çekerken odadan dışarıya çıkmıştım. ev küçüktü, zaten bu yüzden aynı oda da kalıyorduk.
yoksa aynı odayı geç, onunla aynı şehirde bile bulunmazdım.
bulunurdum da.. of!
merdivenlerden hızla inerken arkamdan o da geliyordu. zaten hep böyle yapardı. beni sinir ederdi ve sonra ne yapacağımı izlemek için dibimden ayrılmazdı.
o bir çocuk dedim ya işte, bu da onun o çocuksu hareketlerinden sadece bir tanesiydi.
ev kapısını açıp dışarıya çıktığımda yerde öylece duran saksılara baktım. "yardım etmemi ister misin?" sinirle bir ona bir saksılara bakıyordum. üzerine saldırmamak için zor tutuyordum kendimi. ona cevap vermeden yere dökülmüş toprakları elimle saksının içine geri yerleştirmeye başladım. yine azalmıştı zaten topraklar, çiçeklerde kırılmıştı.
toplasam ne değişirdi?
"bunu yapan sensin ama sonra da sanki masummuş gibi yardım edeyim mi diye soruyorsun." saksıları tek tek topladıktan sonra kirli ellerim ile onun yanından geçmiştim. "nazik bir adamım ben." gözlerimi devirdim. "değilsin ve öyle davranmana gerek yok. sanki yarın bunlarıda kırmayacakmışsın gibi." sinir bozucuydu işte.
"birazdan arkadaşım gelecek." kafamı salladım.
"ne yapmamı istiyorsun?" saksıları masanın üzerine bırakırken konuşmuştum. ne yapmamı istediğini biliyordum elbette, bu onun ilk gelişi değildi çünkü. "biliyorsun." gülerek yüzüme bakmaya başlamıştı. gözlerimi kırpıştırdıktan sonra sinirle önüme dönmüştüm.
"yine salonda mı yatacağım? jungkook, vücudum ağr-" bana yine kişiliğinden çok ayrı olan tatlı bakışlarını atmaya başladığında önüme döndüm. zaten hep aynı şeyi yapardı.
her inat edişimin sonunda gece koltukta uyuyakalanın yine ve yine ben olduğumu bilirdi çünkü.
bir diğer deyişle kandırırdı beni işte. beni kandırırdı ama ne ben onun beni kandırdığını fark ederdim ne de ruhum.
beni kandırdığını sadece o bilirdi.
"tamam, yatarım." uzanıp kolunu omzuma attıktan sonra yine gülmüştü. "o çiçekleri bırak artık." omuzlarımı silkerek yanından çekilmiştim. kucakladığım saksılar ile banyoya doğru ilerlerken hâlâ beni izliyordu. "neden bana bakıyorsun?" sorduğum soru ile bir şey demeden kafasını hareket ettirdiğinde, düz bir yüz ifadesi ile önüne dönmüştü.
banyoya girdiğimde önce elimdeki saksıları çamaşır makinesinin üzerine bırakmış sonra da yere oturup sırtımı oraya yaslamıştım.
ağlamak istiyordum.
"salak. yine mahvettin çiçeklerimi." yerde bir süre öylece ağlarken en sonunda gözlerim kurumaya başlamıştı. hızla ayağa kalkarken çiçekleri saksılara geri yerleştirmeye başlamıştım.
zaten bu döngü hiç şaşmazdı. çiçeklerimi atardı, toplardım, yine atardı, yine toplardım. en sonunda toprakları azalmaya başladığında zaten mahvolmuş çiçeklerim ölürdü ve yenisini alırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
başıbozuk saksılar, yoonkook
Fanfictionjungkook, yoongi'nin mini şortlarından nefret ederdi. yoonkook + düzyazı