sunsets
i wanna hear your voice.—
"her şeyi aldığına emin misin?" kafamı sallayarak jungkook'u onayladıktan sonra elime hazırladığımız çantalardan bir tanesini alıp kapının önüne çıkmıştım. geriye kalan dört çantanın hepsi jungkook'un sorumluluğundaydı. benim taşıyacak halim yoktu herhalde?
evet, tatile gidiyorduk.
bu kararı nasıl aldığımızı tam olarak ben de hatırlamıyordum. birbirimizle yakınlaştığımız o gün birden tatile gitmeyi isteyip istemeyeceğimi sormuştu. kabul etmişim fakat nasıl kabul ettiğimi de hatırlamıyorum. o an aklım başka şeyler ile meşguldü.
örneğin dokunuşları gibi, fakat orayı boş verin.
ve işte bir şekilde gidiyorduk. gece uyumayıp bir sürü atıştırmalık ve çanta hazırlamıştık. ne kadar kalacağımızı bilmiyordum fakat yine de yanıma bir sürü şey almıştım. sonuç olarak jungkook ile her hafta tatile gitmiyordum ve bu fırsatı değerlendirmem gerekiyordu.
bilemiyorum, belki de bir şeyler yapardık.
"şapkanı almamışsın." jungkook'un gülerek kafama bıraktığı hasır şapkaya bakarken gülümsemiştim. "bu şapka çok önemli. çok güzel durmuyor mu?" ikimiz de arabaya binerken kafasını sallayarak beni onaylamıştı. "eminim oradaki birçok kadın ile pişti olacaksın." kolunu çimdikleyip önüme dönerken kollarımı karnımda birleştirmiştim. "yapma böyle yoongi, en çok sana yakışıyor."
"biliyorum."
bir süre tepkime güldükten sonra sessizce yola dönmüştü. yani bir nevi tatil yolculuğumuz başlamıştı böylece. otele mi yerleşecektik yoksa ev mi bulurdu bilmiyordum ama en iyi şekilde yapacağından emindim. eğer gıcıklık yapası tutmazsa eğleneceğimize dair bir şüphem yoktu.
arka koltuğa yerleştirdiğim çiçek ve bitki saksılarına kısa bir bakış attıktan sonra jungkook'u nazikçe uyarmıştım. "dikkatli sür, çiçeklere bir şey olursa olacaklardan sorumlu değilim." gözlerini devirdi. "beni mi öldüreceksin yoongi?" sorduğu soruya kafamı sallamıştım hızla. "öyle gibi görünüyor biliyor musun."
bol atışmalı bir yol olur sanıyordum fakat kesinlikle olmamıştı. hatta öyle ki atışmayı bırakın sürekli eğlenip gülmüştük.
uykumun geldiğini anladığı zaman ayakkabılarımı çıkartıp bacaklarımı kucağına yaslamamı sağlamıştı. bir eli bacaklarımda gezinirken kıkırdadım. "gıdıklandı."
"öyle mi?" ben kafamı sallayarak ona bakmaya devam ederken o ise bana kısa bir bakış atıp önüne dönmüştü. "gittiğimiz yerde jakuzi var mıdır acaba?" jungkook oldukça gürültülü bir kahkaha patlatırken gözlerimi kırpıştırmıştım. "jakuzi mi istiyorsun?" sessiz bir şekilde onu onaylarken heyecanla lafa atıldım. "güzel olmaz mıydı? aslına bakarsan bu benim hayallerimden biri. manzaralı bir jakuzi güzel olabilirdi?"
"manzarası da var yani" olsun o kadarı da.
"manzara şart jungkook."
"sana ve çiçeklerine manzaralı bir jakuzi bulabilmek için elimden geleni yapacacağımdan şüphen olmasın yoongi."
"bir de sen..."
bir şekilde yolu neredeyse yarılamıştık ve düşündüğümün aksine eğlenceli bir yol olmaya devam ediyordu. zaman hızlı geçiyordu. daha çok atışır ve tüm yolu konuşmadan geçiririz diye düşünüyordum fakat beni yine yanılttı. çok fazla acıktığı için arada ona evde hazırladığım sandviçlerden yediriyordum. inat ettiği için kendi elim ile yedirmek zorunda kalıyordum, tıpkı çocuk gibiydi fakat bu yine de hoşuma gidiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
başıbozuk saksılar, yoonkook
Fanfictionjungkook, yoongi'nin mini şortlarından nefret ederdi. yoonkook + düzyazı