i kissed the scars on her skin.
i still think you're beautiful,
and i don't ever want to lose my best friend.—
saat gecenin dördü.
elleri rahat durmuyor.
sırtım onun karnına yaslıydı. beni olabildiğince kendine çekmiş, belimle oynuyordu. ben ise kafamın altından geçirdiği koluna uzanmış elleriyle oynuyordum. mırıldanarak gözlerimi kırpıştırırken ağzımdan onun adı döküldü. "jungkook."
"hm?" yutkundum. "ellerin çok sıcak." gülüşünü duyarken kıpırdanmıştım. "senin belin üşümüş." başımı salladım sadece. "evet üşüdü." bedenimi hızla ona doğru çevirdiğim sırada kayan elini tutup belime geri yerleştirmiştim. kafamı yasladığım kolundan kaldırıp gözlerinin içine bakarken o da başını eğmişti. boşta kalan elim ile yanağını okşarken uzanıp burnunu öptüm.
"neden sen benim çiçeklerime öyle yaptın?" omzunu silkti. "öyle gerekti. yeni alırsan onları da öldürürüm." kaşlarımı çatarak ona bakarken kollarının arasından kalkmıştım. "şaka yaptım gel." sinirle az önce kalktığım yere geri yatarken kaşlarımı çatmıştım. "yapma sen şaka bana jungkook tamam mı?" gülerken kafasını sallayıp beni onayladı.
"sabah bana kahvaltı hazırlayacak mısın?" düşünürmüş gibi bir yüz ifadesi takındı. "bilmem, hazırlayayım mı isterdin?" kafamı sallayarak onu onayladım. aynı zamanda sessizce gülüyordum.
"bakalım yoongi."
&
sıcakladığım için üzerimdeki yorganı ayağımla iterken diğer yana dönmüştüm.
hiçbir şekilde rahat edemeyeceğimi anlarken sakince gözlerimi açtım. elimin tersi ile gözlerimi ovuştururken yattığım yerden doğrulmuştum. jungkook yanımda yoktu. kaşlarım çatık bir şekilde yataktan kalkıp mutfağa ilerlemiştim. "kahvaltı da yok." sinirle nefesimi vererek sandalyeye oturdum. "yani hem kahvaltı hazırlamıyor hem de beni bırakıp gidiyor."
kapının kilidinin açılma sesi kulağıma iliştiğinde oturduğum yerden kalkmış ve kapının arkasına saklanmıştım hızla. kafamı hafifçe yana uzatmış bir şekilde gelen kişiye bakarken jungkook ile gözlerimiz buluştu. gülerek bana baktı. "ne yapıyorsun orada?" omuzlarımı silktim. "korktun mu?" sakince saklandığım yerden çıkıp yanına gittiğimde elindeki poşetlerin içinde benim için bir şeyler var mı diye bakınıyordum. "biraz." beni kolu ile kendine çekerken gözümün yanına uzunca bir öpücük bırakmıştı. "sana çörek aldım." söylediğine karşılık gülümsemiştim. "o zaman beraber yiyelim." kafasını iki yana salladı hızla. yavaş yavaş çekilmişti yanımdan. "sabah spor yaptım yoongi, hayatta hamur işi yemem." oflayarak elimdeki poşetler ile salona ilerledim. onu duymazlıktan gelecektim bir süre.
sinirimi bozuyor.
"yoongi sen neden bu kadar gergin bir çocuksun?" omuzlarımı silktim. "bir kere spor yapmazsan ve benimle çörek yesen ölmezsin bence? sen bilirsin ama otur orada tek başına." ona bakmıyor olsam bile gözlerini devirdiğini biliyordum.
konuşmayı uzatmamak adına sessizleşerek kumanda ile kanalları gezmiştim bir süre. dökerek yediğim çörekten bahsetmiyordum bile ama sorun değildi. temizlik yapardım ve giderlerdi, bunun için üzülecek değildim.
öylesine seçtiğim bir kanalı uzunca bir süre izlemiştim. saatten haberim bile yoktu ve çöreklerim çoktan bitmişti.
kafamı yana doğru çevirdiğimde tekli koltukta oturan jungkook'u gördüm. ne tesadüf ki o da bana bakıyordu. "senin şortların neden böyle?" sorarcasına kafamı sallamıştım. "sanki biraz kısalar. ben de şort giyiyorum ama benimkiler uzun-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
başıbozuk saksılar, yoonkook
Fanfictionjungkook, yoongi'nin mini şortlarından nefret ederdi. yoonkook + düzyazı