"Kızıma ne yaptın!?" Bu sinirle karışık hıçkırıklar kalenin bütün odalarından duyuluyordu. Bu odasında ki Daniella'nın daha çok gözyaşı dökmesine sebep olurken Cassandra, leydi ve Daniella'nın nefretleri büyümüştü.
_
Akşam olduğunda Winters aldığı kristal gövdeyi Düke satmaya gitmişti. "Hoş geldiniz, hoş geldiniz! Burada yeni şeyler bulacağınıza emin olabilirsiniz." Ve ellerini kavuşturup şu sözcükleri ekledi, "Hoş geldin, Ethan" Ethan çantasından kristal gövdeyi çıkarıp Düke uzattı. Dükün gözleri önce korkuyla parladı. Çünkü bu gövde Leydinin üç kızından birine ait olmalıydı. Ama ticaret damarı ağır basıp gülümsedi. Bu eşya için Winters'a beş bin lei verecekti. "Her zamanki gibi, güvenilir ve adil bir alşveriş."
O sırada Leydi bir hüznün pençesindeydi. Bella... Ethan Winters'ın cinayetinin kurbanıydı. Kendi kızını kurtarmak için başka birinin kızlarını öldürüyordu. Bu hikayenin iyi kahramanı kimdi..? Leydinin kırmızı geceliği ay ışığında daha ihtişamlı görünüyordu. Ağlarsa güçsüz düşerdi, ağlarsa intikamını alamazdı. Karar verdi. Ne olursa olsun o adamı öldürecekti. Buna o kadar emindi ki...
Cassandra, Bella'nın bıçağını okşuyordu. Yüzünde en ufak bir duygu yoktu. Daniella ve ikisi bu olaya hala bir anlam veremiyorlardı. Her şey çok hızlı gelişmişti. Bella gitmişti, bir daha onun ne sesini duyacak ne de gözleriyle eşsiz sarı saçlarını uçuşurken görebileceklerdi. Daniella beyaz kanepede yüzüstü yatarken kimin cani olduğunu düşünüyordu. Ve birden ağzından şunlar döküldü. "Sıradaki hangimiz?"
_
Winters, bir odanın balkonundaydı şimdi. Odadan kapı açılma sesi geldikten sonra büyük pencerenin altına saklandı. Alcina içerideydi ve telefon çalıyordu. Sesi umursamadan zarif sigara tutacağından sigarasını içti. Çok düşünceli görünüyordu. Telefon zili ısrarla çalmaya devam edince siyah telefonu eldivenli eliyle zarifçe kavradı. Derin bir nefes alıp telefonu kulağına götürdü. "Miranda Ana"
"Üzülerek bildirmek istiyorum ki Ethan Winers o aptal Heisenberg'ün elinden kaçmış." cümlenin sonlarına doğru kırmızı rujunu eline alıp rujunu kibarca tazeledi. Miranda, leydinin bunu nasıl bildiğini sorunca Alcina sinirlendi "Çünkü şu anda benim şatomda, ve kızlarımın başa çıkamayacağı seviyede olduğunu çoktan kanıtladı!" hızlıca ekledi "Onu bulduğumda-" Miranda itiraz etmiş olacak ki leydi hızını azaltıp konuştu. "Hayır, Miranda Ana." içten içe sinirleniyordu. "Evet, tabii ki ayinin önemini anlıyorum."
"Seni hayal kırıklığına uğratmayacağım." her ne kadar Miranda'ya böyle söylese de telefonu sinirle yerine oturturken yüzünü buruşturdu. Ve birden altın kaplamalı makyaj masasını kenarlarından kavrayıp odanın diğer köşesine fırlattı. ""Ayinini de seni de sikeyim!" yumruklarını sıkarak "O adam yaptıklarının bedelini ödeyecek!" Winters korkudan içine sinmişti. Kızlar artık onun için basit lokmaydı ama bu kadın... Bu kadın Ethan Winters'ın sınırlarını zorlayacaktı.
Eğilerek çift kapıdan çıktı kadın. Winters silahını kavrayıp enerjisini topladı. Birkez yutkunduktan sonra ayağa kalktı. Leydinin gittiğinden emin olduktan sonra (?) Odadaki almak için ihtişamlı kapıyı açıp odaya girdi. "Dimitrescu'nun Anahtarı"nı almıştı, artık anahtarın üzerindeki desene sahip kapıları açabilecekti. Kapıya yöneldi sarışın adam. Kapıyı tam açacağı sırada kocaman bir siyah şapka gördü. "Oh, kahretsin!" diye korkuyla haykırdı adam.
"İşte buradasın." sol elini kapının kenarına koyup duruşunu düzeltti. Boyundan dolayı kapılardan eğilerek geçmek zorunda kalıyordu çünkü. "Hepsi burada bile olmayan bir velet yüzünden!" sırıtışı korkunçlaşırken elini hazırladı. "Sen ne-" Winters cümlesini tamamlayamadan leydi adamı boynundan yakaladı. Onu yukarı doğru kaldırdı, ikinci kez aynı hizzadaydılar şimdi. "Seni sefil, nankör yaratık! EVİME GELİYORSUN..." Bunu söylerken adamı odanın zeminine çarpmıştı. Tekrar göz göze geldiler. Winters bu bakışlarda bile içine işlendiğini hissetmişti. "O pis, iğrenç ellerini KIZLARIMA sürüyorsun." ve Ethan'ı tekrar yere çarptı. "Ve şimdide bana ait olanı almaya mı çalışıyorsun?" kafası bu sefer çok acımıştı adamın. Odanın ortasında bir delik açılmıştı. "Bu ne cüret?" Winters zeminlerce aşağı düşmüştü şimdi.
"Hala vaktin varken dinlenmene bak, çünkü yakında peşine düşeceğim ve seni yok edeceğim." Kadın sonlara doğru resmen kükremişti. Winters başını tutarak ayağa kalktığında silahınında onunla beraber düştüğüne şükretmişti. "Hadi bakalım, elinden geleni ardına koyma!"
Winters, ilerlemeye başladı ve en sonunda bir şalter buldu. Sağ elini onun üzerine koyumuştu ki birden ince bıçaklar elini kesiverdi. Adam önce şok geçirdi, sonrasındaysa "Kahretsin!" diye bağırdı. Bu evrenin Winters'ın eliyle ne alıp veremediği vardı?..
Kadının kahkahaları yankılanıyordu. "Kaçmana izin vereceğimi mi sandın?" Kadının birden uzamış tırnakları çok ürkütücüydü. Winters kaçmaya yeltenmişti ki Alcina onu yakaladı. "O çocuğu bir daha göremeden..." adamı diğer tarafa fırlattı. Tanrım... Bu kadın çok güçlüydü. "...Kendini parçalara ayrılmış halde bulacaksın!" Leydinin kurduğu bu cümle eğer onun kızı öldüysei o çocuğunun kaybının üzüntüsünü çekiyorsa Winters'ında asla kızına kavuşamamasını istediğini gösteriyordu.
Uzun cüssesiyle adama doğru koşmaya başladı. "Dimitrescu Ailesine saygısızlık ettiğine pişman olacaksın!" Winters koşmaya başladı. Kısa bir kovalamacanın ardından Winters kesik elinin olduğu yere hızla ulaştı. Eli olduğu yerden alıp çantasına fırlattı ve sol eliyle şalteri kaldırdı. Leydi adama yaklaşırken demir parmaklıklar açılmaya başlamıştı. "Vaktimi harcama." Adam koşmaya başlamıştı. Kesik bileğinden kanlar akıyordu ve koştuğu için rüzgar oraya çarpıyordu, bu adamın canını yaksa da bulduğu her yoldan ve merdivenden kaçmaya çalışıyordu.
En alta indiğinde Dimitrescu Anahtarı'nı kullanabileceği bir kapı buldu. Hiç düşünmeden kilidi açtı. Bir heykel vardı odanın ortasında. Heykelin ortasındaysa "Keder Maskesi" vardı. Adam maskeyi aldığında yer hareket etmeye başlamıştı. Evet, yukarı doğru çıkıyordu. Leydi kahkaha attı. "Kaçmak seni hiçbir yere götürmez!"
Winters şatonun ortasındaki aydınlık yere çıkınca söylendi. "Sikeyim böyle şatoyu!"
_
"Cassandra! Buraya gel, şimdi." Büyük Salonun ortasındaydı Alcina Dimitrescu şimdi. Cassandra annesinin sesini duyup hemen Büyük Salona geldi. Gözünde biraz korku vardı şimdi. Ablasının ölümü için onu suçlayacağından korkuyordu. "Oyun bitti. O adamın kafasını istiyorum, şimdi git."
"Tabi ki anne." Sanki artık her şeyi feda edebilirmiş gibiydi ikiside. Evet ölmekten korkuyorlardı. Ama diğer aile üyeleri için kendilerini feda etmeleri gerekiyordu. Cassandra neden annesinin bu görevi ona verdiğini çok iyi anlamıştı. Daniella'da çok güçlüydü evet, ama Ethan'ın gözü kızını kurtarma hırsından başka bir şey görmüyordu. Bu Danny için biraz ağır olurdu.
Leydinin aklına bu sabah günlüğüne yazdığı sözler geldi.
"Her gece gördüğüm kabusların gerçekleşmesinden korkuyorum. Kızlarımı kaybetme korkusu... Ve bu gerçekleşiyor. Sonumun geldiğini hissetsemde bunu düşünmemeye çalışıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Penumbra・ Dimitrescu' daughters│(ESKİ İSİM) (DEVAM EDİYOR)
Mystery / Thriller"Cassandra! Buraya gel, şimdi. Oyun bitti. O adamın kafasını istiyorum, şimdi git." "Tabi ki anne." ━ Oyunda Alcina'nın kızlarını daha çok görmek isteyenler için doyurucu bir hikaye♥