Kucağımda çektiğim parmaklarım yüzünden kıvranan ve titreyip kasılmaya başlayan beden hırıltılı inlemelerime şahit oluyordu. Öyle ki, hızımı alamayıp yeni hazırlamaya başlamama rağmen sertçe kendimi yerleştirmiş, odada çığlıklarının yankılanmasına neden olmuştum. Gözleri kayıyor ve dudaklarındaki yaralar dişleri yüzünden tekrardan kanıyordu.
Bu denli hassas oluşu hoştu, beni tatmin ediyor ve muhtaç kaldığı için de baskınlık kurmamı kolaylaştırıyordu. Fakat bir anda kalkmasıyla ve ağlamaya başlamasıyla kaşlarımı çatmıştım. Kook ikimizin de hassas olduğu bu anda böyle lüzumsuz bir hareket yapabilecek biri değildi, hemde hiç. Gerçekten ya bir yeri acıyordu yada basılmamız gerekirdi kalkması için. "Yapamıyorum, istiyorsun ve ben kıramıyorum ama olmuyor. Tete, ben sana istediğini vermeye çalışıyorum ama yapamayacağım. Özür dilerim..." Kaşlarım çatıldığında boğazıma ve göğsüme oturan yumruları gidermeye çalışsam da öyle şiddetli ağlıyordu ki, mümkün değildi. Ayrılıyor muyduk? "Ne demek bu şimdi? Bana istediğini sen söyledin, yeterli deği-" eliyle ağzımı kapatmış, ardından sıkıntılı bir nefes vererek önümde diz çökmüştü. Gözlerinden akan yaşlarla beni dudakları arasında tatmin etmeye çalışıyor, hıçkırıkları yüzünden nefessiz kaldıkça da ağlamaya devam ediyordu. Hareket etmeme izin vermiyordu çünkü anladığım kadarıyla yaptığı şeyin tam da ortasında kesmek olduğunu, bölünmekten nefret ettiğimi biliyordu. Onu uzaklaştırmak istesem de dorukları tattırarak orgazm geçirmemi sağlamış, hassas bedeni bir yandan da kendini çektiği için benden önce doruklarına ulaşarak baldırlarıma kafasını yaslamasına sebebiyet vermişti. Yaptığı şeyleri sadece gözlerimden akan birkaç damla yaşla izledikten sonra kalça acısıyla birlikte ayaklanmasını izlemiş, ardından giyinişini seyretmiştim.
"Jeongguk, ne oluyor? Nereye gidiyorsun? Beni korkutma, dediklerin be hareketlerin uyuşmuyor ben anlam veremiyorum...gitme sevgilim." Eşyalarını toplamış, 5 yıldır beraber yaşayıp büyüdüğümüz evimizin kapısında duruyordu öylece. Ağlaması durmamıştı, benim de öyle. "Gitmek zorundayım, sen beni böyle kabullenemezsin Taehyung. Ben yıllarca sana uygun bir Jungkook olmaya çalıştım ama artık olmuyor...kendim olamıyorum." Bana dönüp dudaklarıma bastırdı dudaklarını. Bu seni seviyorum ama gitmeliyim demek miydi? Zaten yeni gelmişti, nereye gidiyordu? Geri çekildiğinde ona sardım kollarımı ve sessiz bir şekilde ağlamaya başladım. Ben 15'imden beridir onunla yaşıyordum bu evde, beraber yaşıyorduk. "Yalvarıyorum, istersen ayağına bile kapanırım. Gitme, bırakma beni daha yeni geldin iş seyahatinden." Saçlarımı öptükten sonra yüzümü elleri arasına aldı ve gözlerini yumup dudaklarıma öpücük bırakmaya başladı tekrardan. "Ayrılmak istiyorum." Öpücükleri arasında söylediği kesik kesik parçalar birleşiyordu kafamda. ağlamamın şifdetlenişi onun öpücüklerini arttırıyor, aynı bende olduğu gibi hıçkırıklara boğuluyordu. "Neden bana dokundun o zaman? Neden öpüyorsun beni?" Durdu ve bana sarılmaya başladı. Boynumdaki morlukları öpüyor, koklayıp ağlamaya tüm şiddetiyle devam ediyordu. " Çünkü sana söyleyemeyeceğim kocaman bir sırrım var."
"Gitmene neden değil, ben seni yargılamam." Biraz durduktan sonra gözlerimi açtım ve yanaklarını okşamaya başladım. "Beni aldatıyorsan, söyle gitsin. Pişmansan ve bir daha eğer o kimse görüşmeyeceksen unutabilirim, yemin ediyorum... beni bırakma." " Keşke seni aldatıyor olsaydım ben...ben keşke seni aldatıyor olsaydım..." Uzaklaştı ve yere çöktüm. Daha kötü ne yapabilirdi? O kötü birşey yapamazdı ki? Evde durur, işine gider, gelir ve bana sarılıp uyurdu. Mutsuz muydu benimle? Belki. sadece gitmesine izin verdim ve baygınlık geçiren dek de devam ettim buna.
×
Cinsel içerik sadece bu bölümde olacaktı, ilerleyen bölümlerde cinsel temas bulundurmamaya özen göstereceğim. Yine de araya isteğe bağlı olarak smut katabilirim.
Kendinize iyi bakın, oy verip yorum yapmayı da unutmayın!
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
