Derimin içinde hissettiğim tırnaklarla irkilerek uyandım ve bu ani uyanış yüzünden dönen başımı elime yasladım. Gözlerimi yumarak sesleri seçmeye çalışıyor, kendime gelmek adına zorluyordum bünyemi. "Bıraksana kolunu Tete'min!" Bebeğimin sesine karışan o sesle başımı sese doğru çevirdim ve karşımda bana ağlayan gözlerle bakan, pislenmiş kıyafetleri, elinde tuttuğu emziğiyle besbelli sinirli bir Jeon Jungkook görmemle kaşlarımı çatmıştım. Ayağa kalkıp ağlayacak kıvama gelen ve sızlanmaları duyulan bebeğimi kucağıma aldım. boynuna bir öpücük bıraktım ve slarını okşadım. "Jimin, hadi içeriye gir ve içeride oyna yavaştan yağmur yağmaya başladı." Ağlamaya başlayıp kıyameti koparmasıyla gözlerimi büyüttüm ve Jungkook'un şokunun verdiği sinirle bağırdım. "İçeriye geçmezsen oyuncaklarına veda edebilirsin Jimin!" Bunu ne o bekliyordu, ne de ben bekliyordum ama elimde değildi. Baş dönmesinin verdiği sinir ve onun ağlayışı duygularımı çorba ediyor, ruhsal sağlığımı bozuyordu. Jungkook bile ağlamayı kesmiş, elindeki ayıcığı bana uzatarak dizleri üzerinde havalanmıştı. Dönüp bakmamıştım bile, bebeğim ondan çok daha değerliydi. O, ben bıraksam bile bacadan girer yine beni bulurdu. Evimin bahçe kapısından içeriye girdim ve sessizce aplamaya devam eden Jimin'i oyun alanına bıraktım. Sağanak yağmaya başlamıştı ve Jungkook boğazı yırtılana dek sebepsizce ağlıyordu.
Tekrardan dışarıya çıktım ve artık ona karşı nötr bir tavır takınsam bile olduğu konum endişe etmeme sebebiyet vermişti. "Neden geldin?" Eliyle bana kucak açsa bile alaycı bir gülüş bıraktım havaya ve yüzüne devam et konuşmaya dercesine baktım. "Üşüyorum... Taehyung-hng! Üşüyorum!" Hıçkırığı ve gerçekten titreyen bedeni onu sarmalayarak içeriye götürme isteği bile yaratmıyordu bende. "Üşümen benim sorunum değil, bu kılık kıyafetle yanıma gel de sağanak yağmurda ikimizi de sırılsıklam et demedim." Ayağa bile zor kalkıyordu. Düşüp duruyor, ağzına aldığı emziğiyle ağlıyordu canının acısına. Jimin'imin yanında olmalıydım ama hey, beni terk eden adam age play eşyalarıyla birlikte evime geliyordu! "Beni içeriye al, yalvarıyorum. Çok soğuk ve gidebilecek başka bir yerim yok. Taehyung, a-aşkın-" sinirle göz devirdiğim anda konuşmaya başlamıştım. "Aşk falan yok, sen benim saflığımı zaten fazlasıyla kullandın. Şimdi git, mümkünse görme bir daha beni." İnatçı bir şekilde ellerini cebime attı ve ağzımın açılmasını sağlayarak içeriye koşuşturdu düşse bile. Vazgeçmiyordu, çıplak bacakları yara doluydu. Ev bizim kahkahalarımız, acı çığlıklarımız ve geri kalanıyla doluydu ona göre ama bilmiyordu ki ben dokunduğu her bir yeri söküp atmıştım. Buna güvenerek gidiyordu evime. Ev yenilenene dek canıma defalarca kıymış, tüm varlığımı kaybedip tekrar tekrar batıp çıkmıştım. Bunları haberlerden gördüğünü biliyordum, gelmemişti hiç birine. Ben onu 3 yıl boyunca bekleyen enayinin tekiydim sadece.
Yavaşça kapıyı açtım kendim için ve Jungkook'un kolunu tuttum. "Polisi arayacağım." Ayaklarıma kapanıyordu, bende dolu gözlerimle sinirden kasılarak ona bakıyordum. Hiç kimse için teşekkür bile etmeyen o, şimdi ayaklarıma kapanarak yalvarıyordu. Gururunu umursamıyordum, bebeğimi korkutuyordu. Onu itekleyerek kenardaki oyun matını gösterdim ve burnunu çekerek eşyalarını çekiştire çekiştire giderken bebeğime döndüm. Kucağıma gelmek için yerinde zıplayan bebeğimi kucağıma aldığım gibi odasına götürmüş, yavaşça merdivenleri çıkarken de özür cümlelerimi sıralamıştım kulaklarına. O bana bilerek yapmadığımı bildiğini söylese bile biliyordum, çok korkmuştu. Odasına girdiğimiz gibi bez değiştirme masasının üstüne serdim bedenini. "Jimin altına yapmadı daha Tete- Tete, duyuyor musun? Tete!" Sesiyle irkilip ona baktım ve tekrardan dolan gözleriyle yeni bir bez çıkarttım. Yapışkanlı kısımlarını çıkarttığım için tekrardan takamazdım, ıslanmıştı da ister istemez benim yüzümden. Sırılsıklam olmuştum ama bundan rahatsızlık duymaya bile vaktim olmamıştı. "Bebeğim, özür dilerim...seni hasta edeceğim, üstünü sen giyinebilir misin? Bende üstümü değiştirip geleyim." Başını iki yana salladığında derin bir nefes aldım ve konuşmasını dinledim. "Bende geleyim, dizlerim acımaz babacığım. Lütfen, korkuyorum..." Başımla onayladım ve üstündekileri çıkartıp sadece beziyle kalana dek bekledim. Jimin benim biriciğimdi ve aşağıdaki tüm kabuslarımın nedeniydi. İhtiyacım olan, şu an arkamdan poposunu sallayarak endişeli gözleriyle ilerlemeye başlayan bedendi. Odama girdiğimiz gibi tişörtümü çıkarttım ve bebeğimin heyecanlı sesiyle az da olsa tebessüm ettim. Elini kaldırıp kemerime tutunmuş, diklenerek elini ıslak karın kaslarımda gezdirmişti. Yanında giyinmemeye dikkat ediyordum çünkü bedenimde birkaç iz kalmıştı. Bunlar intihara meyilli olduğum zamanlardan kalmaydı ve geçmeye yüz tutmuş yaralardı ama bazıları da böyle kalmıştı işte. Elleri ince belimi sıkı sıkı sardığında gülmeye başladım ve söylediklerini dinlemediğim için bedenini yavaşça yavaşça kaldırıp yatağıma yerleştirdim. "Jimin...sen benim en kıymetlimsin, biliyorsun değil mi bebeğim?" Başını sallamıştı...bu bile öyle yumuşacık yapıyordu ki beni.
Ondan ayrılıp üstümü güzelce temizledim ve saçlarımı biraz da olsa kuruttum. Şimdi başlıyordu savaşımız...alt kattaki yıllardır benden saklanan beden ve benim büyük savaşım.
×
Oldukça uzun diğerlerine kıyasla bu bölüm.
Bu kitap yorum almıyor, ama büyüyor en azından yavaş yabaş.
Yorumlarınızı, oylarınızı eksik etmeyin lütfen. Bu bana ilham oluyor, aynı zamanda yazma isteğim de artıyor.
Cinsel içerikli bir bölüm daha yapabilirim belki. Araya birkaç yakın temas eklerim.
Jimin ve Taehyung sevgili, lâkin age play yaparken sadece sevgi sözcüklerinde bunu kullanıyorlar. Onun dışında diğer ilişkilerden bir farkları yok. Belki onlar için de birkaç birşey yazarım, isteğe bağlı.
Kendinize iyi bakın!
765
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secret | Taekook
Random"Onlar benim oyuncaklarım ve seninle paylaşmaya hiç niyetim yok!" [Age play]