1

690 47 50
                                    

" çıkar artık kulağından şu kulaklıkları."

" ha?"

Birden kulaklarımdan zorla çıkarılan kulaklıklar ile afallamıştım.
Boşluğa düşmüşüm gibi hissetmiştim. Müzik benim ruhumu aydınlatan tek şeydi ve buna engel olununca sinirleniyordum.

" Ne istiyorsun yine Mingi? "

" Bir şey istemiyorum Hongjoong sadece önüne bak, az kaldı geldik sayılır bile."

" Hala caddedeyiz yalnız?"

" Tamam işte yolun sonu bitince o ara sokaktan saptık mı varmış olacağız."

" İyi tamam bırak bari de yolun sonuna kadar şarkıyı dinlemeye devam edeyim."

" Seni hayata döndürmeye çalışıyorum farkında mısın? İyice serseri biri oldun çıktın başımıza, azıcık insanlarla muhabbet et, gün yüzü gör. Tüm gün uyuyup müzik dinlemekten başka hiçbir şey yapmıyorsun. "

" Annem değilsin babam değilsin. "

Dedim ve sustum.
Daha fazla ileri gitmek istemiyordum.

Mingi çocukluk arkadaşımdı.
Çocukluğumuzdan beri hiç anlaşamazdık ama birbirimizin tek arkadaşı olduğumuz için de birbirimizden kopamazdık.

Böyle geçinip gidiyorduk işte.

Tabii tek yaşamıyordum.
Annemle yaşıyordum.
Yani annem dediğim kadın biyolojik annem olmasa bile annemdi benim için.
Bu hayatta en değer verdiğim kişiydi.
Şimdi de arabayla ona gidiyorduk.
Evimiz köyde olduğu için biraz uzaktı ama Mingi yine de gelmek istemişti.
Ayda bir gelir bizde kalır sonra tekrar geri dönerdi.
Annem de severdi Mingi'yi.
Onu da kendi evladı gibi görürdü.
Yufka yüreği o kadar inceydi ki, kimseyi kırıp incitmezdi asla. Bir kere bile bana bağırmamıştı bu zamana kadar.
Mingi de annemin bu huyunu çok sever ve hep kendi annesine örnek gösterip dururdu.

Arabada küçük bir sessizlik oluşmuştu şimdi.
Az önce söylediğim şey için bana trip atıyor olabilirdi, umrumda değildi.
Eve vardık mı omzuna bir tekme atarım ve tekrar barışırız sonuçta.

O an sessizliği büyük bir siren böldü.
Ne olduğunu anlamadan kafamı Mingi'nin camına doğru çevirdim hızlıca, çünkü ses oradan gelmişti.

Bir ambulans gördüğümde anlamıştım. Bu büyük siren ambulanstan gelmişti.
Ama o kadar çok yakınımızdan geçmişti ki, sirenin sesi full bize doğru gelmişti.

" Aman Tanrım, o da neydi öyle."

Dedim refleksle.
Çok hızlı gelişmişti her şey.

" Ambulans dibimizden geçti."

Dedi Mingi.
Onaylayan bir bakış attım.

" Tanrı o ambulanstaki kişinin yardımcısı olsun."

Dedi, ben de kafamı sallamıştım.

" Amin."

Böyle şeyler beni bir tık ürküttüğü için daha fazla konuşmadık bu konu hakkında.

Bir kaç dakika sonra neredeyse yolun sonuna gelmiştik.
Mingi tam arabayı döndürürken bu sefer telefonum çaldı.

Annemin komşusuydu arayan.
Bizim üstümüzde oturuyordu. Biraz garipsesem de aramayı açtım.

" Efendim Hana teyze?"

" Hongjoong, oğlum! Çabuk yetiş annen fenalaştı!"

" NE?"

blue #seongjoong ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin