30 4 47
                                    

"İşte, işte şimdi oldu." Genç kız gözyaşlarını silerek arkasındaki ağaca yaslandı. Buğulu gözleriyle ayağının hemen altındaki toprağa bakıyordu. Dört dakika önce bahçede bulduğu küçük kuş cesedini gömdüğü toprağa. Ardından üzerindeki toprakları silkerek ayağa kalktı ve eve girdi.

Hava kararmış, yemek hazırlanmış, anne ve babası sert bakışlarıyla onu gözlemeye koyulmuşlardı. Kız buna alıştığı için hiçbir şey demeden ellerini yıkayıp masaya oturdu. Babası son bir kez burnunu çektikten sonra ellerini birleştirip konuştu;

"Amaris, biliyorsun ki yarın liseye başlıyorsun ve-"

"Ve sadece derslerime odaklanmamı, okul dışında bulunmamamı, hiçbir olaya karışmamamı istiyorsunuz. Biliyorum, defalarca söylemiştiniz zaten."

"Sözümü kesme bir daha." Adam yutkunarak konuşmasına devam etti. Ama Amaris bunca yıldır aynı konuşmayı dinlediği için umursamadan yemeğini yedi. Bir şeyler mırıldanıp masadan kalktı ve uyumaya gitti.

"Sanki sizden izinsiz bir şey yapabiliyorum" diye fısıldadı sinirle. Perdesini açıp yatağına uzandı, "olaylara karışma Amaris, derslerine iyi çalış Amaris, biz senin iyiliğini istiyoruz Amaris." Dudaklarını büzüp ayaklarıyla yorganını dövdü, "hayatımı mahvettikleri yetmiyormuş gibi her şeye burunlarını sokuyorlar ama yetti artık!" Odada onu dinleyen kimse olmamasına rağmen fısıltıyla konuşmaya devam etti, "ikinizden de tiksiniyorum, artık beni değersiz bir mal gibi görmenizden bıktım! Ben sizin çocuğunuzum neden böyle davranmak zorundasınız ki?" Belki yarın değil ama bir gün bu sözleri onların yüzüne karşı diyebileceğini düşünüyordu. Geçen yıl ailesinin yarattığı sorunlar yüzünden sinir krizleri geçirdi ama bundan kimseye bahsetmedi. Bahsedemedi. Üç yıl önce sınıfından bir kız intihar ettikten sonra bile ona diğer kızlar gibi olmamasını söyleyip kestirip attılar. Ama Amaris'in nasıl hissettiğini asla sormadılar, destek olmadılar. Kendi başına bunu atlatmaya çalıştı ama zihninde her gün aynı söz dolaşıyordu.

"Her gün gördüğümüz birinin neler yaşadığını bilemeyiz."

Sokakta yanımızdan geçen bir insanın evde nelerle uğraşmak zorunda kaldığını bilemezdik. Markette, parkta ya da hemen yan binadaki komşuların neler yaşadığını bilemezdik. Bu durum her zaman geçerliydi ve Amaris'in beyninin bir köşesine kazıdığı şeylerdendi.

"Bakın ben üniversiteye başladığımda sizin yanınızda kalmak istemiyorum. Yok, hayır sizin çekilmez, halden anlamaz, bencil tavırlarınızdan dolayı değil tamamen insanların içine karışmak için. Neden sizin yüzünüzden olsun ki melek gibi insanlarsınız." Böyle diyecekti. Kesinlikle. Dört yıl sonra ailesinin karşına dikilip bunları söyleyecekti.

O gün bunları düşünerek uyudu. Sabah ise erkenden kalkıp anne ve babasının yüzünü görmemek için eline bir elma alıp evden ayrıldı.

Ondan sonraki diğer günler boyunca okula alışmaya çalıştı. Her ders sonrası kütüphaneye gidip bir şeyler araştırdı ama konuları tartışabileceği kimsenin olmadığını görünce kütüphaneye gitmeyi bırakıp sadece kafeteryaya indi. Tabi öğrencilerin çoğu mideye düşkün olduğu için herkes burada oluyordu. Kimisi sessizce bir şeyler yiyor, kimisi bağırarak yıl ortasında yapılacak maçtan bahsediyordu. İyi de maça daha çok var diye düşünmüştü Amaris.

Dersler bittiğinde çoğu zaman en geç o çıkardı. Kütüphanede çalışan son sınıfların gayretlerini görmek nedensizce hoşuna gidiyordu.

Sınıfta herkes birbiriyle kaynaşmış gibiydi. En fazla üç kişi tek başına takılıyordu. En çok da sınıfın geri kalanıyla anlaşmaktan özellikle kaçınan Wilbur isimli çocuk. O asla sınıftan çıkmıyordu. Amaris'in gözlemlerine göre çocuk, kendisi de dahil herkesten tiksiniyordu.

...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin