GENLE KİMSESİZLER OKULU’NUN yatılı öğrencisiyseniz şunu iyi bilmelisiniz; “Her zaman gözünü açık tut, uykuda bile...” aksi takdirde birileri tarafından işlenen bir suç üstünüze kalabilir. Başka bir değişle hırsız damgası yemeniz an meselesidir ve birde bu okul, hayatınızda görüp görebileceğiniz en berbat okuldur. Demeden edemedim.
Öğretmenlerin çoğunun enselerinde birer tane daha gözleri vardır ve kopya çekmeniz imkânsızdır. Kopya çekmek konusunda üstün bir yeteneğe sahip olduğunu düşünüyorsanız bir kez daha düşünün derim. Sonrasında denizci ipiyle tek ayağınızdan tavana asılma olasılığınız yüksek değil… kesindir!.. Üstelik bu cezanın yasal olduğundan da hiç şüpheniz olmasın.
Bir keresinde iki gün boyunca dünyaya tersten bakmış ve ilk fırsatta öğretmenden şikâyetçi olmayı planlamıştım ama öğretmenden şikâyetçi olmanın bir suç olduğunu ve bu suçun cezasının da kapı dışarı edilirken kıçınıza yediğiniz tekmeden sonra, içinde size ait eşyaların olduğu bir bavulun kafanıza inmesi olduğunu duyunca anında vazgeçmiştim. Bunun bir döneklik olduğunu düşünüyorsanız emin olun ki dönek olmak bazen işe yarar, en azından vampirlerin sofrasında zengin bir içecek olmaktan iyidir.
Bu olaydan sonra başımın derde girmemesi için ne kadar çabalasam da hırsız damgası yemeye ve odamın penceresinden atılan bavulumun kafama inmesine engel olamadım.
‘’Büyük bir hata yapıyorsunuz’’
‘’Fiiiiiuuu baam’’
‘’aaa başım çok acıdı’’
‘’Bunu hırsızlık yapmadan önce düşünmeliydin Bay Luk Bartın’’
Müdürün altın kaplama kol saatini tabii ki ben araklamadım. Bu büyük bir iftira…
Okulun gece bekçisi siyah, demir kapıyı arkamdan kapamadan önce şans dilemeyi ihmal etmedi.
“Korkularınla baş etmeyi umarım biliyorsundur. Ha bir de vampirlerle. Bol şans evlat!”
Bunları söylerken de oldukça keyifliydi. Geceyi kulübesinde geçirmeme izin vermemesi için cebine bol sıfırlı yeşil bir banknotun kondurulduğu çok açıktı.
‘’Geceyi kulübende geçirmem için ne kadar istiyorsun’’
‘’Seni misafir etmem için ödeyemeyeceğin kadar para ödendi’’
‘’Yalnızca merakımdan soruyorum o kulübeye adımımı atmamam için ne kadar aldın’’
‘’Yüz dolar, tabii bunun içinde okulun etrafında dolanmaman için aldığım para yok. Onunda hesaba katacak olursak toplamında yüzeli yapıyor’’
‘’Yarısını bana verirsen sana hiç zorluk çıkarmadan buradan toz olabilirim’’
‘’Bunu yapmam için bir neden göremiyorum. Toz ol evlat’’
‘’Bu teklifimi kabul ettiğin anlamına mı geliyor?’’
‘’Hayır. Yalınıca defolup gitmen anlamına geliyor’’
Eğer bir silahı olmadığını bilmiyor olsam onun azını burnunu kırabilirdim. Hiç olmazsa denerdim.
Bir müddet kapının önünde ne yapacağımı düşünüp öylece kaldım. Beynim tamamen durmuştu. Yalnızca okul duvarlarının ne kadar da yüksek olduğunu düşünüyordum. Aklıma birden bu berbat okula getirilirken arabanın camından gördüğüm bank geldi.
Göl kıyısını aydınlatan sokak lambasının altına kondurulmuştu. Yanından geçerken bir gün orada oturup suyun yüzeyinde taş sektirmeyi hayal etmiştim. Geceyi geçirmek için fena sayılmazdı. En azıdan bildiğim tek yer orasıydı.
Okul duvarlarıyla paralel uzayan yolda bir süre yürüdükten sonra “GÖL YOLU” yazan, karanlığa gömülmüş yola saptım. Okuldan kovulmamın karanlığın çökmesinden sonra olması bir tesadüf müydü bilmiyorum ama ağaçların arasından sigara dumanı gibi bükülerek yükselen sisler ve baykuş sesleri soğuk havayla buluştuğunda dizlerimin birbirine çarpmasına neden oluyordu. Sanırım buna neden olan şey zangır zangır titriyor olmamdı.
Yol boyunca içimin ürpermesine neden olan baykuş sesleriyle boğuştum. Biri bitiyor diğeri başlıyordu. “GUUK, GUUUUUK, GUUK!” Sesleri bastırabilmek için bildiğim tüm şarkıları yüksek sesle bazen de çığlıklar eşliğinde söyleyip, geceyi geçirmek istediğim banka vardım. Korkmadım mı?. Eh biraz öyle olduğu söylenebilir. Ağaçtan düşen yaprak sesiyle irkilip ‘’Anneeeeeee’’ diye bağıra bağıra koştuğum kısmını yaşıtım kızların bilmesini istemem. Bu beni güçsüz kılar.
Bank, gölün on metre daha yukarısında yolun kenarındaydı. Yerler ay çekirdeği kabukları ve ezilmiş kola kutularıyla doluydu. Bankın üstünde duran kabukları elimle yere süpürdükten sonra oturdum. İç çekip söğüt ağacının tepesinden gölü seyre daldım.
Ayın göle düşen yansıması tam da kurtların en sevdiği büyüklüğe erişmişti, pırıl pırıl parlıyor hafif esintiyle de dalgalanıyordu. Gökyüzüne baktım, bir tane bile bulut yoktu ve annem aklıma geldi, acaba neredeydi? Hayatta mı, yoksa gökyüzünden bana bakıp babamla birlikte benim için gözyaşı mı döküyordu?
Bir süre öylece iç çekip ve ailemle geçirdiğimiz güzel günleri hatırlayıp durdum. Sonra gözlerim yanmaya başladı. Uyku vakti gelmiş olmalıydı. Okul müdürünün altın kaplama saatini gerçekten yürütmüş olsaydım şu an işime yarayabilirdi.
Babamdan bana kalan, içi yünle kaplı paltoyu valizimden çıkarıp üzerime aldıktan sonra bir kurt veya vampir saldırısına uğramamak için dua ederek gözlerimi yumdum. Umarım sabah uyandığımda kendimi hâlâ tanıyor olurum…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KANATLI VAMPİR 1 - BAŞIM DERTTE
FantasíaBAZI ŞEYLER GÖRÜNDÜĞÜNDEN ÇOK FARKLIDIR Eğer vampirlerin bir film efsanesi olduğuna inanıyorsanız bu kitabı okumadan kapatın. Şayet içinizde gerçek olduklarına dair azıcık bir kırpıntı varsa bile bu kitabı okuyun. Büyükler, dünyada bir tek insanlar...