Pleasure of love lasts but a moment. Pain of love lasts a lifetime.
-Bugün bücürle Lupin'de buluştuk. Dün benimle hiçbir yere gelmeyeceği ile ilgili bir şeyler zırvalıyordu. Külliyen yalan. Sonuçta sadık bir köpekçik sahibinin yanından asla ayrılmaz.
Aslında pek anlam veremediğim bir olay yaşandı. Yanınızda patlamaya hazır kızıl bir bomba barındırınca, olaysız bir gün imkânsız oluyor tabii. Sürekli gittiğimiz bar, çalışanlar tanıdık. İkimiz de 'her zamankinden' istedik. Tuhaftır ki; benim viskim hemen gelirken, Chuuya'nın şarabı servis edilmedi. Bekledi bir süre, aslında ona fazla bile olan bir sabırla. Ne zaman ki ben bardaktan son yudumu aldım, ayağa kalkıp barmene bağırmaya başladı. Onun ortalığı karıştırmasını kahkahalarımla izlerken tezgâhın arkasındaki adam dehşetle bana bakıyordu. Acıdım biraz, ne yalan söyleyeyim.
"Chuuya dur artık." diyerek kollarından tutmamla birlikte çalışanların delici bakışlarını üzerimde hissettim. "Dazai-san, kabalığımı bağışlayın fakat... bence bu şaka komik değil, sizin gibi birine göre bile." Anlam veremedim. Onu durduğum için bana minnettar olmaları gerekmez miydi? Kollarımda sakinleşmiş olan kızılı bırakıp boş bakışlarımı benimle konuşan adama yönelttim. "Üzgünüm, lakin buradan çıkmanızı istemek zorundayım." Tamam, bu beklenmedik bir şey değildi fakat tavrını gerçekten anlamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oblivion. |soukoku|
Fanfictionsoukoku. angst. "he taught me how to love, but not how to stop."