"Düello derslerine hoşgeldiniz. Ben Lisa. Akıl okuma gücüne sahibim. Yeni gelenler için kısa bir tanıtımdan sonra şimdi alana geçiyorsunuz hadi bakalım."
Tüm sınıf profesörün dediği gibi alandaki seyirci yerine oturdu. Profesör Lisa ise kutudan iki isim çekiyordu. Sonunda işi bitince kağıtları açıp isimleri bağırdı.
"Bu dersin şanslıları Jeongin ve Chan. Düello alanına geçin."
Dediği gibi alana geçtik. Karşı karşıya duruyorduk. Profesör tam ortamıza geldi ve birkaç şey anlatmaya başladı.
"Kural olarak sadece birbirinize büyük bir zarar vermeyin. İkinizin de boynuna çıkartmalar yapıştıracağım ve siz de karşınızdakini etkisiz hale getirip çıkartmasını çalacaksınız. Anlaşılmıştır umarım."
Çıkartmaları yapıştırdı. İkimize bakıp emin olduktan sonra seyirci yerindeki sınıfın yanına geçip bağırdı.
"3 2 1. Başlayın!"
Sözlerinden hemen sonra seyircileri koruyan bir kalkan açıldı. Chan ise elinde yanan ateşler ile bana koşuyordu. Hızlıca avcumu yere tutarken fısıldadım.
"Uti caeli imperium."
(hava kontrolünü kullan)Gücümü etkinleştirdikten sonra havaya uçtum. Çok fazla havada kalamadığım için yukarıdayken takla atıp arkasına atladım. Direkt bana geri dönmüştü. Gözleri kırmızı renkti. Korkunçtu. Elerindeki ateşlerden oluşturduğu ateş topunu bana fırlatmasıyla iki elimi ortaya getirip iki yana ayırdım. Ateş yok olmuştu. Daha da sinir olan Chan bana doğru koşuyordu resmen. Tam havalanacakken bacağıma değen eli derimi yakmıştı. Ellerimi yüzünün önüne getirip rüzgar ile onu ittim. Bacağım iğrenç görünüyordu. Yürüyemezdim bile. Sinirle soludum. Kendime her gün 1 güç kullanma sözüm vardı. Ve bu eğitimdi. Zor durum olsa hemen başka güç kullanırdım ama şu an kullanmamalıydım. Üstüme koşan Chan'a baktım. Gözü dönmüş bir haldeydi. Birazdan muhtemelen ellerini yüzüme ya da göğüsüme bastıracaktı. Ben ise yürüyemiyordum. Derin bir nefes alıp o gelmeden ne yapacağımı düşündüm.
Yürüyemezdim ama uçabilirdim. Kollarımı iki yana açıp havalandım. Kendimi bir taşın arkasına saklayacak kadar uçabilmiştim. Arkası dönük olduğundan saklandığım yeri görmemişti. Bacağıma baktım. Kocaman bir yanık alt bacağımı kaplamıştı. O ise şu an bana çok yakındı. Bu küçük yerde eninde sonunda beni bulacaktı. Sakinliğimi koruyup yapabileceğimin en iyisini yaptım. Kafamı dizlerimin arasına soktum ve bekledim. 1 dakika sonra sırtımda hissettiğim acı ile bağırdım. Ardından çıkartmam Chan'a ben ise revire gitmiştim.
Akşama kadar revirde şifacılar benimle ilgilenmiş ve güçleriyle yaralarımı iyileştirmişlerdi. Revirden çıkınca okulda gezindim. Profesör Jisoo'ya bir soru sormak için onu arıyordum ama geç olmuştu baya. Tesadüfen odasına giderken onu bulmuştum.
"Profesör size bir sorum var."
"Seni dinliyorum."
"Ruh bağı olanlar birbirine zarar verirse ne olur?"
"İlk seferde genelde hiçbir şey olmaz. Çünkü ruh bağın olduğundan haberin olmaz. Ama haberin varken olursa. Güçlerinde gözle görülür bir azalma yaşamaya başlarsın. Aynı şey onun için de geçerli."
"Anlıyorum. Peki biriyle ruh bağınız olduğunu nasıl anlarsınız?"
Gülüp cevapladı.
"Ona aşık olarak."
Yanağımdan makas alıp gitmişti. Aşık mı? Yani ruh bağı aslında sana gerçek aşkı mı veriyor? Saçmalık. Aşk ne işime yarar ki hem? Her neyse. Şimdi odama çıkmam gerekiyordu. Yoksa uykusuzluktan bayılacaktım. Jisung çoktan uyumuş olmalıydı. Profesörün dersinden sonra 1 haftadır ruh bağımın olduğu kişiyi arıyordum. Ama artık emin değildim. Belki de bir takım kurmalıyım. Offf. Bütün bunları boş verip odaya girdim ve kendimi yatağıma attım. Gözlerim kapanırken düşündüm. Acaba aşk nasıl bir his?
Sabah Felix odamıza dalıp bizi uyandırmıştı. Jisung ise sinirliydi. Uykuyu sevdiğini anlamak için müneccim de olmamıza gerek yoktu.
"Yah Felix tatilde bari uyuyayım."
Ben köşede gözlerimi ovarak onları izliyordum.
"Ama şu geçenki çocuklar bizi dışarı çıkarmak istiyormuş."
"Biz onların karısı değiliz Felix. İstersek biz de çıkarız."
Dediğimle Jisung kafa salladı. Ben geldiğimden beri özgüveni az da olsa artmıştı. Bu beni mutlu ediyordu.
"Lütfen ben dışarı çıkmayı çok istiyorum. Deniz kenarında kumlarda falan otururuz belki ha?"
Felix'in bu kadar hevesli olduğunu görünce kalkıp hazırlanmaya başladım. Jisung da oflayıp yataktan çıkmıştı. Dünkü olaydan sonra onların yanına uğramak bile istemiyordum. O Chan denen çocuk fazla hırslı ve korkunçtu.
"Hazır mısınız? Hadiiiiiii."
"Felix dur bi donumu giyim."
Ben hazır bir şekilde Felix ile otururken düğmesini kapatarak Jisung içeri girmişti. Biz ona gülerken o hazırlanmıştı. Kenardan çantamı kapıp kapıdan çıkan ikiliye yetiştim. Okulun çıkış kapısına geldiğimizde 5 oğlan bizi bekliyordu. Minho konuşmuştu.
"Günaydın."
Jisung koluma girerek konuştu.
"He he günaydın."
Ben gülerken Felix onlardan bir çocukla muhabbet ediyordu. Sanırım adı Changbin'di. Oflayıp konuştum.
"Hadi gidelim hadi."
Dediğimle herkes kapıdan çıkmıştı. Bir restoranda durup paket hazırlattık. Felix'in isteği üzerine kumsala gidiyorduk. Yolda giderken Felix'in koluna vurdum.
"Ne alaka bu bücür şimdi?"
"Konuşuyorum sadece."
Tabii bakışlarımı ona atıp kumların üstüne oturdum. Sağıma oturan Jisung ile konuşmaya hazırlanacakken tam dibime oturan Chan ile ona döndüm. Garip bir şekilde bana bakıyordu. Birden sırtımı açmasıyla koluna vurmam bir oldu. Ama kımıldamamıştı bile dağ ayısı.
"İyileşmişsin."
Dalga mı geçiyordu? Sinirle güldüm.
"Niye ölmemi mi istiyordun?"
Oflayıp konuştu. Haspam.
"Hayır tabii ki. Özür dilerim."
"Pardon da iki kişilikli misin? Ayrıca bana yaklaşma."
Popomla onu itmiştim ve devrilmişti. Gülüp elime bir erişte alıp yemeye başladım. O ise kalkıp yine yanıma oturmuştu. Sanırım başıma bir bela aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAMA
FanfictionJeongin hapisten çıkar ve onun gibi güçlere sahip çocukların olduğu bir okula gider ve hikaye başlar. Jeongin burada kaderi değiştirecek gücü bulabilecek mi? Bulsa da kullanmaya cesareti var mı? Not: Bu kitap küfür ve bazı korkunç sahneler içermekte...