Jesse iyiydi. Kesinlikle iyiydi. Ev özlemi ve seçilmiş yalnızlık ona iyi geliyordu.
Hatta o kadar iyi geliyordu ki geceleri ağlarken uyuyakalıyordu.
Normal bir gün olsaydı Jesse, Tanrı ona yardım etsin, 12.30'da uyanır, zombi gibi kahveye ulaşıp bir demlik kahvesini alır ve bilgisayarın başına bir tane donut ile otururdu.
Şimdi ise Sibirya'nın bir yerinde, 6'da kalkıp Artyom, Aleksandra ve takım arkadaşlarıyla eğitime giriyor, duş alıp özellikle istediği bir fincan kahvesiyle takım kahvaltısı yapıyor, Jesse bu arada uyuyakalmamaya da çalışıyordu, sonra herkesden ayrılıp çalışma odasına geri dönüyordu.
Yalnız bir şekilde.
Jesse kendini bir yere ait hissetmiyordu.
Takım arkadaşları her ne kadar onunla konuşursa konuşsun, Jesse kendine hala bir yer edinememişti. Sanki bir iç-şakayı sürekli kaçırıyor gibiydi.
Artyom Jesse'nin yanına o günden beri uğramamıştı. Uğradıysa da sadece iş içindi ve fazla konuşmuyorlardı.
Artyom sabahları kardeşinin aksine çok yorgun gözükür, gözlerinin altı mosmor olurdu. Ama uykusuzluk onun sabah koşusunaengel olmazdı. Insomnia'dan mağdur olduğu belliydi, çünkü arada da olsa, Jesse koridorda hafif yürüme sesleri yada yan odadan tıkırtılar duyardı.
Jesse'nin yanına gelince de yorgun gözükür, sanki fırsat verilse uyur gibi olurdu.
Jesse onun uyuduğunu görmek istediğini fark etmişti.
Aleksandra ise tam anlamıyla kardeşinin tersiydi. Her sabah bağırarak 'GÜNAYDIN' der ve Jesse'nin omzuna kocaman bir şaplak atardı. Artyom ise yere bakıp omuzlarını silkerdi.
Aleksey, Aleksandra böyle kısaltmasını istemişti, fırsat bulduğu zamanlar Jesse'nin yanına gider, sürekli sohbet ederlerdi. Bazen oturup günün dedikodusunu yaparlar, bazen de sessiz müzik dinlerlerdi.
Ama Aleksey her zaman mutlu değildi tabi ki.
Jesse bazen onu gözyaşlarını silerken görürdü.
--------------------
"GÜ-NAY-DIIIIIN!" diye bağırdı Aleksey, kollarını havaya kaldırıp sallarken.
Artyom, Boris, Vlad ve Dimitri de arkasından geliyordu.
Artyom yere bakıyordu ve yanakları soğuktan yanmıştı.
"Günaydın nedense-pozitif-olan-kadın. Lütfen koluma şaplak atma."
"ÇOK GEEEEÇ"
ŞLAP!
"Ovvvv. Bugün çok mutlusun." Dedi Jesse kolunu ovuştururken. "Özel bir nedeni mi var yoksa-"
"Bugün çooooooooooooooook özel birinin doğum günü!" Dedi Aleksey. "Ama kim olduğunu geceye kadar söylemem."
Jesse üzgün surat yapıp diğerlerine baktı.
"Vlad, Dimitri, siz de mi?"
Ikisi de kafalarını salladılar.
"Lanet olsun, pekala. Her kimse umarım kitap sever."
Konuşmaları böyle devam ederken sabah sporlarını bitirmişlerdi bile. Jesse artık Aleksey'i rahatsız edebilirdi.
"Hadi amaa, bari bir harf veeeer!"
"Assssla ipucu vermem. Git duşunu al adamım. Leş gibi kokuyorsun."
Jesse kollarını kaldırıp koltukaltını kokladı.
"Hadi ama. Nasıl bu kadar iyi kökü alabiliyorsun?"
YOU ARE READING
A Story of Two Young Men and the Corpses of 1000 Evil Men
Viễn tưởngOc'lerimin hikayeleri lmao