To The End

9 1 3
                                    

Artyom Jesse'nin çalışma odasına girip girmemekte kararsız kalmıştı. Kapalı metal kapının arkasından hafif bir müzik sesi geliyordu. Ardından da şu sözler duyuluyordu;

"KBILLY's Super Sounds Of The 70s" continues.
We just heard "The World Is A Ghetto" by War, and
"Billy, Don't Be A Hero" by Bo Donaldson and the Haywoods.
And if you're the 12th caller, you'll win two tickets to the monster truck extravaganza
Being held tonight at the Carson Fairgrounds,
Featuring Big Daddy Don Bodein's truck, "The Bohemiath".
The 12th caller wins, on the station where the 70s survived,
K. - B. I. L. L. Y."

Jesse çalışırken müzik dinlemeyi seviyordu demek, hemde biraz fazla. Çünkü Anne'den birkaç albüm istemişti. Artyom kapıyı açıp içeri girdi. Artyom kendi kendine karar verene kadar şarkı değişmişti bile. Yavaşça Jesse'ye yaklaştı.

"You don't know what we could see
Why don't you tell your dreams to me, fantasy will set you free-"

"AAAAAAAAAH!" Jesse şarkı söylerken bağırdı. Eliyle göğsünü tutuyordu. "AMAN TANRIM ARTYOM! ÖDÜMÜ KOPARDIN!" Diye bağırmaya devam etti.

Artyom ellerini havaya kaldırdı. "Üzgünüm. Seni korkutmak istememiştim." Artyom gözlerini botlarına dikti. "Sadece nasıl çalıştığını merak etmiştim. "

"Anladım. Lütfen bir dahakine ses falan çıkar, olur mu? Bazen kendimi kaptırabiliyorum da."

"Istersen gidebilirim-"

"Lütfen kal. Burada kendimi yeteri kadar yalnız hissediyorum zaten."

"Anladım."

"Çok fazla konuştum dimi? Üzgünüm. Benim fazla arkadaşım yok. Biraz heyecanlanıyorum." Artyom Jesse'nin ona baktığını hissedebiliyordu ama Artyom bakışlarını aşağıda tutmaya devam etti. Artyom kimseyle göz göze konuşamazdı. Jesse için de aynısı geçerliydi.

Artyom Jesse'nin yanındaki sandalyelerden birine oturdu. Arkadaki müzik rahatlatıcıydı. Kendini rahat hissediyordu.

"Pekala. Istersen ben çalışırken burda takılabilirsin. Hemen yanında albümler var. Istediğini açabilirsin."

"Şuan hangi albüm çalıyor?" Diye sordu Artyom yanındaki albümleri incelerken.

"Rezervuar Köpekleri" dedi Jesse. "Hiç izledin mi?"

"Hayır. Film izlemeyi sevmem."

"Ha. Pekala. Ben de film gecesi gibi bişey yaparız diye düşünmüştüm-"

"Ben istemem. Teşekkürler."

"Pekala. Izninle albüm değiştirip işime devam etmem gerek."

"Seni üzdüm, üzgünüm. Kaba olmak istememiştim. Ben-"

"Hey hey hey," dedi Jesse, ellerini Artyom'un omzuna koymak üzereyken kendini durdurdu. "Böyle şeyler olur. Özür dilemene gerek yok, tamam mı?" Jesse gülümsedi.

"Pekala. Şimdilik sadece burda oturucam, eğer senin için bir sıkıntısı yoksa."

"Tabi ki yok. Keyfine bak."

Jesse bilgisayarına geri dönmüştü, Artyom ise odadaki 2 haftada toplanılan eşyalara dikkatini çevirdi. Küçük bir yatak, bir sürü hazır yemek artığı, kola ve kahve tenekeleri, bir yığın kıyafet ile altında kalmış kitaplar ve yerde duran kocaman bir yığın rapor kâğıdı.

"Kaburgaların nasıl? O kadar kötü olmadığını duymuştum." Diye sordu Artyom, Jesse cevaplarken ona bakmıyordu, böylece Jesse'nin yüzüne bir bakış attı.

Jesse esmerdi, siyah kısa saçları ve kocaman kahverengi gözleri, çenesinde bir tutam sakal olan biriydi. Artyom Jesse ilk geldiğinde onu incelemişti fakat uyanıkken hiç yüzüne bakmamıştı. Jesse oldukça yakışıklı ve etkiliyeciydi.

"Biraz sızlıyor ama daha iyiyim, teşekkürler." diye cevapladı Jesse, gülümsemek için Artyom'a dönünce Artyom gözlerini kaçırdı. "Bu kadar az yaramın olması tamamen şans eseri. O kadar yükseklikten düşüp götümü kırmamam... tamamen şans eseri adamım. "

Artyom kendi kendine gülümsedi. Jesse düşüşünün telekineziyle hafifletildiğini bilmiyordu.

"Burnum için de endişelenme. Sen sadece işini yapıyordun."

"Benim işim insanları yaralamak değil. Tam tersine, işim insanları iyileştirmek."

"Doktorsun yani?"

"Öyle birşey. Ağır tıp okudum, seni tedavi ettikleri hastanede çalışıyorum bazen."

Jesse kafasını salladı.

"Ben de kendi kendime bilgisayar falan öğrendim. Biraz hava atmak gibi olacak ama, sizin sisteminizi bile hackleyebilirim."

Artyom endişeli bakış atarken Jesse güldü.

"Ama yapmıycam, şimdilik."

Uzun süre konuşmadılar. Odadaki tek ses arkada falan My Chemical Romance albümü ve bilgisayarın fan sesiydi.

Artyom Jesse'nin bazen ona baktığını hissedebiliyordu. Artyom ilk kez sessizliği bozmak istedi. Jesse'ye bitkileri yada anatomi anlatmak, onunla sürekli konuşmak istiyordu.

Ama yapamadı.

Ağır metal kapıda 3 kez tıklama sesi duyuldu ve Jesse gir diyene kadar da açılmadı.

"Artyom, Anne seninle konuşmak istiyor." Dedi Boris. "Biraz acele etsek iyi olur."

Artyom sadece kafasını salladı ve oturduğu sandalyeden kalktı.

Geride sadece merakla bakan koca kahve gözlü Jesse ve My Chemical Romance kalmıştı.

-------------
"Umarım anlıyorsundur Andrei. Sadece dikkatinin bozulmamasını istiyorum, o kadar." Anne sakin bir ses tonuyla Artyom'un yüzüne bakarak konuştu. Kaşları hafif çatılmış, yüzü bir annenin çocuğu ile önemli bir şey konuşuyormuş gibi bir hal almıştı.

"Peki, Anne. Jesse ile görüşmelerimi minimuma indireceğim." Dedi Artyom, botlarına bakarak.

"Umarım bu dediklerimi dikkate alırsın. En son me olduğunu hatırlıyorsun, değil mi?"

"Evet, Anne. Dikkatim dağıldığı için birinin ölümüne sebep oldum, Anne."

"Böyle bir şey tekrar yaşamak istemeyiz, değil mi Andrei?"

"Hayır, Anne." Artyom ayakları üzerinde sallandı.

Anne derin bir nefes aldı. Artyom'un yanına geldi.

"Üzgünüm, Andrei. Ama neler olacağını biliyorsun."

Artyom yarim gözle Anne'nin yeşil gözlerine bakıp tekrar yere kaçırdı.

A Story of Two Young Men and the Corpses of 1000 Evil MenWhere stories live. Discover now