Bölüm: 1

16 2 0
                                    

Bölüm şarkısı: STARSET- My Demons

"Mağara değiştirmeliyiz." "Neden?" dedim sakin kalmaya çalışarak. Yerimizi kim ele vermişti? Hangi aptal çenesini kapalı tutamayıp söylemişti mağaranın yerini? Ela gözlerimi Albert'ın kahverenginin en koyu tonuna bürünmüş gözleriyle buluşturdum. "Bak prenses, buradan gitmeliyiz yoksa dört elementin adamları bizi öldürecek." "Bak, Albert. Kimse ölmeyecek, siz kaçın. Ben halkımı koruyacağım. Şimdi çantanı al ve git." Çantasını eline tutuşturdum. Geçide doğru itekledim.

"Hayır prenses! Tek başıma yapamam yardımınıza ihtiyacımız var." Derin bir nefes aldım. "Geleceğim zaten." Albert'ın gözleri sarılaşmaya başlamıştı. Kurda dönüşmesine çok az bir zaman kalmıştı. "Size, canlı ihtiyacımız var. Eğer ölmek istiyorsanız sizi ben öldürebilirim, daha az canınızı acıtarak." Gözleri tekrar aynı rengine gelmişti. "Sana lanet olsun Albert. Benimle dalga mı geçiyorsun? Sana gitmeni söyledim, emirlerime uy. Sen benim adamımsın. En güvendiğim adamım." Albert kaşlarını kaldırdı ve bana baktı. Geçitten geçti.

Artık Sadece ben vardım, olduğum kişi. Bu adaletsizliğe asla göz yummayacaktım. Anlamıyorlardı ya da anlayamıyorlardı. Bütün büyücüler aynı değildi.

Mağaranın girişinde bir ışık göründü. Muhtemelen mağaranın girişine koyduğumuz kocaman taşı kaldırmışlardı. O taşı taşımak bir ayımızı almıştı. Ayak seslerinden sayılarının fazla olduğunu anlayabiliyordum.

Birisi bağırdı "İşte! O burada." Bağıran kişi hava elementinin adamlarındandı. Gücünü kullanarak beni duvara uçurdu. Kanatlarımı kullanarak kurtuldum ve pembe enerji topları yaparak hava elementinin adamına attım. Adam attığım enerji toplarından kurtuldu. Bu sırada ileride karşıma başka bir adam çıktı. Bu adamın yüzü tanıdıktı. Bir ok ve yay oluşturdum. Oku yaya geçirirken yüzü tanıdık gelen adam hançer fırlatıyordu. Hançerlerden bir tanesi kanadıma denk gelince yere düştüm. Belimde ki keskin acıyı umursamayıp hançer fırlatan adamı ok yağmuruna tuttum. Adam ensesine aldığı darbe yüzünden bayılmıştı.

Hava elementinden olan adam hâlâ duruyordu. Adama döndüğüm zaman adam yüzüme yumruk geçirdi. Kızarmış yanağımı tuttum. "Seni alçak, bir mankenin yüzüne zarar vermeye nasıl cüret edersin." Enerji toplarımdan en büyüğünü yapıp adama doğrulttum. "Son kez nefes al, seni öldüreceğim çünkü." Adam derin bir nefes aldı ve verdi. Başını iki yana salladı. "Hayır hayır, sen son kez nefes al." Enerji topumu attım.

Ama ıskalamıştı çünkü diğer elementteki görevlilerde gelmişti ve bir tanesi bana tekme atarak mağaranın duvarına çarpıp enerji topumu ıskalamamı sağlamıştı. Sanırım kaburgalarımı kırmıştım. Doğrulmaya çalıştım. "Ne istiyorsunuz?" Gittiğim hiçbir yerde beni yalnız bırakmayacak mısınız?" Bir adam kahkaha patlattı. "Kırık elementleri düzeltirsen neden olmasın." "Düzeltmeyeceğim. O elementler bunları hak etti." Adam göz devirdi. Yanındaki adamlara döndü. "Hiç uslanmayacak," dedi. Hemen kırık olan kanatlarımı açtım ve geçide doğru gittim. Ama birisi kılıcını geçite doğrultup kırmıştı. Artık kaçacak hiçbir yerim yoktu. Art arda hançerler fırlatılıyordu tek yapabildiğim kaçmaya çalışmaktı. Bir hançer omzumu yarınca durdum ve aşağı indim.

Artık savaşma vaktiydi. Kanımın son damlasına kadar savaşacaktım. Sarı saçlı gri gözlü bir erkeğe yumruklarımı atarken hepsinden kaçtı. Tam yumruklarımdan bir tanesi erkeğe değecekti ki kırmızı saçlı birisi tutup kenarı itti. Attığı yumruktan kaçıp tekme attım ama eğilerek kaçtı. Yeşil saçlı bir kız yumruk atınca ondan da kaçtım. İkiz olduklarını tahmin ettiğim gri saçlı kızlardan bir tanesi yumruk atıyordu diğeri ise tekme, kaçtım. Sarı saçlı erkek arkadan tekme atınca bayılmıştım...

Büyünün Oyunu | Kırık ElementlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin