Bölüm: 2

11 2 0
                                    

   Enseme yediğim tekme bayılmama neden olmuştu. Tek duyduğum şey sevinç çığlıkları ve kulağımdaki çınlamaydı. Normalde olsa Albert'ı düşünürdüm. Düşünecek hâlim yoktu. Tek istediğim masumların öldürüldüğü suçluların ise keyif yaptığı bu dünyadan def olup gitmekti.

   Bomboş simsiyah bir oda. Sadece hayallerimin ve benim olduğum bir oda. Ellerim kelepçeli ve sandalyeye bağlıydım. Sandalyeyi bir ileri bir geri hareket ettiriyordum. Sakindim, en azından ben öyle sanıyordum. Herhangi bir büyüde beceremezdim çünkü bu kelepçeler büyüleri engelliyordu. Kapının açıldığını duyduğumda duruşumu dikleştirdim. "Siz, delirmişsiniz!" İçerideki adam konuşmuyordu sadece etrafımda dönüyordu. İçeriye bir kadın girdiği zaman adam olduğu yerde durdu. Kadın gelip çenemi kavradı. "Kırdığın elementleri düzelt." "Emirlere uymam." Kadın çenemi sertçe bırakıp adama işaret verdi. Adam elinden büyük bir su kütlesi oluşturup yüzüme doğrulttu. "Kaldırmalısın, kaldırmazsan seni öldüreceğim. Hatta seni değil. Senin değer verdiğin birisi." Adam yüzümden su kütlesini yavaş yavaş çekti. Görevlilerden bir tanesi kapıyı açtı. "Geldim." Sesi fazla tanıdıktı. Yüzünde dövme olduğu için çıkaramamıştım. "Sen aslında kimsin?" Kadının sorusu ile adamın yüzündeki dövmeler yavaş yavaş silindi. Bu Albert'tı. "Beni hatırladın mı, prenses?" Yüzündeki gülüşüyle doğrudan bana bakıyordu. "Ben senin için kendimi tehlikeye atmıştım. Senin yaptığına bak Albert. Sen benim arkadaşımdın. Doğru bir kurt adama nasıl güvenebildim? Bana sürpriz yapacağını sandığım bir kurt adama!" Albert gülmeye devam ediyordu. Bir saniyelik ciddi durdu ve hemen bir  kahkaha patlattı. "Prenses kimseye güvenmeyin derim. Kanatlarınız için üzgünüm, attığım hançerler zehirliydi. Kanatlarınızı kaybetmenize neden olabilir." "Kes sesini Albert!" Albert gülümsemeye devam etti. Dünya böyle adaletsiz bir yerdi. Kadın tekrar yüzüme baktı. "Kaldıracak mısın? Beni uğraştırma senden daha önemli işlerim var. Kaldır ve kurtul." Eğer şu lanet kelepçeler elimi tutmasaydı kadının yüzüne yumruk atabilirdim. "Hayır." "Öldürün, bu zavallı ile uğraşmayacağım. Albert sen öldür lütfen. En sadık görevlim."

   Kadın bana dönüp kıkırdadı. Gözlerimi devirdim. Albert beni öldürmeyecekti, öldüremezdi. Bunu benim yanımda 3 yıl kaldıktan sonra yapamazdı. Umuyorum, beni öldürmemesini. Çatlamış umutlarımı teselli etmeye çalışıyorum.

   "Tabii," dedi Albert. "Öldürürüm tabii." Kılıcına doğru uzandı. Büyük bir gülümsemeyle "Zevkle," dedi. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Yanağımda birinin elini hissedince geri açtım. "Artık seni korumayacağım. Seni kendi ellerimle öldüreceğim." Yanağıma bir çizik attı. "İki elementi kırdığın için seninle biraz oynayıp öyle öldürmeyi düşünüyorum. Acı dolu çığlıklarını duymak eminim ki beni çok mutlu edecek." Arkasını döndü ve kapıya doğru ilerledi. "Albert! İki yüzlünün tekisin, nasıl bu kadar pislik biri oldun? Bana açıklama yap!" Elini kapının kolundan çekti ve arkasına döndü. "Üzgünüm, Ashley. Artık sana açıklama yapmak zorunda değilim. Senden kurtulduğum için mutluyum. İnanmayacaksın ama senin işini büyük bir zevkle bitireceğim. Acıyla kıvranışlarını izlemek beni çok mutlu edecek." Önüne geri dönüp odadan çıktı. Bana büyük bir su kütlesi tutan adam yanımdan geçti.

  "Hak ettin." Odadan çıktı. Artık odada tektim. Bağırdım. Sesimi duymayacaklarını bile bile. Yeterli eğitimi gördüğümü düşünüp savaşmıştım. Yeterli değildi. Bu koskocaman Dünya'da tektim. Ben halkımı koruyacaktım. Ben bir prensesdim ve halkımı korumak benim görevimdi. Tek yapmam gereken buradan nasıl çıkmam gerektiğini bulmam. Yeni yeni tohumlanmaya başlamış umutlarımı suladım. Onlarla konuştum. Teselli ettim. Onlar artık bir ağaçtı. Gözlerimi kapattım. Albert ile dışarıya çıktığımızda yapabileceğimiz etkinliklerini yazmıştık bir kâğıda. Ne kadar çok eğlenecektik? "Uyuma Ashley, o lanet gözlerini açık tutmaya çalış. Önemli işlerim var şu an seni unuttuğumu zannetme." Odada olmamasına rağmen nasıl sesini duyuyordum? Gözlerimi açıp etrafa endişeyle bakındım. En köşede duran küçük kamerayı gördüm. Bu odadan çıkmak sandığımdan daha zor olacaktı.

     Albert'ın ağzından...

   "Bak ihtiyar, bunu çevireceksin. Tek yapman gereken bu. Çok mu bir şey istedim?" Adam boğazını temizledi ve camın önünde duran sandalyeye doğru ilerledi. "Öncelikle, ihtiyar değil. Ben bir kâhinim. Benimle düzgün konuş, genç adam. Sana zaten çevirmeyeceğimi söyledim zorlama. Şimdi, evimi terk et." Cama doğru kafasını dönderdi yaşlı adam. Yağmuru izledi. Camı açıp burnuna dolan toprak kokusunu tüketmek istercesine içine çekti. Camı kapatıp sinirle kendisine bakan genç adama döndü. "Hadi, kaldırma beni. Büyük bir savaştan çıktım, yorgunum." Derin bir nefes aldı. "İhti- pardon Kâhin bey, işimiz var bu kâğıt parçasıyla. Lazım anladın mı? Lazım!" Elini masaya vurdu. Yaşlı adam hiç oralı bile olmadı. "İhtiyar dedim!" "Kâhin." Genç adamın cümlesini düzeltti yaşlı adam. "Lâkabımı düzgün söyle." Yaşlı adam gökyüzü kadar koyu mavi gözlerini genç adama çevirdi. Genç adam sinirden burnundan soluyordu. "Başlıyacağım lâkabına! Çok bir şey istemedim, yardıma ihtiyacım var sadece." Genç adam yatakta duran yaşlı adamın yanına gitti. "Çok yorgunum diyorum, anlamıyorsun herhalde. Sonra." Geçiştirmeye çalıştı yaşlı adam hemen yanında duran genç adama bakarak. Genç adam en sonunda pes edip tahtadan yapılmış kapıyı sertçe açıp sertçe kapattı.
   O kağıtta yazan kehanetin çevrilmesine ihtiyacım vardı. Kimsenin bilmediği bir dil. Sadece kâhinlerin bildiği. Bir karganın kanından yazılmış kağıt parçası, karganın kanının üzerindeki siyah tüyler ne zaman rüzgâr esse uçuşuyordu.

    "Albert." Su kraliçesinin adımı seslenmesi elimi kılıcıma doğru götürüp yere eğilmem için yeterli bir sebepti. "Ne yazdığını buldun mu?" Başımı iki yana salladım. "Beceriksizsin Albert." Su kraliçesi Mari buz rengindeki topuklularını kafama koyarak aşağı ittirdi. "Lanet şey, eğer vampirlerin işine yaramasaydın seni öldürürdüm." Kafam soğuk yola değdiğinde topuklusunu hafifletip tekrar sertçe bastırdı. Buz gibi olan yol sıcak kanımla buluştu. Topuklusunu kafamdan çekti. Arkasını döndü ve gitti. Su kraliçesi affetmezdi. Her şeyin mükemmel olmasını isterdi o. Tek bir ufak hataya bile asla göz yummazdı.

   Siyah saçlarımın arasında elimi geçirdim ve yürümeye başladım. Verdiğim nefeslerden buhar oluşuyordu. Ashley, onu çok boşlamıştım. Açıkçası bu umurumda değildi. Benden uzak olması benim için yeterliydi, şimdilik. Siyah eve ulaştığımda derin bir nefes alıp içeri girdim.

  "Uyan, gözlerini açık tutmanı söylemiştim Ashley. Beni dinlemiyorsun.  Seni erken öldürmem için bir sebep daha. Ellerini açacağım ama uslu kız ol ve bana saldırma." "Senden iğreniyorum." "Biliyorum, biliyorum."

      Ashley'nin ağzından...

   Elimi açtığı zaman yüzüne okkalı bir tokat geçirdim. "Hainsin! Senden nefret ediyorum!" İki kolumu birden tutarak kendisine zarar vermemi engelledi. "Sana uslu durmanı söylemiştim. Kurallarımdan çıkarsan sonu hiç iyi olmaz." "Kurallar çiğnenmek içindir." "Öyle mi?" İki kolumuda tek bir elinin içinde topladı. Boşta kalan eliyle yanağıma terden yapışan saç telimi geriye doğru itti. "Şimdi uslu uslu oturuyorsun." İki elimide bırakmadan yüzünde büyük bir sırıtma ile konuşmuştu. "Bana emir verebilecek son kişisin, Albert." Elimle görünmez bir bıçak yaratıp koluna batırdım. Açık olan kapıdan hızla geçtim dışarı çıkmak için. Son iki kapı kalmıştı bu berbat evden çıkmak için. Arkamdan dört ayak sesleri gelmeye başlayınca hızlandım ve evden çıktım.

   Dışarı çıktığımda iki yol ayrımından birini seçmek zorundaydım. Sağ tarafa yol aldım ve üç dakikada koşulacak yolu bir dakikada aştım. Arkamdan hâlâ ayak sesleri gelirken gücümün tükendiğini fark ettim. "Kahretsin!" Daha yavaş koşmaya başlamıştım. Arkamdan bir kurt üzerime atlayıp yüz üstü yere düşmemi sağlamıştı. "Kurallarıma uymadın, prenses. Şimdi senin için ölüm vakti."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 02, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Büyünün Oyunu | Kırık ElementlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin