B1

465 34 21
                                    

Güzel bir gün, gerçekten. Hava güzel, açık ve güneşli. Chan'ın sabah yürüyüşleri için belki de en uygun hava bugüne aitti. Kaçırmadı tabii bu şansı, hemen değerlendirme kararı aldı.

Altına rahat bir şort üstüne ise kolsuz bir tişört giyip matarasını, kulaklığını, telefonunu ve evinin anahtarını alıp dışarı çıktı. Sabit temposunu hiç bozmadan rastgele yürüdü bir süre.

Çok uzun bir süre geçmemişti, belki yarım saat sonraydı karşısına bir park çıktığı zaman. Bankları görünce anladı yorulduğunu genç olan. Temposunu bozmadan ilerledi ve oturdu gölgedeki bankın birine. Matarasını açtı ve kana kana içti soğuk suyu.

Başını geriye doğru attı bankta. Gözleri kapalıyd, bu onun dinlenme şekliydi açıkça. Boynu ağrıdığında araladı gözlerini. Başının üstüne eğilen başka bir baş irkilmesine neden oldu. Aniden kaldırdı başını. Neredeyse diğer başa çarpıyordu fakat sıyırdı sadece. Hemen arkasını dönüp baktı öylece dikilen bedene. Bir erkek çocuğu (?), günlük güneşlik havaya rağmen üzerinde siyah bir sweatshirt olan bir erkek çocuğu. Bakışlarını indirdiğinde çıplak esmer bacaklarıyla karşılaştı, ayakları çıplaktı. Sweatshirt'ünün kapüşonu başına geçirilmişti. Bu garip görüntüye karşılık kaşlarını çattı Chan. Anlam verememişti besbelli.

"Kimsin sen?"

Soru çocuğa yöneltilmişti Chan tarafından. Çocuk gözlerini kırpıştırdı, elini kaldırdı yavaşça. Chan'ın başına koydu elini ve yavaşça saçlarında gezdirdi. Terlemiş olmasını umursamadı çocuk, saçları yumuşacıktı. Chan donakalmıştı tabii. Çocuğun ne yaptığını anlamıyordu.

"Cevap ver." dedi otoriter bir sesle. Gözlerini kapatıp gülümseyerek Chan'ın saçlarını okşayan eli durdu çocuğun. Elini yavaşça kendine çekti. O ses korkutmuştu onu. Chan iç çekti.

"Konuşabiliyor musun?"

Başını aşağı yukarı salladı çocuk, onaylamıştı.

"O zaman cevap ver bana, kimsin sen?"

Çocuk dudaklarını araladı. Chan'ın bakışları bir anlığına dudaklarına kaymış sonra geri gözlerine çıkmıştı. Çocuk bankın arkasından çekildi. Chan'ın önüne geldi ve ona yaklaştı. Sweatshirt'ünün altında bir hareketlenme belirdi o an. Chan'ın gözleri kaymıştı elbette. Çıplak dizine dolanan kahverengi kuyruğu gördüğünde şoka girdi. Çocuk adım atmaya devam etti. Chan'ın kucağına çıktı bir anda. Chan gözlerini büyüttü, kaşları şaşkınlıkla havalandı. Verdiği tepkiler normaldi.

Çocuk ellerini Chan'ın omzuna yerleştirdi ve başını boynuna yasladı. Sweatshirt'ün kapüşonunda hareketlenme olmuştu bu sefer. Kapüşon yavaşça düştü ve Chan daha ilkinden çıkamadan ikinci bir şoka girdi. Kahverengi kulaklar, çocuğun kahverengi saçları arasındaydılar. Chan rüyada olup olmadığını anlamak için bacağını sıktı. Canı yanmıştı, evet rüyada değildi.

Çocuk ise şaşırtmaya devam ediyordu. Başını Chan'ın boynuna sürttü, mırıltılar çıkardı ve kulaklarını oynattı. Chan hareket edemiyordu bile. Çocuk başını kaldırıp ona gözleri kısılana kadar gülümsedi. Dudaklarını araladı tekrardan, bu sefer konuşacaktı.

"İnsan-kedi melezi nedir bilir misin?"

Chan başını olumsuz anlamda iki yana salladı. Çocuğun sesi oldukça kalındı, beklediği ses bu değildi kesinlikle.

"Anlatayım. Yasadışı bir yolla dişi kedilere sperm enjekte ediyorlar, doğan yavru genelde erkek ve melez oluyor. Anne kedi ise doğumdan sonra ölüyor. Eğer melez satılmazsa sokağa atılıyor."

Chan düşündü bir süre. Ne diyeceğini bilemiyordu.

"Seni sokağa mı attılar?"

Başını iki yana salladı çocuk.

"Hayır, ben kaçtım."

Bir süre sessizlik oluştu aralarında. İlk konuşan taraf Chan olmuştu.

"Adın ne?"

"Lee Felix, seninki ne?"

"Bang Christopher."

"İsmin uzunmuş."

"Chan da diyebilirsin."

"Channie~"

Chan yine bir şok yaşamıştı. Daha yeni tanıştığı (?) bu çocuk onu hayretler içerisinde bırakıyordu. Öylece gözlerine baktı çocuğun.

"Evin var mı?"

Soru Chan'aydı bu sefer.

"Elbette?" Tek kaşını kaldırdı Chan. Sorunun mantığını anlayamamıştı.

"Beni evine götür Channie." Felix kollarını Chan'ın boynuna doladı. Chan tedirginlikle kolunu Felix'in beline doladı ve banktan kalktı. Eve gidiyordu. Onu evine götürüyordu ve bunu tek bir lafıyla yapmıştı. Anlam veremedi, neden hiç sorgulamadan yapmıştı bu dediğini?

Yürüyüş temposunu bozdu, daha yavaş bir şekilde ilerledi evine doğru. Anahtarı çıkarıp kapıyı açtı ve içeri geçti. Felix kucağından atlayıp evi dolaşmaya başladı. O sırada Chan da duşunu alıp giyindi. Felix'in yanına döndüğünde pencereden dışarı bakan çocuğa yaklaştı. Pencerenin önündeki mermere dirseklerini yaslayıp izliyordu dışarıyı. Chan da pencerenin yanındaki duvara yaslanıp Felix'e döndü. Konuşmak istiyordu ama konuşamıyordu. Felix kuruğunu Chan'ın bacaklarına sürttü. Chan Felix'e bakıyor olsa da Felix bakışlarını dışarıdan ayırmıyordu. Garip bir ortamdı doğrusu. Her ikisi de konuşmadı bir süre. Sonra Chan Felix'i tanımak istediğini söyledi ve uzun bir sohbete daldılar.

•••••••••
iyi okumalar~ ♡︎

kitten'    ☁︎︎ chanlix  ☁︎︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin