Bugün heyecanlıydım ama sanmayın ki öyle tatlı bir heyecan. Baya korkuluydu bu. Başıma ne geleceklerden habersiz sadece korkuyla kalbim çarpıyordu. Hücre çok sıkıcıydı. Tam kafayı yemelik türdendi. Ama öbür taraftan daha güvenli olduğu kesindi. Mert'in babası benle uğraşmanın dozunu arttırdı. Ve ben bunu hissedebiliyorum. Kendi adamlarından birini sokup büyük ihtimalle bana işkence ettirecekti. Bu hiç adil değildi. Ben zaten burada cezamı çekiyordum ama paran olmayınca manyakların işkencesine katlanmak zorundasındır. Bir avukat bile tutamıyorduk kaldı ki işkence olaylarına karşı geleyim. Babası Zafer de oğlu Mert de şizofrendi evet kesinlikle şizofrendi. Teşhisi ben koydum. Zaten psikiyatr olmayı hep istemişimdir. Ben böyle düşüncelere dalarken kapının sesini duydum. Hücrem iki kişilikti. Ranzanın üstünde bacaklarımı birbirine kenetledim oturuyordum. Kapı sesini duyunca doğruldum. İçeri uzun boylu bir adam girdi. Kumral, kaslı üçgen vücutlu, hafif bronzumsu ama beyaz teni ve mükemmel ötesi mavi parlak gözleriyle bana tehlikeli bir bakış attı. Yakışıklıydı. Heralde bu değildir Zafer'in adamı diye düşünüyordum. Zafer'in adamı olmak için fazla iyi görünüşlüydü. Ben daha kötü bıyıklı sakallı çirkin bir şey bekliyordum. Girdi ve yüzüme keskin bir bakış attı. "Kalk gidiyoruz!" dedi. Sesi mükemmel ötesiydi. Ben bu sesle kesinlikle şarkıcı veya seslendirmeci falan olurdum. Adam sanki mükemmeldi hatta mükemmel ötesiydi. Yaşı 25 falan civarında olmalıydı. Kalktım ve adam kolumdan tuttu, beni resmen sürüklüyordu. Sinirli olduğunu seziyordum. Bakışları derin, keskin, insanın içini sökecek nitelikteydi. Cezaevinin koridorlarında yürüyorduk. Bir kapı bir kapıyı açıyordu. Oldukça karmaşık bir yerdi. En son bir kapının önünde durduk. Kapısı bile çok korkunç olan bu odaya girecektik ve başıma neler neler gelecekti? Kapı kilitliydi. Cebinden anahtar çıkardı ve kapıyı ittirdi. Kapının itilmesi oldukça güçtü. O bile kaslı kollarıyla itemiyorsa beni fırlatsalar açılmazdı. Kolumu daha sıkı tuttu ve içeri soktu beni. Karanlıktı. Korkunçtu. En büyük korkum karanlıktı. Ne zaman karanlıkta kalsam fenalaşıyordum. Bunu ona söylesem de beni dinlemeyecekti. Zaten amaçları beni korkutmaktı. Direnmeliydim. Asla yılmamalıydım. Acaba beni dövecek miydi? Ya da tecavüz mü edecekti? "Otur!" diye bağırdı. Manyak mıydı neydi? Gözüm bir şey görmüyordu nereye oturacaktım. "Nereye?" diye sormaktan kendimi alamadım. "Nereye olacak şapşal mısın kızım sen yere tabikide" dedi. Bu neden bu kadar sertti ki şimdi. Kendimden emin bir sesle "Kimsin sen neden buradayız seninle?" dedim. "Bunu bilmen hiçbir şeyi değiştirmeyecek boşveeğeer" dedi. Sonundaki boşveri uzattı ve gıcık olmuştum. "Hakettiğin bir cezan varmış" dedi. Şükürler olsun konuşmaya başladık.
"Ama bu hiç adil değil"
"Sen Polyanna falan mısın? Hayatın nesi adil ama katlanmak zorundasın boyundan büyük işler yapmayacaktın"
"Boyumla mı yaşımla mı alay ettin?"
"Bunu bilmen de bir şeyi değiştirmeyecek o yüzden bunu da salla gitsin"
"Zafer'in nesisin?"
"Yeğeniyim al oldu mu? Daha da soru sorma yanıtlamam!"
"Yeğeni mi?"
"Evet buna niye bu kadar şaşırdın?"
"Bilmem öyle şaşırdım neden sen yani niye Mert'in kuzeni burada daha başka rezalet adamlarından biri değil de yeğeni?"
"O onun bileceği iş ama sana şu kadarını söyleyeyim ki çok eğleneceğiz"
"Ne yapacağız?"
"Neler yapmayacağız ki mesela ben bütün gün stresleneceğim e iş hayatı stresli gider ve onların hepsinin acısını senden çıkaracağım. Beni ne kadar sinirli stresli görürsen o kadar acı çekeceksin. Sen burada kıvranırken acıdan ben zevk alıp inim inim inleyeceğim neden diyeceksin belki çünkü sadistin tekiyim ve sen de kurbanımsın."
"Allah hepinizin belasını versin pislikler nereden musallat oldunuz başıma?"
"Valla sen bulaştın bize şimdi de çekeceksin"
"Git psikiyatra falan görün manyak banane senin stresinden sinirinden!"
"O bile çare bulamadı neyse stres oldum ben hadi yat"
Zorla beni yatırdı ve ortama loş bir ışık verdi. Odayı daha iyi görüyordum. Şimdi ben gerçekten sinir ve stresle dolmuştum. Midemin ağrısından konuşamadım. Aşırı korkuyordum. Dua etmeye başladım. Nafile nafile her şey nafile! Manyak psikopat göbeğimi açmaya başladı. "Dur! Bari adın ne?" dedim. Adını bilmem gerekliydi. "Savaş senin?" Ben ismimi söylemek istemiyordum ama "Zeynep " demek zorunda kaldım. Bana 33 numaralı haşin bakışını attı korktum. Bakışlarına numara verdim bile. "Mmm Zeynep o zaman şimdi sen mi soyunacaksın ben mi soyayım?" dedi. Tepkisiz kaldım öylece suratına bakıverdim. "Tam da tahmin ettiğim gibi" dedi. Kollarımı tuttu ve soymaya başladı. Tişörtümü çıkardı sadece. Sütyenim ve ben kaldık öylece. Sonra mini ocak gibi bir şey yaptı. Ateş yaktı. Ve ince bir demiri ateşin üstünde gezdirdi. Ağzıyla "Şşş" işaretini yaptı. Gözlerim dolmaya başladı. "Dur yapma dur aaaaaahh" kelimeler ağzımda acıyla kaldı. Demiri karnıma yapıştırdı bile. Acıyla çığlık atmaya başladım. "Tahrik edici çığlıklar atamıyorsun seni bu konuda geliştirmem gerek" dedi ve ağzımı bantla tıkadı. Şimdi bağıramıyordum da acı ile kıvranırken demiri karnımdan çekti. Acı geçmedi daha da çok arttı. Demiri kenara koydu. Karnıma bakmaya çalıştım ve orada demirin izi duruyordu. Kıpkırmızıydı. Alkol almıştı eline ve biraz limon ile karıştırdı. Kolonya tarzı şeyi karnıma sürmeye başladı. Bana eğlendiğini gösteren bakışlar atıyordu ama ben acıdan kıvranıyordum. Sürdüğü şey canımı öyle yakıyordu ki tarifi yoktu. Gözümden yaşlar akmaya başlamıştı bile ama eğleniyordu ve daha çok sürmeye başladı en son karnımdan aşağı tüm şişeyi döktü. "İyi gelir mikrop kapmaz" diyip pişkin pişkin sırıtırken acıdan ağlıyordum. "Bugünlük yeter bu kadar ilk günden fazla yormayalım seni yarına kadar ne yap ne et iyileş" dedi. Ağzımdaki bantı aniden çekti karnıma yanık kremi sürdü ve üstümü giydirdi. Ah ne iyi çocuk (!) Acıdan yürüyemiyordum koluma girdi ve beni hücreme kadar bıraktı. Giderken yanağıma öpücük kondurdu "Süpersin bebeğim dayanıklısın işte böyle daha çok eğleneceğiz" dedi. Hücrede tek başıma kalmıştım. Ne oturabiliyordum ne hareket edebiliyordum. "Gardiyan!" diye bağırdım ama sesim çıkmıyordu. Savaş çıkageldi yanıma "Ne var? Yeni gardiyanınız benim" dedi. Ağzımdan acı ile kelimeler savrulurken "Buz getir" dedim ve acıdan bayılmışım. Uyandığımda yanımda Savaş vardı ve karnıma buz koyuyordu. "Noldu bana?" dedim az hareket edince bile yanığım çok acıyordu. "Bayıldın dayanıklı kız ama bu daha ne ki yani bunda böyle bayılacaksan ohoo senle işimiz var" dedi. Şuan ağzının ortasına çakmak istedim. Buzu karnıma bir saniye koyup bir saniye çekiyordu. Ritmik hareketi bana sebepsiz zevk vermeye başladı. Bir acıyor bir acımıyor böyle hoşuma gitmişti. En azından karnımdaki acı başka şeyler düşünmemi engelliyordu. Aman neler saçmalıyorum ben? "Neden gardiyanlığa başladın?" dedim. Merak etmem garip değildi. Zaten zengindiler işe paraya ihtiyacı yoktu. "Senin için güzelim seni daha sık görebilmek için" dedi. Şanssızdım. Zaten bana gelmez şans gibi şeyler. Buzu karnımda bıraktı ve odadan pardon hücreden çıktı. Karnımda buzla tavanı izliyordum. Acı artık canımı acıtmıyor tam tersi iyi geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAHSIZ
De TodoSuçsuz bir kadın onun masumluğuna inanmayan kötü kalpli bir hapishane memuru namı diğer gardiyan. Nefret de var aşk da tutku da var ihtiras da.