2. Bölüm

79 12 5
                                    

Ne olduğunu sormuyor bile, her zamanki gibi anlayışlı. Az önce çıktığım kabine yeniden sokuyor beni. Hâlâ sımsıkı sarılıyorum, başımı bile kaldırmadan... Benim muhtaçca, tutunur gibi sarılmama çenesini başıma koyup kollarını sıkıca belime sararak karşılık veriyor. Yüzüne bakmak istemediğimi biliyor ve sessizce mırıldanıyor. "Hemen geleceğim, kabini kilitle." Başımı sallıyorum, nazikçe kollarımdan ayrılıyor. Çıkmasıyla birlikte kapıyı kilitliyorum. Kapağı indirerek üstüne çıkıyor ve dizlerimi kendime çekerek küçülebileceğim kadar küçülüyorum. Başımı dizlerime gömüyor, titrememi ve hıçkırıklarımı kontrol altında tutmaya çalışıyorum. Tuvaletin kapısının kilitlendiğini duyuyorum. Onun geldiğini, diğerlerine gerçekçi bir bahane sunduğunu biliyorum. Kapının tıklatılmasıyla düşüncem doğrulanıyor. Beynim yapmamam gerektiğini bilse de, mücadele edecek gücü kalmamış. Uzanarak kilidi çeviriyorum. Onun gözlerinin kanla kaplı dudaklarım da dahil yüzümün her zerresinde gezindiğini hissetsem de, başımı kaldıramıyorum bile. Birkaç dakikanın ardından usulca başımı kaldırdığımda dolmuş gözlerini görmemem için kirpiklerini muhteşem gözlerinin üzerine örtüyor. Kirpiklerine bulaşan ve onu ıslatan yaşı görmezden gelerek kocaman gülümsüyor. Kollarımı sanki kırılacak bir porselenmiş gibi tutuyor, ayağa kalkmama yardımcı oluyor. Oturuyor ve dizlerine oturmam için belimi tutup çekiyor. Gözlerimi ıslanmış kirpiklerinden çekemiyorum... Bir çiy damlası kadar zarif, bir yağmur damlası kadar büyüleyici, bir kar tanesi kadar eşsiz... İstemsizce, isteğini yerine getiriyorum. Yağmur damlası yavaşça süzülüyor yanağında, ellerimin hakimiyetini kaybediyorum. Önce kirpiklerindeki, sonra da yanağındaki yağmur damlalarını parmağıma hapsediyorum. Bu sefer, burukta olsa gerçekten gülümsüyor. Beni iyice kendine çekiyor ve başımı omzuna yatırmamı sağlıyor. Saçlarımı okşuyor, parmakları saç diplerimden uçlarına kadar zarifçe geziniyor. Diğer eli düşmemi engellerken kulağıma her şeyin güzel olacağını fısıldıyor. İmkansız olduğunu bilsem de, hafifçe gülümsüyorum. Nefesimin düzene girdiğini hissettiğim anda, yavaşça yüzümü tutuyor. Ceketinden mendil kutusu çıkarıp nazikçe dudaklarımdaki kanı temizliyor. "Şimdilik bunun nasıl olduğunu sormayacağım. Eve gitmek ister misin?" Başımı sallıyorum. Kapağı açacağı sırada tüm gücümle elini tutuyorum. Yüzü düşüyor, dudaklarımı görünce kan kustuğumu zaten anlamış olsa da, bu hareketimle inanmamaya çalıştığı şeyin gerçekliğini ispatlıyorum. Yine nefret ettiğim sahte gülümsemelerinden birini veriyor. Kendimden daha çok nefret ediyorum. Kilidi açıp kabinden çıkıyor. Mendili de klozete atıp sifonu çekiyorum. Onun yanındaki lavaboya geçiyor, ellerimi yıkıyorum. Yine titremeye başladığımı görünce yüzümü yıkamama yardım ediyor. Kapıyı açıp geçmem için bekliyor. Ben çantamı toplarken anahtarı verip teşekkür ediyor. Başım o kadar ağrıyor ve boğazım öyle acıyor ki... Hemen ölmek istiyorum. Gelip kendi çantasını topluyor. Diğerlerini ne diyerek gönderdiğini merak ediyorum. Bir anda elimi masaya koyma ihtiyacı hissediyorum. Yüzümün bembeyaz kesildiğine eminim. Neredeyse duyulmayacak bir sesle fısıldıyorum. "Hemen eve gitmem gerekiyor." Yüzümü görünce bakışlarımla "Hayır." diye yalvarmama aldırmadan, belimden destekliyor. İki çantayı da omzuna atıyor ve geri fısıldıyor. "Endişelenme, seni evine götüreceğim. Ama yanında kalacağım." Bu sırada motoruna binmem için ellerini belimden çekiyor, düşecek gibi olduğum için hemen tutuyor ve bu sefer kendisi binmemi, kaskı takmamı sağlıyor. Kısa süren yolculuğun ardından, apartmana girdiğimiz gibi beni kucağına alıyor. "Uyu, iyice dinlen. Konuşmamız gereken şeyler var Kenma." Asansörle çıkarken, çantanın ön gözünden anahtarları alıyor. Bir eliyle beni tutarken kapıyı açıyor. Başımdaki ağrıya dayanamayıp yere çöküyorum. "Teşekkür ederim Kuroo." Sesindeki düğümü bu halde bile hissedebiliyorum. "Hayır, etme. Çünkü sana, bana hastalığını söyleyecek güveni verememişim. Bunun için çok özür dilerim. Ben biraz çorba yapacağım. Ayrıca ondan sonra kan ilacı da içmen gerekiyor. Hadi şimdi seni yatıralım." Bir kez daha farkediyorum ki, ölümümün sebebi dünyadaki en güzel şey ve ne kadar acı çekersem çekeyim, o her şeye değer. Bin ömrüm olsa tereddüt etmeden onun için harcayabilirim.

Hanahaki Disease Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin