6. Bölüm

30 6 17
                                    

Uyandığımda yatağımda oluyorum. Kalkıp Akaashi için bakınıyorum. Fısıltıyla birini azarlıyor. Yanlış olduğunu bilsem de, dinlemekten kendimi alamıyorum.

"Oikawa-san... Lütfen bu konuyu kapatabilir miyiz? Kenma şu anda bir buluşmaya gelemez. Ayrıca burası onun evi, nasıl o izin vermeden konum atabilirim?"

Bir anda yanakları kıpkırmızı oluyor.

"Kenma'ya soracağım, Oikawa-san. Tanrım, çok acımasızsınız..."

Telefonu kapatıyor.

"Oh, Kenma. Duymuş olmalısın. Oikawa-san çağırdığı herkesle buraya gelmek istiyor. Ancak... Bünyen bunu kaldırır mı emin değilim... Bazen çok acımasız olabiliyor. Ayrıca o harika bir stalker, senin hakkında senin bile bilmediğin şeyleri bilebilir. Hatta, o ve çırağı Kunumi, Kuroo'yu sen bilmeden önce bile biliyorlardı... Ne diyorsun, gelsinler mi?"

"Gelsinler 'kaashi. Ama lütfen beni koru."

Dehşete düşmüş gözlerle bana bakıyor.
"Az önce, kendi ellerinle ölüm fermanını imzaladın. Aylarca dışarı çıkamayacaksın."

Telefonum çalıyor. Bakamadan yere düşüyorum ve kusmaya başlıyorum. Çiçekler, yapraklar ve kan... Akaashi bağırıyor. Başım çatlıyor. Öleceğimi hissediyorum. Nefes alamadan kusmaya devam ediyorum. Akaashi dizleri üzerine çökerek saçlarımı topluyor. Telefonu açmış, birine bağırıyor."

"Doktor getir. Acele et."

Akaashi'nin ağlamasından ve benim öğürmemden daha yüksek bir ses duyuyorum.

"Kenma, merak etme. Ben seni sevdiğimi kabul ettiğim için içinde büyüyen çiçek kökleri bedeninden ayrılıyor, lütfen iyi ol. Seni seviyorum... Özür dilerim. Oraya geliyorum, tamam mı? Akaashi, sakın kriz geçirme. Bokuto yanımda.

Başka bir ses yükseliyor.

Akaashi, sevgilim. Sakin ol, Kenma'yı yalnız bırak. İçeri geç, kapının önündeyiz."

Akaashi ayaklanıyor.

"İyi olduğunda Kuroo'yu öldüreceğim Kozume."

Titrediğini seçebiliyorum. Sanırım öleceğim. Ama... Beni sevdiğini söyledi. En mutlu günüm. Akaashi daha çıkmadan biri odaya dalıyor. Gözlerim kararıyor. Düşmeden kaldırılıyorum.

"Her şey iyi olacak, geldim, seni seviyorum. Çok seviyorum. Özür dilerim. Aptalım ben."

Kulaklarım işitmeyi kesiyor, uğulduyorlar. Bilincim kapanıyor. Ölüyor muyum? Yoksa bana yeni bir şans mı bahşedildi? Gözlerim açılıyor. Kendi odamdayım. Önce Akaashi'yi görüyorum. Bembeyaz kesilmiş ve zar zor ayakta. Ardından Bokuto'yu görüyorum. Akaashi'nin tüm ağırlığını üstüne almış. Sonra ise Kuroo'yu... Gözünden yaşlar akıyor.

Üçünün de gözleri kapalı. Yani ses çıkarmam gerekiyor. Konuşmak istiyorum ama sadece öksürebiliyorum. Kuroo saniyesinde gözlerini açıyor. Akaashi hemen sarılmaya çalışsa da Bokuto onu hafifçe iterek odadan çıkarıyor.

"Efsanenin sonunu dinlememiştin, Kenma. Karşı taraf duygularını kendi içinde tamamen kabullendiğinde, Hanahaki'ye sahip taraf hastalık boyunca biriktirdiği çiçekleri kusar. Çiçekler boğazını parçalayabilir, nefes alamamaktan ölebilir, ayakta atlatabilir ya da komaya girebilir... Pek çok olasılık var. Ama gözleri sonsuza kadar kapanırsa, ameliyat hiçbir işe yaramaz. Uyandığın için teşekkür ederim. Şimdi bu hapı içmen gerekiyor."

Kuroo beni kaldırarak oturur pozisyona getirdikten sonra hapı yutmaya çalışıyorum. Zorlanarakta olsa, bir şekilde yutuyorum. "Harikasın Kenma, şimdi sana su içireceğim. Eğer boğazın çok acırsa söyle, olur mu?" Başımı salladığımda yavaşça suyu içmeme yardım ediyor. Yarım bardağı ancak içmişken, daha fazla içemeyeceğimi hissediyorum. Bardağı komodine koyup ellerini şefkatle saçlarımda gezdiriyor.

"Seni seviyorum, seni çok seviyorum, sana aşığım. Özür dilerim." Boğazım çok acısa da, fısıldayarak konuşabilirim. "Kuroo... Özür dileme benden. Beni sevdiğin için teşekkür ederim." Gözleri doluyor. Tanrı şahidim olsun ki, o kadar sıcak bakıyor ki bana, içim ısınıyor.

Yere çöküp fısıldayarak "Kendini sevdirdiğin için, beni bırakmadığın için her teşekkürü ve her özrü hakeden sensin. Kendine böyle davranma artık. Benim yüzümden çok kötü şeyler yaşadığını biliyorum. Ama... Benimle çıkar mısın, Kozume Kenma? Hepsini telafi etmem için bana bir şans verir misin?" dediğinde, gözlerine bakıyorum. Benim gibi onunkiler de yaşlarla dolmuş. Bu cümlenin hayalini kaç kez kurduğumu hatırlamaya çalışıyorum. Ama, artık buna gerek yok. Kuroo yanımda olacak. Gülümsemeye çalışıyorum, ama gözlerim yaşlarla doluyken bu ne kadar anlaşılır emin değilim. Kollarımı boynuna sarıyorum. Yanımda olması gerekiyor. Özürler dilemesi, yere çökmesi değil. Ben her zaman onu yanımda istedim ve o da biliyor ki, onu affetmem için orada olmasına gerek yok. O da, benimki gibi yarım yamalak bir gülümseme vererek yanıma oturuyor.

Önce yandan sarılsa da, bu sadece birkaç saniye sürüyor. İç çekip beni kucağına alıyor. Kolları daha sıkı kilitleniyor. Durmadan ellerine saçlarımdan geçirip her tutamını okşayıp öpüyor. Saç diplerime masaj yapıyor. Sadece sessizlik. Aynı sessizlikle ona sarılıyorum. Gülümsediğini hissediyorum. Arada derin nefeslerle kokumu içine çekiyor. Geçen sürenin ardından, başımı boyun girintisinden çekip ona bakıyorum. Gözlerimi ayırmak istemiyorum... Sanki en ufak bir ses bile ortamın huzurunu bozacakmış gibi fısıldıyor. "Seni öpmek istiyorum."

Akaashi'nin dün söyledikleri aklıma gelince kızarıyorum. Ancak, umursamadan sessiz sorusuna, sessizce baş sallayarak cevap veriyorum. 5 saniye bile sürmeyen kısa bir öpücük olsa da, başımı döndürüyor. Bunun bu kadar hoşuma gitmesi daha da utanmama sebep olurken tekrardan başımı saklıyorum. Kollarımı sıkılaştırıyorum. Kıkırdayarak o da bana tekrar sarılırken kapı çalıyor.

"Müsait misiniz?" Bokuto'nun sesi heyecanla yükseliyor. "Neden müsait olmasınlar ki 'kaashiii? Ben de Kenma'nın iyi olduğunu görmek istiyorum!" Panik olduğum için donakalırken, Kuroo hızlıca beni yeniden yanına oturtuyor. Bizden ses çıkmadığı için bizden daha çok panik olmuş Akaashi'nin sesi duyuluyor. "Belki uyuyakalmışlardır Bokuto-san. Kuroo-san'ın da dün hiç uyuyamadığını söylediniz, değil mi? Rahatsız etmeyelim biz." Kuroo boğazını temizleyerek sesleniyor. "Müsaitiz, gelebilirsiniz."

İçeri bitmek bilmeyen enerjisiyle Bokuto giriyor. Garip olan kısımsa, Akaashi'nin onun gözlerine elini siper etmesi ve kendi gözlerini zar zor görecek kadar kısmış olmasıydı. "Hey hey hey! 'kaashi, gözlerimi rahat bırakır mısın lütfen?" Akaashi rahatlamış bir iç geçiriyor. "Elbette, Bokuto-san. Kusura bakmayın lütfen." Elini indirirken Bokuto elini yakalayıp dudaklarına götürüyor. "Ne kusuru Akaashi, ben ortada bir kusur göremiyorum." Akaashi ile göz göze geldiğimiz anda ikimizde kızarıp bakışlarımızı kaçırıyoruz. Bokuto bağırarak iyi olmama sevindiklerini ve endişelendiklerini söylüyor.

Bu sefer Akaashi boğazını temizliyor. "Kenma, Oikawa-san mesaj gelmezse evi basacak. Ne demeliyim?" Kuroo'nun yüzüne bile bakamazken Akaashi'ye cevap veriyorum. "Kan?" Bokuto yandan atılıyor. "Bitkiler kanı yedi! Hayatımda gördüğüm en garip şeydi. Biz de bitkileri çöpe attık. Aslında ben anı olarak saklamak istedim ama izin vermediler. Hem Kenma, niye çiçek yedin ki? Kuroo hastalık falan bir şeyler dedi ama anlamadım." Akaashi gülmesini saklamaya çalışarak, "Ben size anlatacağım Bokuto-san. Ee Kenma?" diyerek yeniden sorusunu yöneltiyor. "Gelsinler."

Akaashi başını onaylamazca iki yana sallayıp "Bunu yazamayacağım... Yazın lütfen, Kuroo-san." diyor. Kuroo telefonu alır almaz yeniden fırlatıyor. "Bir dakika, bahsettiğiniz Oikawa, Oikawa Tooru mu?! O sizi diri diri gömer!" Akaashi derin bir nefes alıyor. "Biliyorum... Mesaj attıktan sonra hemen kaçın."

Kuroo başını sallıyor. Mesajı gönderdiği an Bokuto'yu da kolundan tutarak koşmaya başlıyor. "Bokuto, hayatın buna bağlıymış gibi koş. Bizim eve kaçıyoruz." Bokuto anlamasa da, Kuroo'nun arkasından koşuyor.

Sadece birkaç dakika sonra çalan kapı, kızardığımız için birbirine değmeyen gözlerimizi buluşturuyor. Başımızla anlaşıp kapıya gidiyoruz. Bitkin olsam da, Kuroo'nun verdiği hap her neyse gayet iyi hissediyorum.

Kapı açıldığında, iki araba ve iki grup olarak altı kişiyle karşı karşıya kalıyorum. İşte başlıyoruz!

Hanahaki Disease Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin