Merhabalar bu hikaye benim çok sevdiğim birine hediye olacak. Bazı olaylarda gerçeklik payı var bazılarında yok. O kişinin ismini vermemek için Taehyung diyeceğim.
Taehyung bu hikadeki gibi bazen bende jungkook gibi açılamadım sana ama inan yanında olmak yetti. Sözcüklerle ifade edemedim kendimi veya taekook gibi gözlerimle konuşamadım ama kalbim çok güzel konuştu... Neyse iyi okumalar umarım okurken keyif alırsınız.
Kimse, hiçbir sebebi yokken aniden, isteyerek ya da bilerek delirmez;bu yalnızca hayatın size oynadığı oyunlar ile gerçekleşir. Hayatın size bıraktığı acının, korkunun ve hayal kırıklığının sonuçları size bu hediyeyi verir. Jungkook, çok iyi biliyordu;bu kaçınılmaz son bir gün onu da yakalayacaktı ve diğer yarısı çoktan delirmişti.
Koskoca oda'da kırmızı çarşaflarla serili bir yatak vardı. İçerisinde ise birbirine aşkın'dan yanıp tutuşan ama tek bir kelime dahi edemeyen bir çift. Taehyung bir elinde jilet ile jungkook'un bacakları arasında oturuyor ve bileklerindeki kanatlara bakıyordu.
Taehyung korku dolu gözleri ile jungkook'un yüzüne baktı. Gözleri 'yap. Kes kırılan kanatlarını' der gibi bakıyordu.
"Jungkook... Ben çok korkuyorum." Jungkook her zaman ki konuşmamış gözleri ile sevgisini göstermişti. Başına küçük bir öpücük kondurmuş ve ellerini beline sarmıştı. "Seni orada bekleyeceğim. Gel yanıma olur mu?"dedi taehyung.
" Jungkook eğer bir gün konuşacak kadar birini çok seversen ilk kelimen çok özel olsun olur mu? Öyle bir cümle olsun ki ölen insanı geri getirecek bir güçte..." Jungkook gözlerinden damlalar yavaş yavaş akarken gülümseyerek başını salladı.
Ölüm hayattaki en büyük kayıp değildir. En büyük kayıp biz yaşarken içimizde ölendir. ~Norman Cousins.
=======================
1.Bölüm...
"Jungkook! Kahvaltıyı'da ayağına getirmemi ister misin?! Akşam oldu gerizekalı uyan artık!" Jungkook, başında dırdır öten arkadaşına bakmış ve göz devirmekle yetinmişti. Kafasına kadar yorganını çekmiş ve uyumaya devam etmeye çalışmıştı. Tabii,Taehyung izin vermemişti. Yıllar önce birbirlerini bulmuş ve bir daha ayrılmamışlardı. Üniversite'yi kazandıklarında deliler gibi sevinmiş ve hemen aynı eve çıkmışlardı. İkisininde ailesi olmadığı için birbirlerindeki sıcaklıkla büyümüşlerdi.
Taehyung, Jungkook'un Kafasına kadar çektiği yorganı çekiştirmiye çalışıyordu ama jungkook'un gücünün yanında hafif kalıyordu. Çekiştirmeye çalışırken jungkook birden yorganı bırakmış ve Taehyung üstüne düşmüştü. Gözleri ve dudakları birbiri ile karşılıklı dururken ikiside zorlukla yutkundular.
Aşk neydi? Birbirlerini yiyip bitirirken yinede birbirlerini bırakmamak mıydı? Ya da karşısındaki kişiyi sevdiği için bırakıp gidenler mi? Ben size söyleyeyim hiç biri değildi. Aşk;sonsuz olmaktı. Ölünceğe kadar sevmek değil kalbini onunla beraber toprağa gömmekti. Anlaşamıyoruz diye birbirini yiyip bitirmek ya da terk etmek de değildi. Onu ilk gördüğünüz andaki gibi yeniden hissettirmeye çalışmaktı.
Gözlerinizle gördüğünüz andan bahsetmiyorum. Gözlerinizin içindeki parıltıda gördüğünüz ilk andan bahsediyorum.
Onlar ilk birbirini gözlerindeki parıltıda gördüklerinde jungkook 14, Taehyung ise 15 yaşındaydı. Yağmurlu bir gecede kapkaranlık bir sokağın ortasında sesiz bir melodi eşliğinde dans etmişlerdi. Belki o an minik yürekleri anlamamıştı ama kalpleri kenetlenivermişti. Tanrı, o gece onların tepelerine yıldızlardan bir çatı örmüş ve ay'a melodiler mırıldatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Language of Love
FanfictionBu Duyulmaz bir müzik eşliğinde;sokak ortasında yağmur ile dans ederken, aşkı gözlerine hapseden bir çiftin hikayesiydi. Onların gözlerinden düşen bir damla ip kalplerine düşmüştü.