1.

2.8K 106 142
                                    

(DÜZENLENDİ)

Herkese merhabalar. İkinci hikâyeme başlamış bulunuyorum. Umarım bunu da "Korkak" gibi seversiniz.

Keyifli okumalar diliyorum.

2012, Eylül.

"Alin kızım, gittiğin yerde kendine çok dikkat et. Biliyorsun ki İstanbul büyük şehir. Sen yapmazsın gerçi ama yine de aklında olsun, benden sana bir baba öğüdü; adımıza leke getirecek bir durum ile karşılaşmayalım ilerde. Aman ha, erkeklerden uzak dur. İti var, kopuğu var. Derslerine sıkı çalış kızım. Bizi kurtarırsan sen kurtarırsın, halimiz ortada. Ben ne yapıp edip her ay, yurt paranı denkleştirmeye çalışacağım. Ama fazlasına gücüm yetmez. Bursunla idare etmek zorundasın. Allah'tan burs karşılıksız çıktı, sonradan nasıl öderdik."

Alin, "Gözün arkada kalmasın baba, artık çocuk değilim. Ben bir şekilde kendi başımın çaresine bakarım. Anneme iyi bak lütfen. Sesin bana oralardan kötü kötü gelmesin, söz ver." deyip ima ile babasına baktı.

"Tamam kızım, sen merak etme. Öyle şeyler yok bundan sonra, tövbe ettim. Bir daha yaparsam Allah belamı versin." dedi mahçup bir şekilde.

Alin'in hiç mi hiç inanası gelmiyordu babasının bu söylediklerine. Bir insan yedisinde neyse yetmişinde de o'ydu. Eline para geçince ilk iş yine kumar oynar, içer, elin kadınlarına yedirir annesini aldatırdı. İyi tanıyordu babasını. Ne yazık ki bu konuda elinden bir şey gelmiyordu. Kazık kadar adama ahlâk dersi verecek hali yoktu. Ne yaptıysa onu bu huylarından vazgeçirememişti. Bugüne kadar defalarca kez kavga etmişlerdi de ne olmuştu? Sürekli annesi arada kalmış, ezilmiş, babasından dayak yemişti.

Babasına dik dik bakmadan edemedi: "Keşke annemler de gelseydi baba. Böyle çok eksik hissettim kendimi. Doğru düzgün veda bile edemedim ikisine." dedi üzgün sesi ile Alin. Bir yandan da elindeki çantanın sapını sıkı sıkıya kavramıştı. Hemen gitmek istiyordu.

Evden alel acele çıkmışlardı. Çünkü babası dakik bir insan değildi ve Alin neredeyse otobüsü kaçıracaktı. Zor bela da olsa yetişmişlerdi.

Murat bey, "Annenin ne işi var burada Alin, evde vedalaştınız ya kızım." dedi memnuniyetsiz bir şekilde.

Halbuki Alin'i yolcu etmeye annesi ve ablası da gelebilirdi, araba boş gelmişti. Fakat babası onların gelmesine izin vermemişti. Kendi her naneyi yiyor fakat karısını da uçan kuştan kıskanıyordu.

Murat bey konuştukça, kusası geliyordu Alin'in. Bu hayatta babası kadar hiçbir durumu umursamayan, her yaptığına bir kılıf uyduran, utanmayan, korkmayan başka bir insan evladı daha var mıydı acaba?

Alin, onun yüzünü görmeye daha fazla katlanamıyordu. O yüzden olabildiğince hızlı davrandı ve babasına üstünkörü veda edip otobüse bindi.

Otobüs hareket etmeye başlayınca içinden derin bir oh çekti Alin. Artık bu lanet şehirden kurtuluyordu. Karnı kasıldı ve midesinde tatlı bir heyecan hissetti. Başarmıştı. Sonunda başarmıştı.

Otobüsün camına kafasını yaslayıp güzel hayallere daldı. Yeni hayatı bugünden itibaren başlıyordu.

Alin, 18 yaşında Anadolu'nun küçük denebilecek kasabalarından birinde yaşayan, genç bir kızdı. İlkokul yıllarından itibaren tek hayali avukat olmaktı. Sonunda hedefine ulaşmıştı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazanmıştı.

Alin'in kendinden dört yaş büyük bir ablası vardı. Pınar. Sevdiği adam ile geçen yıl Haziran ayında evlenmişlerdi. Alin, her ne kadar, abla yapma, etme dediyse de ablasına dinletememişti. Pınar'ın yaşı evlenmek için henüz çok erkendi.

ASİL GÖLGE - GxG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin