minho, jisung'u daha fazla bekletmemek adına içindeki heyecanı saklayamadan konuşmaya başladı, küçük bir çocuğa benziyordu bir şeyler anlattığı zamanlar. gözlerini kırpıp duruyordu ve bunu farkında olmadan yapması jisung'un onu daha da fazla sevimli bulmasına sebep oluyordu.'dün okula gittiğimde tam sınıfa gidecekken minju beni çağırdı, hatırlıyorsun onu değil mi? hani şu son sınıflardan minju.jisung inanabiliyor musun? benden hoşlanıyormuş!'
nefes almadan konuşuyordu ki bu da jisung'un duyduklarını hazmetmesini daha da zorlaştırıyordu. minho'nun hep güzelliğinden bahsettiği, son sınıfa gıden, popüler,güzel ve başarılı bir öğrenci olan minju'yu elbette ki tanıyordu jisung.
kaç gece minju gibi olamadığı için ağladığını söyleyemedi karşısında sevinci gözlerinden okunan çocuğa. jisung, kendisini hiçbir zaman yeterli bulmuyordu. minho'ya hislerini söylememesinin nedenini arkadaşlıklarını bozmamak için sanıyordu, öyle sanmaya çalışıyordu. ancak içten içe minho gibi, kendi gözünde kusursuz bir insanın onu kusurlarıyla sevmeyeceğinden korkuyordu. hatta, neredeyse emindi sevilmeyeceğinden. kendisini böyle şartlandırmıştı işte.
'elbette hatırlıyorum minho... neler oldu peki, hadi anlatsana!'
heycanlı çıkması için fazladan çaba gösterdiği ses tonuyla sordu jisung, gözlerindeki kırgınlığı ve korkuyu gizlediğinden emin olmaya çalışarak.
'tamam tamam anlatıyorum. beni çağırdığında gülümseyerek bakıyordu, sonra birden senden hoşlanıyorum, senin de hoşlandığını farkındayım dedi. ne diyeceğimi bilemedim. jisung ve inanamayacaksın! birden yanağımdan öptü. yanaklarımın ne kadar kızardığını görmen lazımdı!'
jisung, gerçek hislerini gizleyerek tepki vermeye çalışsa da şu an bu durum onu çok zorluyordu.
'minho, gerçekten çok sevindim. peki şimdi ne olacak? sevgili mi oldunuz? '
minho az önce verdikleri kadar hızlı bir cevap verememişti bu soruya, birkaç saniye durumlarını düşündü.
'bunu henüz bilmiyorum, jisung. burası beni çok baydı parka gidelim mi? '
jisung anlayışla karşıladı, hesaplarını ödeyerek kafenin karşısındaki yeşilliklerle dolu, kendilerine her zaman huzur veren gizli yerleri olarak adlandırdıkları yere doğru adımlamaya başladılar.
pek de gizli bir yer sayılmazdı aslında ama arkadaşlıkları için değerliydi.birbirleri hakkında her şeyi öğrendikleri, birbirlerine tüm sırlarını anlattıkları yerdi burası. bu yüzden onlara ait olmasını istiyorlardı bu alanın.
jisung çimlere uzandı. minho'da yanına uzanır sanmıştı ki beklemediği bir şekilde o kafasını jisung'un dizlerine koymayı tercih etti. minho, oldukça sakin görünürken, jisung'un heyecandan tir tir titremesi haksızlık gibi gelmişti ona. neden sadece o, bu denli heyecanlanıyordu birlikte oldukları zamanlarda?
bazenleri minho'yla ilgili her şey jisung'a haksızlık gibi geliyordu. mesela tam şu an da dünyadaki en büyük haksızlığın, tanrı'nın minho'yu yaratırken verdiği çabayı başka hiçbir canlı için vermemiş olduğundan emindi.incelediği yüz o kadar güzeldi ki, jisung, evrendeki hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanmıştı o an. tanrı, evreni bir düzende yaratmıştı ve minho'yu bu evrendeki en güzel varlık olsun diye dünyaya indirmişti.
izlediği yüzle neredeyse hipnotize olacakken, minho'nun pembe dudaklarının açılmasıyla gözlerini oraya indirdi, ve onun sözleri sanki çölde bulduğu bir su damlasıymış gibi, her bir cümlesine muhtaçmış gibi hayranlıkla dinlemeye başladı.
'jisung, sence de iki insan birbirinden hoşlandığı zaman sevgili sayılmazlar mı? bence biz sevgili olduk. sen de öyle düşünüyor musun?' derken yine gözlerini hızlıca kırpıyordu, bu onun alışkanlığıydı. ve jisung yemin edebilirdi ki bu dünya üzerindeki en tapılası alışkanlıktı.
'eğer ikiniz de birbirinizden hoşlanıyorsanız sevgili olabilirsiniz elbette, ama henüz birbirinizi tanımıyorsunuz.'
minho, biraz şaşırmıştı duydukları ile, jisung hemen devam etti.
'minho, demek istediğim bu konuyu önce onunla konuşmalısın. birlikte bir şeyler yapın, birbirinizi tanıyın önemli olan bu.'
minho, jisung'un dediklerine hak verircesine birkaç mırıltı çıkardı.
ve gerçekten de dediklerini düşünecek olmalıydı ki aralarında birkaç dakika boyunca sessizlik oluşmuştu.jisung, yine minho'nun kusursuz yüzünü incelemeye dalmak istemediği için etrafı izliyordu, izlemeye çalışıyordu en azından. dizlerinin üzerinde yatan ve bir kız hakkında kara kara düşünen minho'yu unutmak istedi, etrafındaki çiçekleri izlemeye odaklanarak. ama bir işe yaramıyordu. çiçekler bile minho'nun yerini doldurmuyordu ki. jisung'a göre minho bu dünyadaki en güzel canlıydı.
yine düşüncelerinden minho'nun zarif sesiyle sıyrıldı.
'haklısın jisung, bu konuyu onunla konuşmalıyım! teşekkür ederim.' derken
dizlerinden yavaşca kalktı ve vedalaşmalarından önce, bugün jisung'u ikinci kez şaşırtacak şey, bu kez iki kat daha çok şaşırtmalıydı, 'sen harika bir dostsun' diyerek jisung'un yanağından öpen minho olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kediler ve şarkılar / minsung
Fanfictionkediler ve şarkılar bize yeterli değil, sana ben gerek.