buğulu camlara devrik cümleler •

13 2 0
                                    

Eylül ayının ilk demleriydi hava buz ama içimi sorsanız alev ateş.
Elimde tütün,ayağım da arkası bükük kundura. Dolanıyorum kös kös bizim mahallenin dar sokaklarını.
Kafam deseniz binbir tilki cirit atıyor dönenmeçli yollardan.
Üzerim de babadan kalma yamalı bi deri ceket.
Soğuk işliyor ama aldırmıyorum.
Dalgınca ilerlerken bizim mahallenin köşesin de iki kuruş kovalayan, yediği her lokmanın helal olduğundan emin olan kunduracı salim abiyi gördüm.
Sıfatsız yüzüm de oluşan ufak ama kendini belli eden bir gülümsemeyle baktım gözlerinin içine.
Oturduğu tahta tabureden ayaklanıp yüzünde ki kırışıklara rağmen bana asla eksik etmediği o içten gülümsemesini yolladı.
Vardım iki adım da yanına elini yakalayıp başıma koydum.
Sırtımın üzerine peş peşe vurdu iki tane.
Araladı ince dudaklarını sitemkar ama bir yandan da sesine yansıyan şenliği belirterek sordu halimi hatrımı.

İyi dedim bu günlerimize şükür salim usta
Ardı ardına başını sallayıp tastikledi cümlemi.
Tabi buna da şükür evladım rabbim daha kötü günlerden korusun.
Öyle diye mırıldandım kendi kendime.
Tüm kötü günleri görmemişmiydim ben yahu ? diye bir soru yönelttim kendi kendime. Düşünüp durduğum o saniyeler bana asır gibi geldi.
Gördün ulan daha ne göreceksin diye bir yankı duydum bir yerlerden.
İki yana başımı sallayıp ayak üstü iki laf daha atıştık salim ustayla.
Bolca duasını alıp bayır aşşağı ilerledim.
Niyetim de kahveye gitmek vardı.
Şaşırtıcıdır ki o gün hiç bir aksilik bulmadı beni.
Geçtim kahveye çektim bir sandayle kuruldum oraya.
Dirseklerimi plastik masa örtüsünün üzerine dayayıp durdum.
İki bardak demli tavşan kanı çay içtim.
Bi kaç arkadaş uğradı masaya hal hatır derken sohbet baya bi açıldı.
Başladım anlatmaya bir şeyler. Biri gözünü belerterek beni dinliyor diğeri çay kaşığını bardağın kenarına vura vura karıştırıyor. Bir yudum daha aldım çayımdan ağızımı ıslatmak maksadıyla.
Devam ettim yarım kalan cümleme.

Çok iyi çocuktu işte Mehmet girdiği ortamda mum gibi parlardı. Güler yüzlü, konuşkan, babacan tavırlı bir adamdı. Sanki dünya onun güler yüzüne dönüyor gibiydi. Uzaktan bakınca dert bu adam da ne gezer lan diye düşünürdüm çoğu zaman. Hayat yanılttı beni hem de öyle böyle değil. Bundan ben diyim dört sen de yedi sene evvel. Ocak ayı bir haller var bizim çocukta. Gülmez ağlar konuşmaz susar oldu. Sorduk kaç defa oğlum bir sıkıntı varsa anlat derdine deva olalım diye. Yok abi dert bende ne gezer derdi. Üstelemezdik bizde o geceyi hiç unutmuyorum kafamın içine kazılmış sanki. Bir elimde kaç şişe bira diğer elim cepte ıslık çala çala gidiyorum Mehmet'in evine. Ulan içim de garip bir his anlat desen anlatamam ciğerlerime o gece ardı ardına kaç defa çektim o havayı bilmem ama acısı hala sızlatır göğsümü. Neyse vardım evine kapıya vuruyorum vuruyorum açan yok. İçime bir kurt düştü ulan dedim bir şeymi oldu çocuğa. Def ettim hemen bu düşünceyi.
Kapının ağızın da ufak bir paspas vardı onun altına koyardı yedek anahtarı.
Aldım anahtarı taktım deliğe attım adımımı içeri. Ev buz gibi dışarıdan daha soğuk ölüyü koysan çürümez. Yaktım aranın lambasını Mehmet diye seslene seslene girdim salona. Karşılaştığım manzara hala gözlerimin önünde.
Tavanda sarkan bir ip o koca cüssesi rüzgarda yel gibi saklanan dal parçası gibiydi. O andan sonra ne oldu hatırlamıyorum. Ayaklarından tutup yukarı güç bela kaldırdım sonra falan filan işte. Net değil o görüntüler polis geldi gitti ifade verdim cart curt derken küçük bir sehpa vardı çekyatın karşısında. Cam vazonun için de bir demet karanfil önünde bir fotoğraf.
Bol makyajlı süslü bir kadın elinde mikrofon arkasını çevirdim fotoğrafın yarım yamalak el yazısıyla karalanmış bir kaç satır. Görür görmez tanıdım mehmetin yazısıydı bu.
Aynı böyle yazıyordu 

"Seni kafamdan koparıp atamadım . Kafamdan ve gönlümden bazen bir utanç gibi içimdesin bazen bir zafer gibi ama hatıran hep buruk,hep yaralayıcı"

Aradan kaç yıl geçti bilmem sonradan öğrendim bu fotoğrafın hikayesini. Meğer bizim oğlan Leyla olmuş haberimiz yokmuş. Kadın pavyonda çalışıyor biliyor imkansız bir sevdaya nail olduğunu başka yol çare kalmamış gibi düşmüş bir sevdanın peşine. Mecnun gibi yoldan geçen köpeğe leylamı gördünmü diyip öper olmuş o gözleri. Ya da yusufun züleyhası olup arayıp beklemiş yıllar boyu ama kader ayrı yazmış. Ben hep söylerim oğlum kulak verin bana sevda meselesi zor her yürek taşıyamaz allah başına vermesin kimsenin.
Ya yanarsınız ya yakarsınız.

Sevda ateşin de kavrulmamış biri olarak ne kolay dökülmüştü bu kelimeler tütün kokan ağızımdan.
Yıllar yılı sonra bir çift kara göze yenik düşmenin acısını hayat elbette soracaktı bana.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 06 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

kırmızı çiçeklinin öyküsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin