1

413 37 159
                                    

ALLAM SELAM
8000 kelime tek bi bolum icin cok fazla geldigi icin bolumlere ayirdim
mini fic gibi bisi oldu yani
umarim hosunuza gider

yorum yapmayi unutmayin
iyi okumalarr

.
.
.
.
.

karanlık çöküyor günden güne
hırsımı kaybettim içimde
yalnız kalmışım gibi sanki
yiyip bitiriyor kalbim beni

hiç bir şey yaşanmamış gibi
sakince hayatımı sürdürsem de
korkuyorum aslında
yalnız başıma kalacağım diye

"Ah," dedi Minho acıyla inlerken. Fena dayak yemişti. Tekrardan. Eski bir çete üyesi olmanın kötü yanlarından biri de çok fazla düşmana sahip olmasıydı. Hatta bir kaç dakika öncesinde küçük karanlık bir sokakta kıstırılmış ve dayak yemişti. Her yeri ağrıyordu. Zar zor ayağa kalkmış ve kendini boş bir araziye kadar getirebilmişti. Yorulmuş bedenini bitkinlikle çimlere bıraktı.

Güzel bir gece denemezdi. Minho tek bir yıldız bile görmüyordu. "Yıldızlar bile bana görünmek istemiyor." diye mırıldandı. Yapayalnızdı. Gerçek anlamda. Ne ailesi, ne de arkadaşı vardı. Bazenleri yakınlardaki pastanede çalışan çocuk onunla sohbet ederdi. Fakat Minho sıkıcı cevaplarıyla o çocuğu da kendinden uzaklaştırdığını hissediyordu. Oysaki aslında çok canayakın biriydi. Lisede arkadaşları tarafından hep sevilmişti. Sonra yanlışlıkla bir çeteye bulaşmışlar ve bunun sonucunda hepsi birbirinden ayrı düşmüştü. 'Belki Hyunjin diğerleriyle hala görüşüyordur.' diye düşündü. Hyunjin onun en yakın arkadaşıydı. Fakat üniversiteye gitmeden önce büyük bir kavga etmişler, sonucunda da bir daha asla görüşmemişlerdi. Minho aptalca bir konu yüzünden böyle ayrı kalmalarından nefret etmişti. Hyunjin onu anlayan tek kişiydi. Donuk gözlerle gökyüzüne bakmaya devam etti. İlerideki nehire atlasa kimse fark eder miydi? Hayır, doğru soru bu değildi. Ölse birinin umrunda olur muydu?

Düşüncelerine büyülü bir an eşlik etti.

Kayan bir yıldız gördü. Arkasında bıraktığı yıldız tozları, küçük çocukların hayallerini süslüyordu. Belki de o yıldız da Minho gibi yalnızdı ve en sonunda kendini atmaya karar vermişti. Sadece bir saniyelik bir görüntüydü ama Minho o bir saniyede kendiliğinden bir dilek dilemişti. "Keşke hiç doğmamış olsaydım." diye mırıldandı.

Aslında ne dileyeceğini düşünmemişti. Aklına gelen rastgele bir şeyi söylemişti sadece. Fakat bir anlığına dileğinin gerçekleşmesini istedi. Eğer doğmamış olsaydı belki de şimdiye kadar tanıştığı herkesin daha iyi bir hayatı olurdu. Hyunjin eğitim hayatını arkadaşının hırsıyla mahvetmemiş olurdu. Asla bir çeteye girmemiş olurdu ki bu onu kesinlikle daha iyi bir insan yapardı. Doğmamış olsaydı babası annesini asla terk etmezdi. Annesi sağlıklı kalır ve genç yaşta dünyaya veda etmezdi.
Pastanedeki genç bile daha iyi bir hayata sahip olurdu. Her sabah kendisine soğuk yapan ve ters cevaplar veren depresif bir adamla asla karşılaşmamış olurdu en azından.

Soğuk bir rüzgar esti. Minho'nun sarı saçları gözlerinin üstünü kapadı. Eve gitmesi gerekiyordu. Fakat ayağa kalkacak hali yoktu.

"Hey!" Ona sesleniyor olması lazımdı çünkü etrafta ondan başka kimse yoktu. Ona seslenen kişiye bakmak istedi. Fakat başını kaldıramadı. "İyi misin?" diye sordu ses tekrardan. "Hayır." dedi Minho dürüstçe. "Yanında ilk yardım malzemesi yoktur değil mi? Galiba bir yerlerim kanıyor." Çimlerde yürüyen kişinin ayak seslerini duydu. Bir kaç adım sonra genç beyaz saçlı (çok açık sarı da olabilirdi) bir çocuk gözlerinin önünde belirdi. Yıldızsız gecesini parlatan tek yıldız gibi parlıyordu. (Minho bunun kendi hayal gücü olduğunu düşündü) Çocuğun yüzünü incelemek istedi fakat beyaz saçlı oğlan ondan önce davranıp Minho'yu doğrulttu. "Bakabilir miyim?" dedi tişörtünü kaldırırken. 'Zaten bakıyorsun.' diye düşündü Minho. Yine de onaylamak için başını salladı. Çocuk nazikçe kıyafetlerini yukarı kaldırdı. Minho'nun tenindeki morlukları görünce kaşları çatıldı. Sarı saçlı genç, karşısındakinin tepkisine kıkırdadı. "O kadar da kötü değil."

Star Lost - JeonghoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin