2

124 22 8
                                    

diyorlar ki;
yalnız ol daha iyi, acıtıyor yoksa
senin olmadığın bu yerde
havada uçuşan soru
o korkunç, boş duygu
olmayacaktır düşündüğüm kadar uzakta

söyle nerede olduğunu,
geleceğim yanına
olmayacağım düşündüğün kadar uzakta

"Ne demek istiyorsun?" Minho korkmuştu. Jeongin de bunun farkındaydı. O dileği dilediğinde Jeongin'in etrafta olmadığını biliyordu. Öyleyse bu dileği nereden duymuştu? Kalbi deli gibi çarpıyordu. Elleri titremeye başlamıştı. Galiba terliyordu da. Jeongin elini omzuna koydu ve "Sakinleşmelisin." dedi. Sarışın olan tereddüt etmeden elini itti. "Dokunma!" dedi titrek bir sesle. "Beni mi izliyordun? O ara sokakta uzaktan izleyen biri vardı. O muydun?"

Jeongin itilen eline karşılık hiç bir şey demedi. "Düşündüğünden daha karmaşık. Gerçekleri sana anlatmak istiyorum. Ama deli olduğumu düşüneceksin."

"Dayak yememi izleyip beni kaçtığım yere kadar takip etmiş, bir de üstüne yaralarıma pansuman yapmışsan tabii ki deli olduğunu düşünürüm!" dedi Minho sinirle. Jeongin sinirine hak veriyordu vermesine fakat onu dinlese, belki de ona inanacaktı. Bu yüzden kendini savunmaya devam etti. "İçeri geçelim. Sana anlatacağım." Minho'nun kabul etmekten başka çaresi yoktu. En azından merakı ona böyle demişti. Apartmandan içeri girdiler. Bir kaç kat çıktıktan sonra Minho ona evini gösterdi. "Biraz dağınık ama. Umarım kusura bakmazsın."

"Bakmam."

Anahtarıyla kapıyı açtı ve içeri girdiler. Jeongin etrafı incelerken diğeri de ona oturacakları odayı gösterdi. "Kedin mi var?" dedi Jeongin. Aslında saçma bir soruydu Çünkü Minho'nun kedilerinin eşyaları evin her yerinde vardı. "Sence?" dedi Minho dalga geçercesine. Beyaz saçlı olan güldü ve ellerini havaya kaldırdı. "Sohbet başlatmaya çalışıyordum!" Sarışın olan iç çekti. "Soonie Doongie ve Dori. Üç taneler. Bu evi yönetiyorlar da diyebiliriz. Şu anda uyuyorlardır büyük ihtimalle. Uyandırmak istemezsin." Kötü anıları hatırlamış olacakki titredi. "Uyandırılınca çok korkunç oluyorlar.'' Jeongin güldü. Minho bir anlığına yine gülümsemesine dalıyordu. Fakat kendini tuttu. Jeongin ona anlatması gereken aşırı önemli şeyi anlatana kadar mesafeyi koruyacaktı. "Aç mısın?" dedi Minho. Beyaz saçlı olan başını salladı. "İnsanlar acıktığını nasıl anlıyor?"

"Ne saçma bir soru?"

Jeongin güldü. "Ölen insanların ruhuna ne olduğunu biliyor musun Minho?" Minho omuz silkti. "Bu da az önceki kadar saçma bir soruydu." Beyaz saçlı olan oturduğu koltuğa iki kere vurdu. Minho'nun da oturmasını istiyor gibiydi. "Şimdi." dedi sakince. "Sakinliğini koru. Anlatacaklarım çılgınca gelebilir. Ama yemin ederim hepsi gerçek." Minho başını salladı. "Umarım aslında ölümsüz bir tanrı değilsindir." dedi şakayla karışık. "Tanrıya inanmıyorum da."

"Tanrı mıyım? Hayır." Jeongin bir süre sustu. "Ölümsüz müyüm?" Biraz düşündükten sonra cevap verdi. "Sayılır." Minho bir şey demedi. Jeongin her şeyi anlatana kadar susması gerektiğini hissetmişti.

"Dinle, biri öldüğünde siz insanlar çocuklara artık gökyüzünde dersiniz ya. İşte o bir tık doğru. Her insanın ruhu bir yıldız parçacığıdır ve öldüğünde tekrar yıldızların yanına döner."

Minho kendini tutamadı. "Ne? Çizgi film mi bu?"

"Hayır. Gerçekten. Bazı insanların bunu söylediklerini duyarsın. O kişiler genellikle dünyaya inen bir yıldızı görmüşlerdir. Aynı zamanda akıl sağlığını kaybeden insanlar da ruhlarındaki yıldız parçasını kaybetmişlerdir." Minho beyaz saçlı olanı susturdu. "Hey hey hey! Ben de akıl hastanesinde yattım. Ve kesinlikle bir şey kaybetmediğime eminim." Beyaz saçlı olan dudaklarından Minho'nun ellerini çekti. "Daha bitirmedim. Uzunca bir süre yıldız olan yıldızlar, fazlasıyla yıldız parçacığına sahiptir. Bu yüzden bazıları sizin 'dilek' dediğiniz şey yardımıyla insanlara onu tekrar dağıtır. Dilek bizim için ruhunuza açılan bir kapı gibi. Ruhunuzun eksik yapboz parçasını onun aracılığıyla getiriyoruz. Şimdiye kadar ruhundaki yıldız parçasını tamamen elinde tutabilen kimse olmadı Minho. Sen de buna dahilsin. Çok umutsuz ve yalnız hissediyordun, değil mi? Ruhunun bir parçasını kaybettiğinden öyleydi. Ben de bu gece kayan bir yıldız şeklinde sana yeni bir parçacık verecektim."

"Yani diğer yıldızlar da mı dünyaya inip dilek dileyen kişiyle temasa geçiyorlar?" dedi Minho. Jeongin başını salladı. "Hayır. Sorun da orada. Dünyaya kendi isteğimle inmedim. Dileğini gerçekleştiremediğim için olduğunu düşünüyorum. Çünkü sana yıldız parçası verirken, aynı zamanda seni öldüremem. Amaç bu değil." Minho bir kaç kere gözlerini kırpıştırdı. "Yani, aslında dilek kapım sana açılmadığı için dünyaya indin?" Jeongin başını salladı. "Bir bakıma kayıp bir yıldızım." dedi gülerek. Ardından "Senden dileğini değiştirmeni isteyeceğim. Ama hemen değil. Biraz düşünebilirsin. İstediğin kadar yanında kalacağım. Çünkü bana anlattığından daha da yalnızsın." diye ekledi.

"Nasıl yani?" dedi Minho. "Dileğimi gerçekleştirmeden önce sana benim hakkımda bilgi de mi verildi?" Jeongin buruk bir gülümseme sundu yeni arkadaşına. "Bir kaç yıl önce, tabii sizin dünyanıza göre yıl ama benim için çok uzun bir süre, yeni gelmiş bir ruhla tanıştım. Bana ne zaman dilek gerçekleştirmeye başlayabileceğini sordu. Ona daha çok zamanı olduğunu söyledim. İnsanlığından hiç bir şey kalmamalıydı ruhunda. Ben bırakın ne zaman öldüğümü hatırlamayı, nasıl bir insan olduğumu bile hatırlamıyordum. O yeni ruh parçacığı bana dünyada bir şey bıraktığını söyledi. Daha doğrusu birini. Kendi parçacığını kaybetmesinden korktuğu biriydi bu." Minho bekledi. Hiç bir şey diyemiyordu. "O kişi sendin Minho. Bana gelen yıldız parçacığı da bana ikimiz yürürken bahsettiğin kişiydi." Sarışın olanın gözleri doldu. "Chan." dedi fısıltıyla. O kişinin ölümünü atlatmak yerine bastırmıştı. Ve bir gece, kendisinin yıldız olduğunu söyleyen delinin teki, o kişiden bahsettiği zaman dank etmişti. Dünyada en değer verdiği kişi ölmüş, bir de üstüne öldükten sonra bile onun için endişelenmişti. Yine de ağlamıyordu. Başka birinin önünde ağlamak için fazla zayıf biriydi Minho. Başını eğdi ve hiç bir şey demedi. Konuştuğu an hıçkırıklara boğulacaktı çünkü.

Yanında oturan Jeongin yavaşça elini saçlarına götürdü ve okşadı. "Ağlayabilirsin. Duygulardan korkmana gerek yok."

İşte tam o anda Minho hıçkırıklara boğuldu.


İşte tam o anda Minho hıçkırıklara boğuldu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Star Lost - JeonghoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin