Sin 1

778 71 47
                                    

/ Chase Holfelder - Animal /

Bana bu fici yazmak için ilham veren şarkıyı bırakıyorum

İyi okumalar~

...

Dağın yamacındaki kıvrımlı yolda kahverengi atımın üzerinde sakin sükûnet, güneşin batışına eşlik ederek ilerliyordum. Güzergah uzaktan göründüğüne nazaran daha kavisli ve zorluklarla dolu olsa da gittikçe yaklaşmakta olduğum şatonun görkemi ve içimdeki araştırma sevdası birleşince sanki birkaç dakikada aşmıştım şimdiye dek ilerlediğim kısımları. Bir saate yakın bir süredir yolda olmam dolayısıyla göğün maviliği önce kendisini tatlı bir turuncuya, ardından pembe ve tonlarından dönerek yeniden mavinin koyuluğuna bıraktı. Ardımda kalan iri dağların arasından neredeyse tamamıyla batmış olan güneş, bana konaktaki işlerimi düzenine koymam ve belli bir süreliğine kız kardeşimin yükümlülüğüne bırakmamın bir hayli uzun sürdüğünü işaret ediyordu. Yer yer yükselen uzun boylu ağaçlar tıpkı dağın yamacı gibi koyu bir renk ve toprağın siyaha çalan kahvesiyle de bir ahenk taşıyordu. Sert dönüşlerin ve son birkaç kilometrenin daha ardından biliyordum ki taş duvarlı gri şatonun hemen yanında olacaktım.

Geçen dakikaların sonunda çevresini sınırlayan uzun duvar çitlerinin tam ortasında koyu kahve dev bir kapı bulunan şatonun taş yoluna nihayet vardığımda, kapının davetkar bir şekilde aralanmış olduğunu gördüm. Belki sık sık kullanılıyor, böylelikle kapatma gereği duyulmuyordu.

Minarelerini saymadığımda görülebilen üç katı bulunan şato yakından çok daha büyük ve ilginç geldi gözlerime. Pencerelerin üzeri boylu boyunca dışarıdan çakılmış tahtalarla örtülüyor, ancak kuzeye bakan cephesinde camlara büyük bir özgürlük tanınıyordu. Bu yüzden içerisinin karanlık olabileceğini şimdiden kavramıştım. Bulunduğum noktadan görebildiğim kadarıyla herhangi bir balkonu yoktu ve yalnızca karşımdaki iri kapıydı giriş ve çıkışların mümkün olduğu yer. Atımı bahçede küçük bir daire çizdirirken taş yapının tahminen ne zaman yapılmış olduğunu kestirmeye çalışıyor, çevre süslemelerinin bakımının pek sık yapılmadığı çıkarımında bulunuyordum. Sivri çatılar kahveye çalan bir kırmızılıkta göğe yükselirken neredeyse kararmış olan hava gözlemlerimi bir hayli kısıtlamaktaydı. Daha erken varabilmiş olmayı yürekten umardım. 

Çitlere ait dış kapı ve şatoya ait giriş kapısının arasındaki iri taşlı yolun üzerine ilerleyip yeniden durduğumda, şatodaki gıcırdayan demir ve tahta işlemeli kapı iç gıdıklayacak bir ses çıkararak aralandı. 

Dakikalardır kendimi dış kısımlara öyle kaptırmıştım ki sahibinin varlığı hakkında ayrıntılı düşünmek kendini unutturarak arka planda kalmıştı. Atımın yönünü ve başımı hareketli yöne çevirdiğimde çoktan aralanmış kapının ardında durmakta olan silüeti gözlerimi kısarak gördüm. Fazlasıyla büyük olan kapının yanında dursa bile benden uzun bir boyu olduğunu anlayabiliyordum bu kişinin.

Çok bekletmeden aralıktan dışarı adımlayıp tıpkı şatonun geri kalanı gibi gri taştan yapılma merdivenin başına gelerek, at üstünde olmam sebebiyle aynı yükseklikte olan bana kendisini gösterdi.

Tanrım, diye düşündüm o saniye içinde. Havayı buz kestiren hangi mavilikti? Gökteki güneşsiz soğukluk mu, yoksa ince uzun yapılı bu kişinin çakır gözleri mi?

Bir çivi gibi yere çakılmamı sağlayan görüntüsü yalnızca gözleriyle de sınırlı değildi. Teni porselen gibi beyaz ve pürüzsüz, dudakları kırmızının en canlı tonuna sahipti. Beni inceleyiş şeklini tarif edecek olursam eğer, hem konuk olarak karşısına dikilmemden rahatsız olmuş, hem de akıl almaz bir davetkarlıkla içeriye yöneltmek ister gibiydi. Mavinin en açık ve soğuk tonundaki irisleri tenimi ürpertiyor, aynı zamanda ondan bakışlarımı kaçırmamam için garip bir itici güç sağlıyordu. Uzun sarı saçları omuzlarına ve sırtının üstüne dökülürken tıpkı yüzü gibi beyaz boynunda inci kolyesi onun üst düzey bir soylu olduğunu tescilliyordu. Beyaz gömleğinin yaka kısmı kabarık ve düzenli kumaşlardan oluşarak göğsüne düşmüş, incecik belini saran siyah korseye bitişik siyah dar pantolonu boyunu mümkünmüş gibi daha da uzun göstermişti. Siyah deriden yapılma zarif ayakkabıları parlıyor, elindeki parmaklarına taktığı gümüş yüzükler geceye yıldız gibi eşlik ediyordu. Bunları yalnızca aralanan kapıdan dışarı yansıyan turuncu mum ışıkları sayesinde görebilmiştim.

Sinner's Cry | HyunholixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin