Hala sandalyede üstü çıplak bir şekilde otururken telefonuna gelen arama onu gerçekliğe döndürdü. Gördüğü numarayla sessizce"siktir" dedi. Arayan patronuydu ve Taehyung işe geç kalmıştı. Hızlıca üstünü giyinip dışarı çıktı ve arabasını alıp hızlıca çalıştığı kafeye sürdü.
Taehyungun çalıştığı kafe öğrenci şehrinin merkezinde yerleşiyordu. "Mudita" isimli bu kafe küçük vintage tarzında bir kafeydi yine de öğrenciler arasında oldukça ünlüyü.
Öğrenci şehri üniversiteden yirmi dakikalık uzaklıktaydı. Zamanında bu şehri de üniversitenin kurucuları öğrenciler daha rahat bir şekilde üniversiteye ulaşa bilsin diye kurmuştular.
Bir sürü mağaza restoran öğrenci apartmanı ve yurtlara ev sahipliği yapan bu şehir hem öğrencilerin çalışıp para kazanması hem de yaşaması için ideal bir yerdi.
Taehyung kafeye vardığında patronunun onu kafenin önünde sinirli bir şekilde beklediğini gördü. Ne kadar pozitif enerjili biri olsa da patronu dakik bir insandı. Patronu Taehyungu görer görmez:
" Tae nerede kaldın eğer geç kalacaksan önceden haber vermen gerekiyordu bu şekilde beni zor duruma düşürüyorsun" dedi.
Taehyung başını aşağı saldı. Başkalarının onu rencide etmesine dayanamasa bile suçlu olduğunu biliyordu. Bu yüzden mahcup bir şekilde:
" Özür dilerim Hobi hyung bir daha olmayacak okulla ilgili önemli bir mesele çıktı"
Neyse ki patronu yumuşak kalpli biriydi. Yüzüne kocaman bir gülümsemeyle:
" Tamam o zaman affettim seni ama bir dahaki sefer bana haber ver önceden. Şimdiyse içeri geç hayranların seni merak etmeye başladı bile"
Taehyung başıyla patronunu onaylayarak içeri geçti. Hobi hyungu birinci senesinde tanımıştı. Yanlışlıkla kaybolup onunla karşılaşmıştı ve sohbet etmeye başlamıştılar. Taehyung ona gerçekten çok büyük saygı duyuyordu. Her zaman pozitiv kalıp etrafındaki insanlara da bu pozitivliyi yayan biriydi Hobi hyung.
Taehyung ona guvense bile yanında normalde davrandığından daha dikkatli davranıyordu. Belki de onu gerçekten önemsediği içindi. Bu yüzden zaten istemese bile Hobi hyungun iş teklifini kabul etmişti.
Mudita'da Taehyungdan başka ayrıca tatlılarla ilgilenen Felix de vardı. Hatta "Felixin brownileri" isimli tatlı tarifi kafenin en beğenilen siparişleri arasındaydı.
Normalde kalabalık ve kapalı mekanları sevmeyen Taehyung bu kafede kendini rahatsız hiss etmiyordu. Bura gelen çoğu kişi ya ders çalışıyor ya da bilgisayarda bir şey izliyordu. Kafedeki bu sessizliği ve düzeni seviyordu. Muhtemelen daha sesli bir yer olsaydı burada çalışmayı kabul etmezdi.
Taehyung burada gece yarısına gibi çalışıyordu. Ondan sonra bura zaten bar gibi kullanılıyordu ve tezgaha Hobi hyung geçiyordu.
Bu gün de gece yarısı işten çıkıp evine gitmişti. Taehyung şehrin en uzağında yerleşen müstakil evlerin birinde kalıyordu. Jimin onunla birlikte eve çıkmayı teklif etse de yalnız başına daha huzurlu olduğu için geri çevirmişti. Zaten bütün gün insanların arasında olmak onu yoruyordu. Bu yüzden düşünmek ve karar vermek için evde yalnız başına olmayı tercih ederdi.
Taehyungun yaşadığı ev büyük değildi. yatak odası mutfak banyo ve bir de çalışma odası vardı. Taehyung içeri geçib direk banyoya yönelmişti. Belki soğuk bir duş onu kendisine getirir diye düşünüyordu. Kafasındaki fikirler bulanıktı. Bazı şeyleri netleştirmek istese bile beceremiyordu. Hocasını düşündü. "Neden öyle yaptı,amacı neydi, kafasından neler geçiyordu".
Ama onu daha çok sinirlendiren şey hocasının karşısında kendisini kaybetmesi olmuştu. Her zaman kontrollü olan Taehyung için bu çok tehlikeliydi. Beyninde birisi "tehlike" diye bağırıyordu sanki.
Taehyung derinden bir nefes alıp suyu kapattı. Kararlıydı bu sefer kendi prensiplerini ikinci plana atacaktı. "Zaten öleceğim en kötü ne ola bilir ki" diye düşündü ve uyumaya gitti.
Sabah uyandığında başında çok keskin bir ağrı vardı. Neredeyse sağ gözünü açamıyordu. İlaç kullanmayı sevmezdi bu yüzden evinde İlaç yoktu. Ama bu seferki ağrı yerinden kalkmasına bile izin vermiyordu. O yüzden Jimini aramaya karar verdi. Jimin telefonu uykulu sesiyle açmıştı:
"Amına koyayım Tae saatten haberin var mı senin? saat altı buçuk daha horozlar bile uyanmadı"
Arkadaşının yarı uykulu şekilde dediği kelimeler Taehyungun kafasında yankılanıyordu.
"Jimin... ilaç... başım... çabuk lütfen"
Taehyung bunları diyip telefonu kapatmıştı.
Jimin arkadaşının sesini duyunca hemen yerinden kalktı. Pijamasını bile değişmeden anahtarları alıp evden çıktı.
Zaten yakın oturdukları için koşarak beş dakikaya oraya varmıştı. Kapıyı çaldığında kimsenin cevap vermediğini gördüğünde daha da endişelendi. Neyse ki yedek anahtarın yerini biliyordu. Anahtarla kapıyı açıp hızlıca etrafa göz gezdirdi ama Taehyungu göremedi. Koşarak yatak odasına girdiğinde onu yerde bayılmış bir şekilde buldu. Ateşi vardı ve terliyordu.
Jimin normalde mantıkla düşünen ve karar veren biriydi. Ama arkadaşını ilk kez bu şekilde görüyordu ve bu sağlıklı düşünmesine engel oluyordu. O yüzden direk Taehyungu üniversitenin hastanesine götürdü. Hastaneye varır varmaz doktorlar onu "kırmızı" alana götürdüler.
Jimin çok korkmuştu. Hala elleri titriyordu. İçinde çok kötü bir his vardı ve onu boğuyordu. Ne yapacağını bilmediği için Yoongi hyungu aramaya karar verdi.
Yoongi kendi şirketi olan ünlü bir müzik prodüktörü ve söz yazarıydı. normalde çoğu zaman şehir merkezinde olsa da bazen üniversiteye yeni yetenekler bulmaya gelirdi.
Jimin aradığında Yoongi üniversiteye rektörle öğrencilere verilecek burs hakkında konuşmak için geliyordu. Aramanı görünce hem şaşırmış hem de heyecanlanmıştı. Aramayı açıp "alo" dediğinde karşı taraftan ağlama sesleri duydu.
"Hyung lütfen bu... buraya gel. Ben... ben... Ne yapacağımı bilmiyorum. Tae onu doktorlar götürdü. çabuk ol lütfen"
Telefondaki çocuk kekeleyerek konuşuyordu. Ağladığı için sesi çatallıydı.
Yoongi Jimini duyunca gaza basıp daha da hızlanmıştı. Hastane uzak olmadığından on dakika içinde orada olmuştu. İçeri girdiğinde Jimini başını ellerinin arasına almış bir şekilde sandalyede gördü. Gerçekten de perişan görünüyordu. Jimjn Yoongiyi görer görmez koşup ona sarıldı.
Jiminden farklı olarak Yoongi daha önce ölümle yüzleşmişti. Annesi işkence verilerek gözleri önünde öldürüldüğünde daha on yaşındaydı. En yakın arkadaşı yedi sene önce bir iftira yüzünden intihar etmişti. O yüzden Yoongi sakinliğini koruyordu çünkü yapabileceği hiç bir şey olmadığını biliyordu.
Ona sarılmış bedene baktı. Kalbinin deli gibi attığını ve vücudunun titrediğini hissede biliyordu. Derinden bir nefes alıp Jiminin saçlarını okşamaya başladı.
"Geçti... Sakin ol. Merak etme her şey düzelecek. Taehyung çok güçlü ona hiç bir şey olmayacak."
Jimin onun dediklerini tam anlayamasa da sesi garip bir şekilde huzur vericiydi. Saçlarını okşayan eller titremesini alıyordu sanki. Daha korkmuyordu.
Bir az daha bir birilerine sarılmış bir şekilde durduktan sonra Jimin nihayet tam kendine gelmişti. Ağzını açıp konuşmak isterken odadan çıkan doktorla ikisi de ona doğru döndü.
Doktorun yüzünde garip bir ifade vardı ve bu Yoongiyi rahatsız etmişti. Jimin doktora doğru koşmak isterken Yoongi onu durdurdu çünkü gerçekleri bilmesini istemiyordu. Doktor sessizliği bozarak:
"aranızdan hangisi içerideki hastanın yakını. Onunla konuşmam gerek. Lütfen odama gelsin" diyerek gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Estatua
FanfictionBir az daha yaklaşıp parmağıyla Taehyungun yüzünü okşamaya başladı "Yaşayan bir sanat eseri olduğunun farkında bile değilsin ve ben bunu her kese göstermek istiyorum"