"Annen çok tatlı birisi çok sevdim onu."
Sarı saçlı çocuk büyük bir hevesle konuşurken siyah saçlı çocuk sadece onu dinliyordu.
"Gezmeyi seven minik kedi gibisin birde susmak bilmiyorsun."
Bu sözler karşısında hafif kızaran çocuk kekeleyerek cevap verdi.
"Ö-özür dilerim çok konuşuyorum-"
"Sen hep konuş."
"Ha?"
Siyah saçlı hafif kızaran yanaklarıyla gözlerini kaçırarak konuştu.
"Ben seni dinlerim ama yeter ki konuş."
"O zaman hep sizinle konuşacağım Baji-san!"
Hastaneden çıkıp parka gitmişlerdi direk sarı saçlının isteğiyle. Şimdiyse eve geri dönüyordular.
"Bize gidelim mi?"
"Yarın gelsem Baji-san?"
"Tüh ya kızarmış erişteyi yalnız-"
"Çok istiyorsanız bu gün gele bilirim."
"Bak sen kızarmış erişte duyunca nasıl değişti."
"Ne alaka Baji-san siz istiyorsunuz diye geliyorum."
"İnanmış gibi yapacağım."
"Hey!"
Sarı saçlı somurttu. Siyah saçlı onun bu haline kıkıramakla yetindi.
-
"Sakın yere düşürme."
"Tamam tutuyorum."
"Şimdi masaya bırak."
"1 tane mi var sadece?"
"Evet."
"Bende evde vardı. İsterseniz getireyim?"
"Yok bunu bölüşürüz."
"Ama-"
"Bölüşürüz dimi Chifuyu."
"E-evet!"
-
"Çok güzeldi teşekkürler Baji-san!"
"Ne demek."
Tabağı bulaşık makinesine attıktan sonra sandalyeyi çekip oturdu siyah saçlı.
"Seninle konuşmamız lazım."
Çıkma teklif ediceğini sandı sarı saçlı. Kalbi hızlı atmaya başlarken konuştu.
"Evet dinliyorum."
"Annemin durumunu gördün bu gün. Yaklaşık 5 aydır kanserle mücadele e-ediyor ve-"
Daha fazla konuşamadı. Sesi titriyordu. Gözleri dolmaya başlayınca sıkıca kapadı. Etrafını saran kollarla irkildi.
"Anlatmak zorunda değilsiniz Baji-san. Ağır sizin için biliyorum. Bu yüzden kendinizi tutmaya gerek yok. Yanımda istediğiniz kadar ağlaya bilirsiniz."
Siyah saçlının gözlerinden düşen gözyaşları yanağını ıslatıyordu. Ama şu an hissettiği huzuru hiç bir zaman hissetmemişti...
-
"Yine yanlış yazdınız ama."
"Nasıl yalnış gösterdiğin gibi yazdım-"
"Hayır hayır böyle değil-"