Ceviz Kabuğundaki Evren

78 2 2
                                    

Penguenlerin kanatlarindan tanriya ulasan dualardan eriyen gökyüzünün LSD damlalarının kanımda açtığı korkunç savaştan deri montumun koluna dökülen bira damlasından özledigim gunlerden bir kac isik yili uzakta dans eden ruhumuzdan yaziyorum. Papaz sevmiyor kızını artık sen de yoksun üstelik. Günlerdir koklayamadığım kokunu koklayan hangi geri zekalıysa acıyorum hallerinize. Ses tonundaki ince pıtırlar tuz taneleri gibi, kristal ve keskin üstelik. Acı yok ama turşu var masada. Pul biberli hislerin doruk buldugu noktada herkesin güldüğü bu zirvede onemli olan hic bisey yok ve bir muzik caliyor bu karlarin altindaki karınca clupten. Hepsi sarhos. Olmayanlar da uyuyor. Sanki bir şey bekleniyor gibi. Selvia tanelerinin hayat buldugu beyin damarlarinda, matematik problemi çözmenin keyfini nöronlarımda hissediyorum. Karıncaların bisiklet sürdüğünü biliyor muydunuz? Her sey bir yere gitmek istiyor sanki. Hic bir sey bir arada kalamiyor, her sey parcalanmaya meyilli gibi. Bir kadın nefesindeki acının kırmızısını hissedebilen bir adamın vazgeçtim dediği andaki o dipsiz uçurumun hava boşluğunda baslayan o uzun aşk dalgasının dalga boyu bir ömür uzunluğunda oluyor. Zaman kavraminin yok oldugu dakikalarda nefes alınmayan odalarda özlenen insanların ruhları, sevilen, haz duyulan bedenler, arzulanan sevişmeler, duyulmak istenen sözcükler, dokunulmak istenen dudaklar var aklımızda. Bir ses gelip uyandığınızda artik akliniza gelemeyen bir sey oldugunu farkettigimiz andır aslında ölüm denen sey. Koşan atları kırbaçlariz daha hizli kossunlar diye. İnsan oglu doyumsuz. Bir sayfa yazi yazar bir kahve iceriz. Birinin sac tellerini ruhumuza baglar bir sigara yakariz. Gerisi gelir zaten. Hosumuza giden dakikalar yaratiriz kendimize. Yaratmak icin ugrasiriz ve bu ugrasimizi elimizden alan insan geri gelsin diye türlü oyunlar oynarız. Pek eglenceli olmayan oyunlardir bunlar da. Canımız sıkılır oynarken. Kalkmak istesek de oyundan kazanmak zorundayızdır. Aşkın kumara benzeyen kısımlarıdır bunlar. Şansınız varsa kazanırsınız.

Sigarayi istesem birakirim diyerek icmeye devam eden cocuk gibi... Olmadigimiz yerlerde olmadik insanlarla uzak, derin, kucuk yerlerde gereksiz zaman gecirmekten ibaret alismak. Zaten alistigimiz tam olarak alistigimiz, biraz da kaybedince anlasilir ama merak etmeyin yalniz degilsiniz, biz de kaybettik. Hep kazanamazsiniz ya, biraz da kaybedin. Karincalar memnun mu saniyosunuz hayatlarindan? Peki ya inekler? Aldirmaz, her sey biraz umursamazdi aslinda. Umursanan ise o an en uzak noktadakiydi. Biraz huzur bulurduk sigara ictigimizde. Ciğerlerimiz pek umrumuzda degildi o an. Yasayacak kadar yetiyordu cunku. Akciger kanseri olmussun dese doktor, icmezdin sigarayi cunku ulasilmazin, hayat olmasi fazlasiyla tehlikeli ve korkutucu. Sevmezdim seni bu kadar tanidik da olsa uzaktan bakmasan...

Biterdik, atlardik balkonlardan, calardik kapimizi kar yagarken. Derdik bazen
''Oğlum, ben adam edemediysem seni kimse edemez. Senin kanında var orospuluk.''
Hemen ertesi gün severdik, sevdigimiz yerden. Devam ederdik yüzmeye, boğuşmaya dalgalarla. Kulaç atmak yuzmek onemliydi bazen, bazen de suda durmak. Biterdik bazen ve devam ederdik kaldigimiz yerden. '"Orospu!"

Kır kalemini, dümenini, yalanini, dolanini. Batir iğneni boynuna, acısın canın. Tanri, tanri olabilmek icin epey acı çekmiştir. Yoksa o hep tanri miydi? Biz de misafirsek, akşam oldu ben kalkayım. Arkadas gelsin ve gitmeden söylesin bana:
"Oğlum, ölmeden önce görüşeceğiz en az bir kez daha, dert etme."
Ha balkonda çay içmek ha ölmek. İkisi de keyif verici. Nefes alamadigim zamanlarda bayirdan aşağı kosardim dinlenip tırmanmaya devam etmek yerine. Maksat bos durmamak, biseyler yapmaktı. Anlamadılar. Ben asla geriye gitmedim aslında. Aslında ben hic durmadan bir seyler yaptim..

Cevizin kabugundayiz, bu evrende gokyuzu kahverengi, asfalt mavi, toprak yeşil, biraz karışık. Ketçapsız ama mayonezli gül yapraklari ve ucusan kelebekler, siyahlar onlar ve çizgililer, karınlarımızda. Bu evreni yaratabilecek güç varsa bu varlıklar aleminde ve sen hala kendine hakim olamayacak kadar gucsuzsen sen biraz otur düşün kardesim. Bu kadar guclu olan sen bile durduramiyorsan her nöronundan geçen hissetmeni saglayan sinirleri, bu evreni yaratan bir guc eger varsa onun da hakimiyeti dışında olan seyler de olmalı. Belki biz de o dış olan ve bagimsiz yasayan seylerdeniz.

Dört harfli isminin ortasindaki o iki sessiz harfin birinden digerine gecerkenki sesi cikarmak icin yapilan dudak ve dil hareketleri ve ismini soylerken dislerimin birbirine carpmak zorunda kalmasi, senin ne denli zor oldugunun bir gostergesiymis, bunu farkettim. Uzun gunlerde frambuazli bulutlar ve cikolata gunes olur, sen yanimdaysan degil de ben yanindaysam eger. Sevmem seni bir damla bile bilirsin bunu. Peki nedir bu cocugun derdi o zaman? Seninle yasamak istedigime emin degilim ama neden olmasin ki ne zarar gelirdi bundan? Tanri inancsizligimdan oturu kizmasaydi eger bana, gondermezdi seni yanima. Onun yerine bowlinge gitmeyi tercih etmemi saglardi ve kurtarirdi beni bu derin kuytudan. Bunu istedi ve bunu yapti. En kotusu de bunu sen yaptin ve tanriya kafa tutmus oldun. Tanri o kafayi keser atar cunku fazlasiyla guclu, ben bile yenemiyorum, gerisini sen düşün.

Yuvasindan cikmayan bir karinca ne kadar disari cikmazsa o kadar buyur ve o delikten cikamaz o yuvada o kadar mahsur kalir. Sen ne kadar susarsan o kadar mahsur kaldim da itfaye gormedi beni bu yanginda. Bowling toplarinin arasinda curudum gittim. Kahretsin! Tanrim bir yudum su gönderdi ve bana yardim ediyor bu varlik sanirim. Suyu sevdim cunku o varken mahsur kalmamin bir anlami olmamali.

Dudaklarından zehir akıtan bir kadına elimdeki dönerden bir ısırık alması icin uzatmıştım. O da dudaklarımdaki sigarayı almış ve degismisti, istemsizce. Degismistik istemeden. İstediklerimiz yanlarinda istemediklerimizi de getirdi. Dudaklari zehirli olanin özlemi de ölümcüldür. Kücükken de hasta olmayi ozlerdim, halsiz dusup mayismak, salya sumuk pencerede sigara icmek. Evet sigaraya kucukken baslamistim. Her seye gec kaldim zaten bu gune kadar. Yada bana "gec kaldin" dediler.

Gec kalmani saglayan sey cogunlukla hazirlanma asamasidir. Fazla hazirlanmak gec kalmana neden olur. Sen gelmek icin hazirlanirken o gec kaldin diyerek seni derse almayacaktir. Yada uyuyakalmissindir. Ayakta uyutulmussundur. Her sey mumkun sonucta bu ceviz kabugundaki evrende.

Guclu gorunmeye calisanlari guclu gorduk ve onlarda guclerinin bir evreni yok edebilecek gucte oldugunu sandilar. Oysa guclerimizin birlesmek ve daha guclu olmak isteyisleri bizi baska güclere itiyor. Güclükler bitmiyor da gücümüzün gercekten tukendigi zamanlar oluyor. En guclu oldugumuz anlardir onlar. Anlar onlar bizim tukendigimizi ve kizgin yağ dokerler basimizdan asağı.

Olmayan bir yerde bekleyen bilir tanrinin bizi nasil da bosverdigini. "İnsaf be tanrım!" diye bagirsan da tanrinin yapabilecegi bir sey yoktur o an. Kendini attigin kuyudan, tanri bile kurtaramaz seni.

Biraz çay içer dibindeki telvelerdeb gitmek istemedigini dusunurdum buralardan. Seftali soyarken elimi kesmem de bana, bana zarar vermek istedigini cagristirsa da biraz... Neyse biraz daha susalım biz.

Düşmüşüz uçurumlardan da uçmayi ogrenememisiz hala. Bu işteki tuhaflik hala ayni ucurumdan dusmekte olanlarimizin olmasidir. Sonra aşkını satıp kanat alırsın. Belki kurtulursun, belki yine bi dala takilir kanatlarindan olursun, boşa gider tüm varın yoğun.

Tanrıdan Önce Bowling TopuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin