Anasını satayım içimden geldi öyle bi içimden geldi aslında bu yoktuÇalışma masamın çekmecesinden içmem gereken kutu ilacını aldım. Elime dökerken fazladan ilaç gelince bakakaldım birkaç saniye.
Tanrım, canımı kendi ellerimle sana göndermemi bekleme. Son zamanlarda nefes alamıyordum. Fakat bu farklı bir nefes alamamak. Zorlanmıyordum, acı çekmiyordum, ciğerlerim yanmıyordu. Dışarıdan herşey normal gözüküyordu ama için yavaş yavaş öldürüyordu beni.
Zayıf biri değildim. Fakat son zamanlarda kimse beni dinlemiyor, anlamaya çalışmıyor, ortalıkta kendimce çırpınıyor gibi hissediyordum. Herşeyi bırakıp, yere oturup hıçkırık hıçkırık ağlamak istiyordum sadece. Bunun suçlusu Taeyong, Heizle veya ailem değildi. Bu yüzden kimsenin karşısına geçip hesap sorma hakkımda yoktu. Bunların sorumlusu bendim. Belki onlardan da kaynaklıydı ama en çok kendimi ben üzdüm.
Tüm ilaçları kutuya tekrar döküp içmeden çekmeceye bıraktım. Son zamanlarda olan şeyler kafamı fazla yoruyordu. Çığlık atarak herşeyi söylemek istiyordum herkese.
"Yuta, patron seni görmek istiyor." Taeyong'un odasından çıkan Sooyoung bana seslenmişti. Konu Taeyong olduğunda fazla heyecanlı ve tedirgin olduğum için aceleci bir şekilde odasına gitmiştim. Taeyong ne kadar sinir olsada ben onun odasına bilerek kapıyı çalmadan girerdim hep.
"Şu kapıyı çal diyorum sana hep." O da beni bekliyor gibi hiç irkilmemişti, önündeki dosyanın kapağını kapatıp bana döndü.
"Heizle'a 'sürpriz' yapmışsın." Onlarda kalmamın üzerinden 3 gün geçmişti ve nihayet Heizle fark etmişti.
"Çok iyi bir metresim değil mi?"
"Ben bu durumdan eğlenmiyorum." Sesi gergin ve soğuktu. Muhtemelen işe gelmeden önce evde Heizle'a tartışmışlardı. Bu durumda Taeyong'un gevşetmek, sinirini almak bana kalıyordu. Masanın arka kısmına, Taeyong'un oturduğu koltuğun arkasına geçtim ve omuzlarına masaj yapmaya başladım.
"Aranızda sorun mu yarattım?" Omuzları kas katı kesilmişti. Benim sihirli ellerim her zamanki gibi onu iyileştirecekti.
"Sen yaratmadın, sorun zaten hep vardı."
"Ayrıl o zaman ondan. Ne duruyorsun?" Lütfen sinirlenme. Lütfen sinirlenme.
"Yuta! Saçmalama bırak artık. 13 yaşındaki bir veletle uğraşıyorum sanki."
"Madem 13 yaşındaki bir velet olduğumu düşünüyorsun, o zaman beni neden yanında tutuyorsun?" Cevabını biliyordum ama bunu benim suratıma söylesin istiyordum. Bunu duymaya ihtiyacım vardı. Birşeyler beni kendime getirmeliydi.
Taeyong'dan cevap alamayınca yüzümü ona çevirdim. Yüzündeki ifade tanımlanamazdı. Bir süre daha bekledim birşey demesini.
"Sorunlarından kaçmayı ne zaman bırakacaksın?"
"Yüzleşmeye cesaretim olduğunda."
"Bende öyle düşünmüştüm." Kapıya doğru ilerlemeye başladım. Odama çekilip ağlama zamanım gelmişti.
"Yuta dur." Beni sevdiğini söyle Taeyong. Şuan buna ihtiyacım var.
"Heizle salak değil Yuta. Herşeyin farkında. Belki de bu şeyi bitirmeliyiz." Beni sevdiğini duymaya ihtiyacım vardı Taeyong.
Belki de gerçekten bitirmeliyiz. Fakat bunun için bu kadar cesaretli değilim. Taeyong'u hiçbir şekilde kaybedemem.
"Madem herşeyin farkında o zaman neden hala senden boşanmıyor? Neyi bekliyor? Bu kadının kendine saygısı yok mu?" Sinirli olduğun için sesimin tonunu ayarlayamıyordum. Kalbim sıkışıyor, elim ayağım birbirine dolanıyordu. Kalbimdeki ağırı hiç olmadığı kadar büyümüştü.
"O da senin gibi." O da benim gibi aşık. O da benim gibi Taeyong'u her şekilde kabul ediyor. Ben hala transtan çıkamazken Taeyong yanıma geldi ve yanaklarımdan tutup dudağıma küçük bir öpücük kondurdu.
"Seni bırakmak istemem. Ama daha dikkatli olalım. En azından şimdilik." Zaten ben Taeyong ne derse kabul ederdim. Bu yüzden cevap bile vermeden kravatından tutup üstüme çektim ve uzun bir öpücüğü başlattım. Bu davranışımızla ne kadar dikkatliydik bilmiyordum ama öpücük kalbimde olan ağırıyı geçirmişti.
Taeyong'un boynundaki kravatı çıkarıp yere attım. Daha sıkı boynuna sarıldım ve kalçalarımdan tutup beni havaya kaldırdı. Çalışma masasını üstündeki birkaç dosyayı itekleyip beni oturttu. Onu bacaklarımın arasına aldım, bacaklarımı onun kalçasına doladım.
Çok fazla aceleciydik. Sanki 'biri' bizi yakalayacak gibi hızlı hareket ediyorduk. O bana üstünlük kurarken ben onun gömleğindeki düğmeleri tek tek açıyordum. Ben onun düğmelerini açtığım gömleği omuzlarında çıkartıp yere atarken o benim bol beyaz olan gömleğimle hiç uğraşmadan eteklerinden tutup çıkarttı ve yere fırlattı. Yere düşen gömleğime kısa bir süre hüzünle bıraktım. O gömleği seviyordum.
"Boşver, yenisini alırım." İkimizde omuz silkip kaldığımız yere geri döndük.
Taeyong uzun bir süre boynumla ilgilenmişti. İzleri kalacağına emindim. İzleri gururla taşıyacaktım. Boynumla işini bitirdikten sonra sağ göğüs ucumla oynamaya başladı. Sesimi kısık tutmak için çabalıyordum fakat kapının önünden geçen biri bizi duyabilirdi. Ne kadar bu katta ikimiz tek kalsakta gelip giden çok olurdu.
Taeyong göğüs ucumu bırakıp kelebek dövme ve göbek piercingimle ilgilenmeye başladı. Artık masaya boydan boya uzanıyordum. Taeyong anlamadığım bir ara kemerimi de çözmüş, şuan pantolonumu kalçalarımdan çıkarıyordu. Ben ise kendimi tamamen Taeyong'a bırakmış, öylece kendimden geçiyordum. Artık sadece mini baksır ile kalmıştım.
Daha önce şirkette yapmıştık ama Taeyong'un odasında değil de depoda, tuvalette veya arka odalardan birinde yapmıştık. Burası bizim için fazlaydı. En azından kapıyı kilitlemeliydik ama Taeyong benin kadar takılıyor gibi değildi bu duruma. Sanırım şuan akışına bırakıyorduk.
Sevgilim kendi kemerini de çözmüş, pantolonunu kalçalarının altına indirmişti. Benimde üstümde olan tek parça baksır çıkarmıştı. İç çamaşırın içinden penisini çıkarım ve deliğime konumlandırdı.
İkimizde ter içindeydik fakat ortamdaki koku fazla iyiydi. Taeyong üstüne doğru uzanınca heyecanla kollarımı onun boynuna sıkı sıkı sardım. Artık içine girsin istiyor, onun için deli gibi acele ediyordum. Fakat Taeyong benimle alay etmeyi seviyordu. Deliğime konumladığı penisini tam itecek gibi olduğu zaman tamamen geri çekiliyor ve beni yine sinir ediyordu.
"Sok artık şunu." İnlemelerimin arasında zar zor çıkarmıştım kelimeleri. O ise beni hiç takmamış devam etmişti oyununa. O eğleniyorsa ses çıkarmayacaktım.
Bir süre sonra hiç beklemediğim anda tamamen içime girmişti. Belim yay gibi gerildi o anda.
"Tae, canımı yaktın."
"Şimdi mükemmel hissedeceksin bebeğim."
Mükemmel hissettirdikten sonra da bok gibi hissettireceksin. Ama bu son. Nasıl olacak, ne yapacağım, nereye gider bu bilmiyorum. Ama son olacağını biliyorum.
Taeyong içimde gidip gelmeye devam ederken bende aralıksız inliyordum. Masa sallanıyor, muhtemelen kapının önünden geçen herhangi biri bizi rahat duyardı. Bir süre sonra ben boşaldım ama Taeyong sanırım yine geç boşalacaktı. Hala içimde gidip geliyor fakat canımda fazla acıtıyordu. Sana yaklaşmasıyla daha da hızlı gel gitler yapmaya başladı.
Boşalmasıyla kapının açılması aynı zamanda olmuştu.
Çoğunlukla dershane tenefüslerinde yazdım (5 dk) aralıklarla yazdım kontrolde pek edemedim kb öptüm muck
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One last time//YuTae
FanfictionGidiyoruz ama bu tünelin sonu aydınlık bir yere çıkacak gibi değil.