Derinden gelen 'gir' sesini duymamla kapının kolunu indirip içeri girdim.
Taeyong masada oturmuş önündeki dosyayla ilgileniyordu. Önündeki Soyeon'un ne dediği hakkında ise hiçbir fikrim yoktu."Soyeon, teşekkürler. Bu kadar yeterli, seninle sonra konuşuruz."
"Peki Bay Lee. İyi günler."
Soyeon kapıyı kapar kapamaz bende Taeyong'un masasının önüne yürümeye başladım. Taeyong'un yüzünde ne yapacağımın bilincinde olan bir gülümseme vardı. Hiç bekletmeden kucağına yerleştim. Onunda elleri otomatik olarak kalçalarımı bulmuştu.
"Demek buraya yaramazlık yapmaya geldin?"
"Hem evet, hem hayır. Aslında bugün kardeşimi işe getirdiğimi söylemek istedim. Sana haber vermedim ama zaten Kun da hep Renjun'u getirdiği için sıkıntı olmaz diye düşündüm. Zaten benim yaptığım şeyleri pek sıkıntı etmeyeceğini biliyorum." Son cümlemle kalçalarımı onun penisine sürttüm ve derin bir inleme kazandım.
"Doğru diyorsun, sıkıntı etmem. Bu arada akşama doğru Heizle ve Rowoon gelecekmiş. Bak Yuta hemen oflayı puflama-"
"Off.. Sürekli senin çevrende olmaya çalışıyor. Hiç senin yalnız kalmana, rahat rahat çalışmana izin vermiyor. Bu sürekli bizi böyle rahatsız mı edecek?" Biliyorum. Kendimde bunları söyleme hakkı bulmamalıydım. Ama onu kıskanmaktan, kendime istemekten alıkoyamıyordum.
"Üzgünüm ama yapabileceğim birşey yok. Sadece bir-iki saat. Benim Heizle'la özel olarak bir kaç şey konuşmam lazım. Sende o vakit Rowoon'a bakar mısın?"
"Tabikide bakarım."
Şimdi bana diyeceksiniz ki 'neden hemen böyle kabul ettin Yuta?' Şimdi ben Taeyong ve Heizle'ın aralarının kötü olduğunu biliyordum. Bu 'özel konuşma'larında evlilik üzerine olduğunuda biliyordum. Eminim birkaç yıla ayrılacaklardı. Eninde sonunda bu ilişki bitecek ve Taeyong bana gelecekti. Tabi Taeyong da Rowoon'u Heizle'a bırakacak değildi ki eminim zaten alacaktı. Ee tabi bende Taeyong'la aynı evde yaşamaya başladığımızda bu afacan da bizimle olacaktı. Bende her fırsatta Rowoon'la yalnız kalmaya çalışıp kendimi ona sevdirmeye çalışıyordum. Yol yapıyordum yani kendime. Hem Rowoon da çok anlayışlı sevecen bir çocuktu. Benle Taeyong evlenip ona bakmaya başlarsam bir yıla kalmaz bana anne bile derdi.(Yuta Harikalar Diyarında)
"Gerçekten bakar mısın? Çok tatlı ve iyi kalplisi bebeğim benim." Boynumu öpmeye başlamadan önce söyledi.
"Aynen aşkım. Bunlar hep iyi niyetimden." Diyip boynumu emmesine izin verdim.
Uzun bir süre daha bedenimle ilgilenmesine izin verdim. Kaç saat kaç dakika geçti bilmiyorum ama Taeyong'un telefonu çalmasıyla birbirimizden ayrılabilmiştik. Kısa bir 'efendim' ve ' tamam' diyerek telefonu hemen kapatmıştı.
"Kalkmalısın. Gelmişler." Öfleye pöfleye kucağından kalkmıştım sevgilimin. Oda da ki aynanın önüne geçtim ve dağılmış görüntümü biraz olsun toparlamaya çalıştım. Tabi ne kadar toparlanabilirse.
Daha Taeyong'la vedalaşamadan kapı tıklanmadan Heizle tarafından açılmıştı.
"Biz geldik." Büyük bir çoşukuyla içeri Heizle ve kucağında olan Rowoon gelmişti. Kısa bir süre gözleri üzerimde dolanmış sonra beni hiç görmemiş gibi Taeyong'un yanına gitti ve sağ yanağına bir öpücük kondurdu. Bu durum beni biraz mutlu etmişti. Çünkü artık dudaktan bile öpmeyi bırakmışlardı. Kendimi önemli bir yarışı kazanmış gibi hissetmekten alıkoyamıyordum. Ödülümde Taeyong gibiydi. İnanıyordum ki çok yakın bir zamanda kavuşacaktık. Herşey güzel olacaktı.
"Yuta? Rica etsem Rowoon'a göz kulak olur musun bir süre?"
"Tabikide Bay Lee." Hiç bekletmeden bacak kadar olan çocuğu kucağıma aldım ve odadan çıktım. Küçük çocuk şok olmuş gibi suratıma bakıyordu.
"Nasılsın bakalım küçük Rowoon? Beni hatırladın mı?" Elimden geldiğince sevecen olmaya çalışıyordum. Bunları gör Taeyong, senin için nelere katlanıyorum.
"Evet, hatırladım. Bana geçen sefer çilekli süt vemiştin. Tadı çok güzeldi. Yine alır mısın?" İşte fırsat.
"Tabikide bebeğim. Hatta birlikte boyamada yapabiliriz. Sever misin boyama? Bak şimdi seni kimle tanıştıracağım, kardeşim Sakura."
"Harika!" Ellerini havaya kaldırdı ve sonra bana kocaman sarıldı.
Yaklaşık bir-bir buçuk saattir önümüzdeki Pippa Pig olan boyama kitabını boyayıp, Rowoon için aldığım çilekli sütlerden içiyorduk. Sakura ise bir köşede oturmuş gülerek mesajlaşıp bir yandan o da çilekli süt içiyordu. Ben ise hala önümdeki John'u boyuyordum. Bu saate kadar tek başlarına ne konuştuklarını hayvanat gibi merak ediyordum.
"John mavi giyer. Sen yeşil yapmışsın." Bu çocuk sabahtan beri hatalarımı yüzüme vuruyordu. Ona akşama kadar hayattımda olan biteni anlatmak istiyordum. Birilerin yanlışlarımı suratıma vurmasına ihtiyacın vardı sanırım.
"Üzgünüm. Hadi bu seferlik yeşil giymiş olsun. Hep aynı kıyafeti giyemez ya." Onun huyuna gitmek için tüm sabrımı kullanıyordum.
"Annemle babamın yanına gitmek istiyorum." Birden bire ayaklanıp kapıya doğru gitti. Bu çocuğu çok ani hareketleri vardı ve ben ona ayak uydurmakta zorlanıyordum.
"Rowoon! Bekle!" Tam kapıyı açacakken onu kucağıma aldım. Bu çocuk biraz daha az yemeliydi. Akşam bel ağrısı çekmek istemiyordum.
Birde bunun üzerine Rowoon ağlayınca sabrımın tükenmeye başladığını hissettim. Hep Taeyong'la olan tatlı yuva hayallerim içindi bunlar.
"Tamam, tamam. Gidiyoruz şimdi." Kendi içimde büyüyen merakımı da bastıramadım. Çok uzun sürmüştü. Rowoon'u da kendime bahane ederdim.
Taeyong'un odası ve benim odam en yakın odalardı. Bunu da Taeyong ilişkimizin 2. haftası beni serketeri yapmasıyla olmuştu.
Tam kapıya vuracaktım ki Heizle'ın sesini duymamla elimi indirdim. Rowoon da sakin görünüyordu."Kaç gündür eve bile gelmiyorsun Taeyong? Rowoon'a uyduracağım bahane kalmadı artık." Sözlerinin aksine fazla sakin çıkıyordu sesi.
"Yeter bu kadar. Rowoon'u da al ve eve dön. Bu akşam eve gelirim. Evde konuşalım."
Mutluluktan Rowoon'un yanaklarına kocaman kocaman öpücükler kondurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One last time//YuTae
FanfictionGidiyoruz ama bu tünelin sonu aydınlık bir yere çıkacak gibi değil.