Birden çok olanaklı yaşam tarzı vardır ve insanlar bunlar arasında seçim yapar. Platon seçme özgürlüğünü savunur, herkes kendi seçiminin sonuçlarına katlanır hayatın. Bu durumdan şikayet etme hakkınızda yoktur çünkü bunu siz seçmişsinizdir. Bu durumdan kimseyi suçlayamazsınız.Bende bu seçimi Taeyong'u severek yapmıştım. Eğer Taeyong'u seveceksem Heizle ve Rawoon'a katlanmak zorundaydım. En azından şimdilik.
Heizle ve Taeyong'un olan fakat dün gece ben ve Taeyong'un geçirdiği yatakta yeni güne gözlerimi açtım. Sersem uykulu halimle yan tarafımda yatan sevgilime sarılmaya çalıştım ama orada olmadığını anlamam uzun sürmemişti. Heizle'dan daha sinir bozucu bir şey varsa o da gece Taeyong'la birlikte geçirdiğimiz sabaha onsuz uyanmaktı benim için.
Banyodan gelen seslerle duş aldığını anlamıştım. İşte benim için fırsat. İnleyerek, canım acıyarak yataktan zar zor kalkabilmiştim. Elimi çabuk tutmam lazımdı. İlk olarak banyo kapısından Taeyong'u kontrol ettim. Rawoon'un da sesi gelmediğine göre hâlâ uyuyor olmalıydı. Çantamı alıp içini kurcalamaya başladım. Ne aradığımı bilmiyordum fakat benim için şuan hiç fark etmezdi. Elime ilk geçenleri aldım. Siyah renk bir oje, lipbalm ve Taeyong'un bana ilk zamanlarımızda aldığı küçük kelebekli bir kolye. Kolyeyi yatağın hemen yanında bulunan komodinin üzerinde bulunan küçük takı kutusunun üstüne bıraktım. Lipbalmı koltuğun üstündeki Taeyong'un pantolonun arka cebine attım. Son olarak da siyah ojeyi giysi odasının ortasında bulunan çekmeceli dolabın üzerine bırakıp kaçtım.
"Sevgilim?" Taeyong'la duşa girmek şuan benim için en cazip şeydi. Bu mutluluğumu küçük bir kaçamakla kutlayabilirdim. Böylelikle Heizle ve Taeyong'un banyosunda da sevişmiş olacaktık. Yetişebildiğim kadar omuzlarına öpücük kondurdum.
"Yuta dur. Benim artık gidip Rawoon'a bakmam gerek. Sen de hızlı bir duş alıp kahvaltıya gel." Hiç bozuntuya vermedim, alabildiğim en hızlı ve temiz duşu alıp çıktım. Taeyong'un daha paketinden çıkmamış olan Calvin Klein boxerlarından bir tanesini altıma geçirdim. Taeyong'un pantolonu büyük ihtimalle bana olmayacaktı, bu yüzden dün ki dar pantolonumu yine üzerime geçirdim. Üzerime ise Taeyong'un yakın zamanlarda şirkette giydiği mavi gömleği geçirdim. Şirkette çalışanlar gömleği görsün, anlasınlar istiyordum.
Son zamanlarda göğüsümdeki sıkıntıyı tarif etmekte bile güçlük çekiyordum. Bu olanlara dayanmak o kadar güçtü ki, kendimi çok çaresiz ve zavallı hissediyordum. Bir tarafım bana az kaldı biraz daha sabret derken diğer tarafım böyle ilerlemez harekete geç artık diyordu.
Aşağı indiğimde baba ve oğulun kahvaltı sofrasında tatlı bir sohpetin içinde olduğunu gördüm. Uzaktan durup onları izlemek çok güzeldi fakat bir süre sonra içimi parçalayan birşeyler oldu. Ben bir yuva yıkıyordum. Ne kadar mutlu bir aile olmadıklarını bilsem de Rawoon'a çok büyük bir haksızlık yapıyordum. Ama ben bencil bir insandım.
"Yuta, gel hadi kahvaltı et. Durma orada öyle." Sevgilimin beni çağırmasıyla masaya oturdum.
"Çilekleri yemek istiyorum." Rawoon küçücük ağzıyla konuşmuştu.
"Pankeklere bakmam lazım bebeğim."
"Ama istiyorum."
"İstiyorsan ben sana yedirebilirim?" Araya girmemle ikilinin kafaları bana dönmüştü. Taeyong, Rawoon'u tereddütle kucağıma koyarken ikisininde itiraz etmemesine şaşırmıştım. Genellikle baba-oğul beni aralarına almayı red ederdi. Dışlanmaya alışmıştım.
"Kocaman 'a' yap bakalım ağzını." Yok, Rawoon'un üzerinde bugün ayrı bir şey vardı. Benim şuan çocuğa çilekleri yedirebilmek için kendimi parçalıyor olmam lazımdı.
"Kendini sadece çilekle doyurmak yok ama kahvaltınızı da edeceksiniz küçük bey."
"Tamam babacığım." Aralarındaki ilişki o kadar güzeldi ki onlara kıyamıyordum. "Baba, annem ne zaman eve dönecek?" Aslında ben bu aileye gayet de güzel metres olurdum gibi geldi şimdi.
"Bu akşam dönmüş olur eve." Bunu bizzat benim suratıma bakarak söylemişti babacık."Bayan Hwang'ı özledin mi? Ben ve Yuta işe dönmek zorundayız. Bayan Hwang sana bakacak ve akşamda annen gelmiş olacak bebeğim."
"Sen akşam yine mi gelmeyeceksin baba?" Hayır de. Hayır desin istiyordum. Benle gece otele gelsin, eve dönmek istemiyordum. Onu da Heizle'la bırakmak istemiyordum.
"Tabiki de geleceğim bebeğim. Seni aksattım biliyorum." Evet şimdi de beni aksatacaksın.
"Yaşasın! Babam, ben ve annemle!" Bugün Rawoon'un yanında olmayı sevmediğimi fark etti. Sürekli benim kötü biri olduğumu yüzüme vuruyordu. Küçük çocuklar acımasız ve kabadırlar.
"Bayan Hwang kapıdaymış. Kahvaltını ettiysen çıkalım artık." Aslında etmemiştim ama iştahım da zaten yerinde değildi. Bu nedenle kafamı sallayıp ayaklandım.
Bayan Hwang, Rawoon'a bakmak için geldiğinde bizde arabaya geçmiştik. Hani şu annemin artık bildiği son model siyah Aston Martin'e.
"Söyle bakalım. Bugün neden böyle triplisin? Sabah seni tek bıraktığım için mi, banyoda senle sevişmediğim için mi, bu gece yanında olmayacağım için mi?"
"Karından ayrılmadığın için." Kelimeler bir anda ağzımdan çıkıvermişti. Taeyong beni şaşırtmadı yine. Oflayıp, arabanın direksiyonuna vurmaya başlamıştı.
"Yine mi aynı konu. Hiç değişmeyeceksin değil mi? Aramızdaki şeyin sınırını aşıyorsun Yuta. Kes sesini ve otur." Bana bağırmasından nefret ediyordum.
"Daha ne kadar böyle sürecek Taeyong? Her buluşmamızda sevişip sevişip duruyoruz sadece. Bana kendimi bok gibi hissettiriyorsun." Bunların içimde kalmasına izin veremezdim artık.
"Daha bu sabah banyoda seni becermemi istiyordun. Ne değişti? Şimdi mi kıymete bindi tatlı kıçın?"
"Daha ne kadar çirkinleşebilirsin?"
"Bu daha hiçbir şey."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One last time//YuTae
FanficGidiyoruz ama bu tünelin sonu aydınlık bir yere çıkacak gibi değil.