Ertesi sabah, gözlerinin çevresinde koyu halkalar olan genç hasta, misafirini ve davetsiz birini karşılamak için oturma odasına indi. Zıt kutuplar olan bu iki adamı, lüks Barok kanepede otururken buldu. Ütülü gömleğiyle oturan müstakbel doktor - tarzına her zaman sadıktı - ve Tian içeri girerken esneyen, kardeşi gördüğü adamı selamladı.
"Yeterince uyumadın mı?"
"Merhaba, P'Tay." Tian diğer adamı selamlamak için elini kaldırdı, onu bütün gece ayakta tutan şeye ise cevap vermedi. Thorfun Charoenpol'ün onu ağlatan trajik hikayesini okumak için ayakta kaldıktan sonra, neredeyse şafak sökerken yatağına uzanmıştı.
Uykusuz olan genç adam, odadaki Hiphop tarzı giyinmiş, dudağı ve burnunda piercingi ile vahşi görünen diğer adama döndü.
"Seni buraya ne getirdi, Tul?"
Yarışçı arkadaşı yaramaz bir sırıtış attı. "Hummer arabam tabii ki. Babam en son serileri ithal etti bile."
Tian'ın başına ani bir sancı saplandı. Taychin'in yanındaki yere çöktü.
"Benimle dalga geçme. Saat çok erken. Neden gelmeden önce beni aramadın?"
Tul, tıp öğrencisine baktı ve kıkırdadı. "Gitmeseydim, uyandığın anda seni görmek için bekleyen bir adamla olduğunu asla öğrenemezdim."
Tian sinirlenerek ayağa kalktı ve sanki Tul'un yakışıklı yüzüne tekme atmak istercesine bacağını kaldırdı. Ama bunu yapamadan Taychin onu durdurdu.
"Yapma, Tian. İnan hiç umurumda değil."
"Ama benim umurumda! Gay olsaydım o götün yerinde kalmazdı seni serseri!" Genç adam öfkeyle arkadaşına bağırdı.
"Ama ben..." Savunmacı duruşu, Tul'un omuzları sarsılana kadar kahkaha atmasına neden oldu. Birbirlerini ezelden beri tanıyor olsalar bile, o sadece yarış çetesinden bir arkadaştı. Birbirlerinin özel hayatlarına karışmazlardı ve açıkçası bu, Tul'un Tian'ın evine ilk kez ayak basmasıydı.
"Tamam, tamam. Özür dilerim." Tul, arkadaşının yeni kalbini fazla zorlamak istemediği için sahte bir yenilgiyle ellerini kaldırdı. "Biraz boş zamanım vardı, o yüzden uğramak istedim. Ancak görünüşe göre zaten bir misafirin var. O yüzden dönsem iyi olur."
"Bekle!" Tian ayağa kalkıp ön kapıya doğru giden uzun boylu çocuğa seslendi. Tul arkasını döndü ve 'Ne var?' diye sorarcasına kaşını kaldırdı. Tian, beynindeki çarklar dönüyormuş gibi gözlerini devirdi.
"Beni dışarıda bekleyebilir misin?" Aslında onunla randevusu olan adama döndü.
"P'Tay.. ben..." Badem gözlerinde endişe vardı.
"Arkadaşınla dışarı çıkmak istiyorsun, değil mi?" Taychin hafifçe gülümsedi çünkü haklı olduğunu biliyordu. "Hiç sorun değil. Ama lütfen daha sonra annenin beni boğmasına neden olacak bir şey yapma."
"Sadece bir şeyler yer, sonra döneriz." Ya da Taychin'in çok fazla soru sorması nedeniyle, yanımıza gelemeyeceği bir yere gideriz.
"Eve geç gelmeyeceğine söz ver. Annen seni kontrol etmek için beni ararsa, ona yalan söylemek istemiyorum."
Tian, söz vermek için Taychin'in elini tuttu. "Söz veriyorum. Akşam döneceğim. Yine de seni buraya boşu boşuna getirdiğim için özür dilerim."
'Bu yeni bir şey... Tian özür diliyor.' diye düşündü Taychin. Belki de sonunda kardeşi eski haline geri dönüyordu. Genç adamın yumuşak saçlarını yumuşak bir tebessümle karıştırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Tale Of Thousand Stars
General FictionTayland BL noveli A Tale Of Thousand Stars (1000 Yıldızın Hikayesi) çevirisidir. Gönüllü öğretmen Torfun, geçirdiği bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeder. Kalbi ise nakil bekleyen Tian'a verilir. Bir dizi günlük sayfasıyla Tian, onun hayatı hak...