Bölüm 1 / Başıboş

1.3K 80 24
                                    

1.BÖLÜM - BAŞIBOŞ

Karanlık bir hücrenin en ücra yerine layık görülmüştü genç kadın. Korkularının arasına serpiştirişmiş acısı karanlığın içinde dans ediyor, genç kadının nefeslerini boğazına dizmesine rağmen yaş akıtmıyordu. 

Ağlayamıyordu. Nefes alamadığı gibi, insani fonksiyonlarını kaybetmiş bir robot misali yaşları içine akıtarak genç adamın koyu renk gözlerine bakıyordu.

Ağlarcasına, haykırırcasına bakıyordu karanlık hücrenin en ücra köşesine, sevdiği adamın gözlerine... 

Adam sustu. Sıkı hamlelerle ördüğü duvarlarını sertçe, bir duvar misali önüne dikerek ne var, ne yoksa paramparça etti.

Kadın ağladı içinden, adam sustu. Kadın gözlerinin içine baktı yalvarırcasına, aşık olurcasına, adam sustu. 

Adam hep sustu.

Ve kadın hiç ağlamadı.

Ağrıyan boynumu geriye yatırarak elimde ki kitabı daha sıkı kavradım. Saatlerce cümleler arasında gezintiye çıkmış gözlerim ağrıyor, boynum tutulduğununun sinyallerini verircesine sancıyordu. Bedenimi esneterek derince esnedim. Saate baktığında akrebin dört rakamının üzerinde durduğunu görüp şaşırdım. Bu gece dozu aşmıştım. Ayracı kaldığım yerin arasına koyarak ayak ucuma düşmüş battaniyeye sımsıkı sarıldım. 

Ve kabuslar dünyasına ilk adımımı atmış bulundum...

***

Kumral, gereğinden fazla uzun saçları yüzünü gölgeliyordu. Düzgün bir kesimi yoktu, aksine darmadağınıktı ve rastgele kesilmiş tutamlar başıboş bir şekilde uzayarak bukleler halinde yüzüne düşmüştü. Mavi gözleri elinde ki bira şişesinden şehrin uzaktan görünen ışıklarına çevrildi. 

Burayı şans eseri bulmuştu. Tüm gün dolaşırdı genç adam. Yorulmadan, pes etmeden, plansız bir şekilde aklı nereye eserse oraya giderdi. Bu kez rotasını İstanbul'a çevirmişti. Bu kalabalık şehir onun için iyi bir seçim değildi.

Çok fazla kalabalık vardı. Çok fazla acı, çok fazla oyun. Her şey fazlaydı burada. İnsanlar, sahte maskeler, gülüşler. Her şey...

Zengin bir semtin karşı tarafına konumlandırılmış park geceleri boylu boyunca oldukça uzak görünen boğazın ve binlerce ışığın birbirine karıştığı ışıkları göz önüne sererdi. Ne kadar zengin bir semte ait olsa da  geceleri sokaklar onun gibi başıboş serserilere ev sahipliği yapardı. Onların hakimiyeti altına giren sokaklar ıssızlık ve karanlık kokan yollarıyla tehlikenin ölümcül çekiciliğiyle adeta dans ederlerdi. Genç adam bunu seviyordu. Başıboş olmayı, hayattan, sistemin robotlaştırdığı insanlardan soyutlanarak kendini başkalaştırmak hoşuna gidiyordu.

İnsanların ondan korkması, hatta nefret etmesi.

Tüm bunlar kaçtığından, her şeyden uzaklaştığından beri umurunda değildi. Başını geriye atarak kirden keçeleşmiş saçlarının alnından yukarıya doğru kıvrılmasına neden oldu. Gözleri gecenin koyu karanlığında ışıltılarını güçlükle koruyan yıldızlardaydı. 

Tıpkı yıldızlar gibiydi hayatı.

Bitmiş, tükenmekte olan, dibi görmüş bir yıldız. 

O yıldızlardan tek farkı nefreti ve kiniydi. Eli bol kapşonlusunun gizlediği silaha gitti. 

Son nefesini intikamın verdiği hazzı soluyarak verecekti.

Çalan telefonu daldığı karanlıktan onu çekip alırken eli dar pantolonunun cebine gitti. Tek bir ses çıkarmadan telefonu kulağına dayayarak beklerken karşı taraftan hırıltılı bir nefes sesi geldi. Tanıdıklık hissi dört bir yanını sararken hırıltılı soluklar kesilerek yerini karıncalanan bir televizyonu anımsatan kalın bir ses aldı. Sesi kırk yıldır soluduğu dumanın verdiği zararla çatlak ve kısık çıkıyordu. Yine de o seste ki otorite buram buram yükselerek karşısındakini tereddüte boğa biliyordu.

Her şeyde bazı istisnalar vardı ve genç adam da bu sesin kaynağından korkmayan tek kişiydi.

"Yeni bir iş var."

Ses çıkarmadan devamını bekleyen adam artık ılıklaşan birasından son yudum alarak şişeyi rastgele bir köşeye fırlattı. Zenginlerden hoşlanmıyordu ve onlara gelen zararlardan sadistçe bir zevk alıyordu.

"Bu sefer ki dişli çıktı. Şansına iş İstanbul da. Yarın beni bu hattan ara, ayrıntıları al. Sonra hattı yok et. İşten sonra, kendini de."

Genç adam konuşma boyunca ilk kez dudaklarını aralayarak sesini karşı tarafa duyurdu. 

"Parası ne kadar?"

Karşı tarafta ki adamın koca bir yarığın böldüğü dudaklarıyla sırıttığını hissedebiliyordu. 

"Sen ne kadar istersen, aslanım. Yeter ki geri dön."

Cevap vermeden telefonu kapatarak ait olduğu yere geri koydu. Rahat duruşunu bozmadan gözlerini yeniden ışıltılarla dolu karşı tarafa çevirdi. Bir kaç hafta içinde o ışıklardan birini söndürecekti ve bundan zerre kadar rahatsızlık hissetmiyordu.

Ölmeyi hak eden insanların yaşaması onu rahatsız ediyordu ve genç adam, kendini rahatsız eden şeyleri ortadan kaldırmak konusunda oldukça başarılıydı.

Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen <3 ^^ İyi okumalar :3

Kış MektubuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin