Bölüm 2 / Başlıyoruz

554 44 8
                                    

2.BÖLÜM-BAŞLIYORUZ


-Afra

18 yaşındaydım.

18 yaşındaydım ve hayatım boyunca insanları umursamamam, ağızlarından ne çıkacak korkusuyla beklemeden hayatı yaşamam gerektiğinin farkındaydım. Bazı şeyleri bilmek, yapabilmek için yeterli değildi.

Yapamıyordum. Duymamayı. Görmemeyi.

Her biri kör bıçaklar gibi tenim de imzalarını bırakıyor, kuytular da boğulmama neden oluyordu. İç geçirerek elimde ki kitabın gözüme batan cümlesini bir kez daha tekrar ettim içimden.

Bırakmıyorlar... İyi olamıyorum.

Dostoyevski - Yer Altından Notlar'ı üçüncü okuyuşumdu ve hala bıkmıyordum. Her cümlesin de bir ben, bir kaybolmuşluk ve yorgunluk vardı sanki. Çevrem de dönen sesleri umursamadan okumaya devam ederken sessiz, içine çekildiğim kozamın bir bağırışla toz bulutu gibi yok olduğunu hissettim.

"Afra!"

Tanıdık sesle ayracımı kitabımın arasına yerleştirirken burnumun ucuna düşen gözlüklerimi parmak ucumla geriye ittirdim. Cümleler arasında çok sık gezintiye çıkan gözlerim ileri derece de miyoptu ve gözlüksüz bir hiçe dönüyordum.

Esin sarı saçlarını savurarak bankta ki boş kısma çökerek bana döndü. Yüzünde ki ışıltılı gülümseme bana pek hoş gelmese de gülümsemek Esin'in güzelliğine güzellik katıyordu.

Elimde narin, kırılgan bir şeymiş gibi tuttuğum kitaba bakıp gözlerini devirdi. Gelecek olan nutuğa kesinlikle hazır değildim fakat Esin'in içini boşaltmadan susmayacağını da biliyordum.

"Cidden ama! Kafanı şu kitaplardan kaldırıp gerçek dünyaya bir göz at. Bazen o bozuk gözlerini oymak istiyorum!""

Anlamıyordu, anlatamıyordum. İçinde kaybolduğum kitaplar sayesinde ayakta kaldığımı, onlarsız bir hiç olduğumu kabullenemiyorlardı. Kaçıp yok olma isteğimi somut olarak gerçekleştiremiyordum. Kaçışlarım her anlam da soyuttu ve bana bunu veren kitaplardı.

Kitap okuyarak geçirdiğim saatlerin geçirilen senelerden çok daha dolu ve büyüleyici olduğunu fark ettiğimden beri okuyordum. Okumak bir yaşam stiliydi. Ve ben bundan memnundum, insanların neden bunu anlamamakta ısrar ettiklerini anlamıyordum. Aldığım tepki her zaman aynıydı.

'Kafamı kitaplardan kaldırıp gerçek dünyaya göz at!'

Bakılacak ne vardı? Gördüklerimden kaçtığım için kitaplara sığınıyordum ben zaten. Dünya acı doluydu. Nefret, kan ve gözyaşıyla sıvanmıştı her yer. Baktığım her bir noktada buram buram bunun kokusu varken gerçek dünya da bakılacak, görülmeye değecek ne vardı ki?

Yine de Esin'i seviyordum. Yanımda olan tek kişiydi ve onu kaybetmek, şu garip dünya da tamamen yalnızlığın esareti altına girmem demekti.

"Tamam, bu kadar konuştuğun yeter. Hadi bana ne olduğunu anlat."

Geldiğinden beri yüzüne yapışıp kalan ışıltılı gülümsemesinden bahsettiğimi anlaması uzun sürmemişti. Bir kez daha sırıtırken elini kalbinin üzerine koydu. Yüzünde ki hülyalı gülümseme yine kalbini birine kaptırdığının habercisiydi.

"Afra görmen lazım. Nasıl yakışıklı, nasıl tatlı. Sarı saçlarına dolandığımın çocuğu."

Eş zamanlı olarak gülerken yüzümde ki gülümsemenin gerçek olup olmadığından emin değildim. Gülüyordum, gerçekten komik bulduğum için gülüyordum fakat içimde doldurulamayan bir boşluk vardı sanki. Ne gülüşlerim o boşluğu doldurabiliyor, ne de başka biri o boşluğa merhem olabiliyordu. Zihnim, sinsice düşüncelerim arasına girerek usulca fısıldadı.

Kış MektubuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin