1.Bölüm

129 3 2
                                    

Nefes al, nefes ver... Uzun zamandır karşımdaki kum torbasına eziyet ediyordum. Gökhan gelip kolumu tutmasa devam etmeyi de düşünüyordum.
" Hadi ama bu kadar yorma kendini, daha seni ben yoracağım." dedi alay ederek. "Bakıyorum da fazla iddaalısın bugün. Dünü hatırlatmak isterim. Bu konuşmanın sonunda yerde serili olan sendin." dedim yüzümdeki zafer dolu tebessümle. Sırıtışı son bulmuştu. Elini yana doğru açıp "Bakalım bugün düne benzeyecek mi?" diyerek beni mindere yönlendirdi. Minderin bir ucunda durup "Emin ol aradaki farkı anlamayacaksın." dedim. Birden gülüşü son bulup ciddileşti "Hadi o zaman." dedi. Hemen kollarımı kırarak savunma duruşuna geçtim. Gökhan da aynı pozisyonu almıştı. Yavaş adımlarla birbirimizin etrafında dönmeye başladık. Birden bana yaklaşıp yumruğunu yüzüme savurmaya çalıştı. Tam zamanında eğilerek hamlesinden kaçabilmiştim. Bir saniye daha geç kalsaydım sanırım sonum pek iyi olmayacaktı. Çünkü Gökhan' ın yumrukları ölümcül olabiliyordu. Zaman kaybetmeden bu sefer de ayağını kaldırarak tekme atmaya çalıştı. Bundan da kurtulduktan sonra aklıma güzel bir fikir geldi. Ayağımı hafif yana yatırdım. Bu haldeyken ayağıma atılan yumuşak bi tekme düşmeme neden olabilirdi. Gökhan'ın da aklına bu gelmiş olacak ki hemen hamle yaptı. Tabi ki ben hareketlendiğini görür görmez zıplayarak göğsüne bir tekme attım. Sırt üstü mindere düştü ve nefesini düzenlemeye çalıştı. Kendini toplaması için biraz zaman tanıdım. Aslında beklemeden son darbeyi vurur ve giderdim ancak devam etmek istiyordum. Ayağa kalktığında yine yumruk atmaya çalıştı. Buna karşılık ben de yumruk atmaya çalışınca kolumu tutup diğer kolumla beraber sırtımda kilitledi. Şimdi sırtım onun göğsüne yaslanıyordu. Kulağıma eğilip "Ne dersin? Hala düne benziyor mu?" diye sordu. Ben de gülümseyerek "Buna sen karar ver." dedim ve kafamı arkaya savurarak burnuna vurdum. Kollarımı tutan elleri gevşeyince hemen arkamı dönüp sırtına dirsek attım. Yüz üstü yere düştü. Gökhan' a doğru eğilip "Sanırım dünden farkı yokmuş." dedim. Şimdi sırt üstü yerde uzanıyordu. Bir yandan kanayan burnunu tutuyor bir yandan da bana cevap vermeye çalışıyordu."Tamam, sen kazandın, yine!" dedi ve gülmeye başladı. Ben de onunla birlikte gülüyordum. Kalkmasına yardım etmek için elimi uzattım. Elimi tutup ayağa kalktığında onu Serdar' ın yanına götürdüm. Serdar bizim hem ekip arkadaşımız hem de doktorumuzdu. Bizi görünce otuz iki diş sırıtmaya başladı. "Hadi ama dostum, yine mi kaybettin?" diye alayla sordu Gökhan'a. "Çeneni seviyorsan susmaya başlasan iyi olur." dedi. "Tamam koca adam sakin ol." diyerek Serdar onu sedye gibi bir şeye oturttu. Aslında Serdar bunun altında kalacak biri değildi ama az sonra intikamını alacağı için suyuna gidiyordu. Eldivenlerini takıp Gökhan'ın burnunu temizlemeye başladı. Tabi ki bunu nazik bir şekilde yapmıyordu. Arada Gökhan'ın inlemeleri duyuluyordu ve bu ikisinin tartışmaları beni güldürmeye yetiyordu. Bir süre sonra Serdar'ın işi bitmişti. Gökhan'ın burnunda çok da kötü görünmeyen bir bant vardı. Acı çekiyor gibi yüzünü buruşturmuştu. Gözleri beni bulunca "Bir daha seninle dövüşmek istediğimi söylersem bana bir tokat at ki kendime geleyim." dedi. Bu benim esaslı bir kahkaha atmama neden oldu. "Pekala, nasıl istersen." diye cevap verdim. Normalde yaptığımız saldırı hamleleri o kadar çok zarar vermezdi ancak biz bu basit hareketleri en ölümcül olacak şekilde geliştirmeye çalışıyorduk. Görünüşe göre başarmıştım da. Tam havlumu alıp dışa gidecektim ki bize doğru gelen Aslı tüm planlarımı suya düşürdü. "Azra, ekipteki herkesin 5 dakika içinde toplantı odasında olması gerekiyor. Patron geldi ve sanırım bu sefer işler karışık." Aslı' nın endişeli yüz ifadesi durumun ciddiyetini algılamaya yetmişti. Onu başımla onaylayıp hala kendi aralarında tartışan Gökhan ve Serdar'a durumu özet geçtim.
Yaklaşık beş dakika sonra tüm ekip toplantı odasına birikmiş, Patron'un söyleyeceği şeyleri bekliyordu. Patron, uzun boyu, yapılı vücudu ve sert yüz ifadesiyle son derece ciddi ve korkutucu görünüyordu. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı "Uzatmadan konuya gireceğim çünkü kullandığımız her saniye son derece önemli. Bu sabah merkez binasının kapısına bir paket bırakılmış. Kimin getirip bıraktığı da muamma. Kameralar sabah saat 05.00 dolaylarında 10 dakika devra dışı bırakılmış. Bunun nasıl yapıldığı konusunda da bir bilgi yok. Paketten de bu CD çıktı. Ve... sanırım bunlar hoşunuza gitmeyecek." diyerek CD'yi Aslı'ya uzattı. CD açıldığında herkes şok olmuştu. Ekrandan bizim gün içindeki hallerimizi resmeden görüntüler akıyordu. Bunlara patronun görüntüleri de dahildi. Fotoğraflar bittiğinde ekranda bir yazı belirdi. "Bilmek güçtür. Herkes asıl gücün kimde olduğunu öğrenecek. İnsanlar derin bir uykuya daldı. Şimdi onları uyandırmak bizim görevimiz. Tarih yeniden yazılmaya başlayacak. Sadece güçlü olanlar yaşamayı hak eder. Güçlüyle zayıfı ayırmanın vakti geldi. Dünya en acımasız oyuna ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Bu oyunun sonunda sadece en güçlü olan ayakta kalacak... Kan ve gözyaşına hazır olun..." Bu da ne demekti şimdi?! Herkes yönünü tekrar Patron'a çevirdi. " Şu an bunu kimin yaptığını ya da amacının ne olduğunu bilmiyoruz. Bunu öğrenmek ve bu saçmalığa son vermek sizin göreviniz. Bu süreçte her şeye hazırlıklı olmalısınız. Size güveniyorum." diyerek odadan çıktı. Anında Aslı'ya dönerek" Şu paket hakkında ne kadar bilgi varsa hepsini istiyorum. Ayrıca şu izlediğimiz CD'nin bir kopyası da gerekli. Merkezle iletişime geç. Dün geceye ait tüm kamera kayıtlarının kopyasını göndersinler." "Tamam. Hemen hallediyorum." Aslı gidince ekibe döndüm. "Gökhan ve Serdar, siz Aslı'nın getireceği dosyayı ve şu CD'yi tekrar inceleyin. Muhakkak bir şeyler olmalı." Başlarıyla beni onaylayarak odayı terkettiler. "Alp, gerekli olan her şeyi yanına al ve 20 dakika sonra garajda ol. Merkeze gidip kameraların bağlı olduğu bilgisayarı inceleyelim. Kameralar nasıl devre dışı kaldı, öğrenmeliyiz. Ve Yaren, sen de Aslı'ya yardım et kamera görüntülerini en başından dikkatle izleyin. En küçük ayrıntı bile son derece önemli olabilir." "Tamamdır." dedikten sonra o da odadan çıktı. Ben de çıkacakken Aslı "Azra, Patron seni odasına çağırıyor." dedi. "Hemen gidiyorum" diyerek seri adımlarla koridoru geçtim. Patron'un odasının kapısında durup derin bir nefes aldım. En son odaya çağrıldığımda pek de iyi şeyler olmamıştı.
Geçen ay aldığımız görev icabı barın birinde tezgahtarlık yapıyordum. Türkiye'nin en büyük uyuşturucu şebekesinin patronu o gece o barda olacaktı. Tabi ki biz de gecenin sonunda adamı paketleyip görevi sonlandıracaktık. Aslında yılışık herifin teki bana sulanana kadar her şey normal seyrinde gidiyordu. Adamı birkaç kere defetmeye çalıştım ama gitmedi. Görevi tehlikeye atmamak için sabretmeye çalışıyordum ama uzanıp göğsümün birini sıkınca kendimi tutamamıştım. Kendinden geçene kadar benden dayak yemişti. Kendimi açık ettiğim için az kalsın adamı elimizden kaçırıyorduk ancak son anda yakalamayı başardık. Ertesi gün Patron'dan sıkı bir fırça yemiştim. Pis sarhoş! Onun yüzünden tam bir aydır saha görevine çıkamıyordum. Hatırladıkça midem bulanıyor. Kendimi sakinleşmeye zorlayarak derin bir nefes daha aldım ve kapıyı tıklattım. "Gel" Yavaşça içeri girdim ve Patron'un tam karşısına dikildim. "Azra, aklının başına geldiğini düşünerek cezanı kaldırıyorum. Ancak bir sonraki hatanda daha büyük bedeller ödersin." Doğru duymuştum değil mi? Şu an sevinçten ağlayabilirdim. Tabi ki Patron' un odasında olduğumu hatırlayarak kendimi tuttum. "Teşekkür ederim efendim. " dedim sesimi ciddi çıkarmaya çalışarak. Patron, koltuğunda biraz daha doğrularak " Bunu da hallettiğimize göre asıl konumuza dönebiliriz. Bugün ekibe yeni biri katılacak. Dosyasını sana ulaştıracağım. Daha önce CIA' de görevliydi. Ancak bazı sebeplerden dolayı 3 yıl önce istifa etti. Sadece şu an uğraştığımız işin çözülmesi için yardım ediyor. Bir süre bizimle birlikte olacak. Gerekeni yapacağını biliyorum. Şimdi çıkabilirsin." Başımla onaylayarak odadan çıktım. Şu an çığlıklar atarak dans etmek istiyordum. Sonunda cezam bitmişti ve ben artık stres atmak için Gökhan'la dövüşmeyecektim. Bu çalışmamı gerçek suçlular üzerinde devam ettirebilirdim. Sanırım bunu Gökhan'a da söylemeliydim. Mutluluk sarhoşu olarak odama ilerlerken birden kendimi yerde buldum. Kafam taşa çarpmış gibi acıyordu. Kafamı kaldırıp baktığımda karşımda gerçekten de 'taş' vardı. Sanırım boyu 1.90 dolaylarındaydı. Oldukça yapılı ancak itici gelmeyen bir vücudu vardı. Gözleri insanı içine çekecek kadar koyu, gece mavisi rengindeydi. Simsiyah saçları, kemikli bir yüzü ve kendine çekicilik katan hafif kirli sakallaryla resmen 'benden uzak dur' imajı veriyordu. Söylediği cümle dünyaya düşmeme neden olmuş ve beton etkisi yaratmıştı. "İncelemen bittiyse yolumdan çekilmeyi düşünür müsün? Burada senin keyfini düşünmeye vakit ayıramayacak kadar önemli bir görüşmeye geç kalıyorum." Bir an afallamıştım. Bu adam ne diyordu böyle?! "Sen şaka mısın ya! Önce hayvan gibi çarpıp düşürüyorsun, özür dilemek yerine bir de keyif yaptığımı mı ima ediyorsun?!" Sinirlenmişe benziyordu" Onu yoluma çıkmadan önce düşünecektin. Hayal aleminde gezinirken önüne bakmıyorsan bu benim suçum değil. Bir dahaki sefer hayallerini koridorda değil kimseye çarpmayacağın bir yerde kur küçük kız." " Sen kime küçük diyorsun? Bana bak kullandığın kelimelere dikkat et yoksa olacaklara karışmam." Sinirli bakışları birden değişerek dalga geçer gibi bakmaya başladı. " Hadi ya, ne yapacaksın? Oyuncak ayılarını üstüme mi salacaksın?" Bu sözlerin üzerine sinirden kıpkırmızı olduğumu hissediyordum. Elimden bir kaza çıkmaması için yanından hızla geçip soluğu kum torbasının yanında aldım. Sinirimi çıkarırcasına vuruyordum. Ellerimi sarmadığım için parmaklarım acıyordu ancak şu an bunu umursamayacak kadar sinirliydim. Hayır yani ben küçük falan değildim. 24 yaşındaydım ama biraz minyon bir tipim olduğu için daha küçük görünüyordum. Yine de o pisliğin söylediklerini destekleyen bir yanım yoktu. Hem ben oyuncak ayıları sevmezdim ki! Hatta onlardan ölesiye nefret ederdim. Söyledikleri feci şekilde sinirlerimi bozmuştu. Torbaya bir yumruk daha attım ve bu haftaki ikinci kum torbamı da patlattım. Ellerimin üstü kıpkırmızıydı ve bir sürü yarayla dolmuştu. Normal zamanda kendi vücudumdan kurşun bile çıkarabilirdim ancak bununla uğraşmak istemiyordum. Bu yüzden Serdar'ı bulmaya gittim. Serdar ve Gökhan hala CD yi inceliyorlardı. Hepimizin gün içindeki nerdeyse her anını çekmişlerdi. Arabaya binerken, alışveriş yaparken, yol kenarındaki yavru köpeği severken,... Bu kesinlikle iğrenç bir durumdu. Dışarıda sıradan bir hayat sürüyorduk. Aslında çok az kişi bizim özel bir ekip olduğumuzu bilirdi. Genellikle polisin - yasal yöntemleri kullanmak zorunda oldukları için - çözemediği görevleri biz alırdık. Bizim için çok fazla kısıtlama yoktu. Hemen her şeyi kullanma iznimiz vardı. Bu yüzden en tehlikeli ve en gizli tutulması gereken işler bize verilirdi. Neredeyse her alanda profesyonel eğitim almıştık. Buna öğrenim hayatı da dahil. Her birimiz en az üç dil biliyorduk. Tabi ki bu sayı bende yediydi ancak her yerde dört olarak geçiyordu. Bu sayıyı sadece Patron biliyordu. Ekipte bir tek benim böyle olduğumu da söylemeden geçemeyeceğim. Sonuç olarak bu bilgiler şu anda kim olduğunu bilmediğimiz kişilerce ele geçirilmişti. Bu belki bizim sonumuzu ifade ediyor olabilirdi. Ne olursa olsun bu saçmalığa fazla uzamadan son vermeliydik. "Serdar, çantanı getirsen iyi olur" dediğimde bana döndü ve ellerimi görünce dehşete düşmüş gibi bakmaya başladı. "Hadi ama o kadar da kötü d..." Ellerime bakınca ben de şok olmuştum. Ellerimin üstündeki tüm deri yüzülmüştü ve ben acısını yeni yeni hissediyordum. "Azra cidden bunu nasıl başardın!? Hiç mi acımadı Allah aşkına? Ellerini sarmayı akıl edemedin mi?" diye arka arkaya sıralamaya başladı. " Çok sinirliydim ellerimi sarmadım, ellerimin acısını yeni yeni hissediyorum ve yardım etmeyeceksen ben başka birilerini bulurum!" dedim. Gerçekten de canım yanıyordu. Bakışları yumuşadı "Tamam bekle beni burada, hemen geleceğim." diyerek odadan çıktı. Gökhan donmuş bir ifadeyle ellerime bakmaya devam ediyordu. Evet bayağı kötüydü ve sanırım uzun süre kum torbasının yanına yaklaşamayacaktım. Ben bunları düşünürken Serdar gelmiş ve eldivenlerini takmıştı. Beni koltuğa oturtup çantasından malzemeleri çıkarmaya başladı. Önce ellerimi temizledi. Sonra sıvı bir ilacı pamuğa döküp ellerimin üstüne sürdü. Bu biraz yakmıştı. Sonra da krem sürüp sargı beziyle sardı. "Her akşam yanıma gel de sargını yenileyelim. Kesinlikle su değmeyecek eline anlaşıldı mı?" "Tamam Serdar, anladım. Artık serbest miyim?" diye bıkkınca sordum. Bana hafif kaşlarını çatarak bakınca "Tamam dediklerini aynen yapacağım, çok teşekkür ederim." dedim. Serdar bana olmayan abim gibi davranırdı. Beni ne kadar çok sevdiğini söylemesine gerek yoktu çünkü bakışları her şeyi anlatıyordu. Gökhan sonunda kendine gelip " Eee.. Seni bu kadar kızdıran şeyi öğrenebilir miyim?" diye sordu. Anında aklıma o pislik geldi ve içim yine sinirle doldu. Gökhan bunu farketmiş olacak ki "Hey, sakin ol. Kendine daha ne kadar zarar vermeyi planlıyorsun?" dedi. Sakinleşmeye çalışıp " Haklısın, sanırım biraz daha sakin olmaya kendimi zorlamalıyım." dedim. Birden gülmeye başladı. "Ne? Neden gülüyorsun? Hiç komik değil tamam mı!" diye çıkıştım. Tam kalkıp gidecektim ki kolumdan tutup beni geri çekti. Gülüşlerinin arasında "Tamam, sakin ol. Sadece.. ben bile seni bu denli kızdıramamıştım." dedi ve yeniden gülmeye başladı. Bu sefer ben de gülüyordum. Serdar 'bunlar kafayı yemiş' der gibi bakınca gülüşümüz daha da arttı. O anda odaya Yaren girdi. " Bakıyorum da keyifler yerinde. Bozmuş olacağım ama Azra seni Patron çağırıyor." dedi. "Tamam" diyerek ayağa kalktım. Gülmekten akan gözyaşımı sildim ve Patron' un odasına yöneldim. Kapıyı iki kere tıklayıp içeri girdim. Patron beni görünce "Gel Azra,seni ekibimizin yeni elemanıyla tanıştırayım." Patron ayaklanıp yanıma doğru geldi. O sırada koltukta arkası dönük oturan adama bakıyordum. Bir yerlerden tanıdık geliyordu ama emin değildim. Patron yanıma ulaşınca elini yavaşça sırtıma koyarak beni yönlendirmeye başladı. Koltuğun yanına ulaştığımızda yeni ekip üyemiz de ayağa kalkıp bize döndü. Gözlerim yüzüne kilitlendiğinde şok olmuştum. O.. Yeni eleman o muydu?!

İşte ben de başladım. Bana kalsa hiç cesaret edemezdim. Sevilir mi ,sevilmez mi, acaba okunur mu,... Ve daha nice soru beynimi kemirirdi. Gerçi hala kemiriyor ya,neyse. Şimdiden açıklamalarımı yapayım ki daha sonra sorun çıkmasın.
Ben çok fazla internete erişebilen biri değilim. Yani uzun tatillerde sizlere bölüm yayımlayamayacağım. Ancak yazmaya devam edip internete girdiğimde bölümler toplu olarak gelecek. Yatılı okulda kaldığım için okul dönemlerinde bölümler düzenli olarak gelebilir. Şu kadar kişi kitabımı okusun diye özel bir gayem yok. 50 kişi de okusa 20 kişi de okusa mutlu olurum. Düşüncelere önem veren biriyim. Bu ilk kitabım bu yüzden yanlışlarımı bana bildirirseniz düzeltmeye çalışırım.
Bu kitaba arkadaşım Zeynep sayesinde başladım. Başta da söylediğim gibi, bana kalsa asla cesaret edemezdim. Kitabın ismi, ana karakterin ismi ve kitabın ilk kapak fotoğrafı ona ait.O, benim en büyük destekçim. Bu kitap sadece o istediği için bu sene başladı. O yayımlamamı istemeseydi seneye başlayacaktı. Zeynep seni gerçekten de çok seviyorum. İyi ki varsın!


Gün BatımıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin