Uyandığımda sonunda bana tanıdık gelen bir yerdeydim. Babamın evindeki odamda. Her şey aynıydı. Yaklaşık iki buçuk yılı unuttuğumu söylemişlerdi. Buranın bu kadar tanıdık gelmesi bu yüzdendi belki de. Tek kişilikten biraz daha geniş, üzerinde bolca yastık olan bir yatağım vardı. Önünde minderler bulunan kocaman bir pencere, pencerenin yanındaysa kitaplığım vardı. Buradaki kitapların neredeyse hepsini okumuştum. Üzerinde boy aynası olan dolabımın içinin boş olduğuna emindim. Şifonyerimin üstünde eski olduğu belli olan parfümler ve kutular vardı. Odamı incelemeyi bırakarak aşağı indim. İnmemle pişman olmam bir oldu o ayrı mesele. Babamın karısı Simge dar, siyah kumaş eteği ve dar gömleğiyle karşımdaydı. Güzel görünüyordu ama annemden daha güzel olması söz konusu bile olamazdı. Göğüslerini gözümüzün içine sokması ise kesinlikle iğrençti. Görmezden gelip yanından geçecekken iğrenç ince sesini duydum. Kollarını açmış bana doğru süzülürken çıkan topuklarının zeminde çıkardığı ses gerilmeme yetmişti.
"Meyra hayatım! Görüşmeyeli ne kadar uzun zaman oldu. Çok özlettin kendini."
Hayatım mı? Sinirlerime hakim olmak için kendimi zorluyordum. Fazla kadınsı hareketlerle bana sarılıp sol yanağımdan öptü. Bu sahte tavrı beni çıldırtıyordu. Yanağımı sertçe silip karşısına geçtim ve sadece "Evet." dedim.
"Saldırıya uğramışsın duyunca çok korktum. Hiçbir şey hatırlamaman çok ilginç. Bunu yapanları da hatırlamıyorsun yani?"
Yüzünde anlık bir gülümseme görür gibi oldum ama sahte ifadesine anında geri döndü.
"Yoğun ilginiz için teşekkürler Simge Hanım. Bu kadarı sizin için bile çok fazla." diyerek ona en rahatsız edici gülümsememi gönderdim.
Kıvırarak yanımdan uzaklaşmaya başladığında ise yüzümdeki gülümseme zafer gülümsemesi halini aldı. Bu kadınla şu an aynı yerde bulunmak zorunda olduğu için anneme çok üzüldüm. Hemen onu bulup kendi evimize gitmeliydim. Mutfağa girdiğimde annemi ve babamı kahvaltı masasında gördüm. Hayretle gözlerimi kırpıştırdım. Kavga etmiyorlardı. Dünyanın sonu mu gelmişti?Geçirdiğimiz sessiz kahvaltıdan sonra annemle evimize döndük. Tüm günü eşyaları yerleştirmekle geçirdikten sonra yorgunluktan ölüyordum ve ertesi gün okulum vardı. Okulların açıldığına bir buçuk ay olduğunu öğrenmiştim. Antalya'da iyi bir lisedeymişim ama başıma gelenler sonucunda kaybettiğim hafızam bildiğim bütün bilgileri de beraberinde götürdüğü için liseye hiç başlamamış duruma gelmiştim. Bunu düşününce tekrar öfkelendim. Bütün hayatım altüst olmuştu. Öfkemi taze tutmalıydım, en büyük yardımcım o olacaktı. Sakinleşmek için derin bir nefes aldım. Anneme kısa bir yürüyüş yapacağımı söyleyerek dışarı çıktım. Annemin gereksiz tembihlerini duymazdan gelmiştim tabii ki. Yanan birkaç lambanın oluşturduğu loş ışıkta yavaş yavaş yürüyordum. Başımı gökyüzüne kaldırdım ve geceyi ilk kez bu kadar hissettiğimi fark ettim. Küçükken, gece olduğunda güneşin siyah bir örtüyle örtüldüğünü, yıldızlarınsa örtünün delik yerlerinden sızan güneş ışıkları olduğunu sanırmışım. Aklıma bu geldiğinde yüzümde hafif bir tebessüm oluştu. Saflığıma gülüyordum. Ama şimdi gökyüzü daha anlamlıydı. Gece karanlığı temsilcisiydi. Karanlıktan uzak durmam gerektiğini biliyordum ama gece beni içine çekiyordu. Kararmaya başladığımı fark ettim. Geceye karışmak istedim. Bu karanlığın beni yutmasını istedim.
Dalgın dalgın yürürken düşüncelerimi bölen bir kedi sesi oldu ve kendimi onun peşinden giderken buldum. Onu eve götürebilirdim. Sokağın sonundan sola döndü ve daha karanlık, dar bir sokağa girdi. Bir an duraksadıktan sonra cesaretlenip devam ettim.
"Gel pisi pisi" diyerek peşinden giderken duyduğum kahkaha sesleri ile başımı kaldırdım. Yüzlerini net seçemediğim beş kişi yüzlerinde alaycı ifadelerle bana bakıyorlardı. Köşede durandan çıkan ses üzerine başımı ona çevirdim.
"Merhaba pisi pisi." Bunu o kadar dalga geçerek söylemişti ki suratına bir tane patlatmak istedim. Ama bu, bu şartlarda pek akıllıca olmazdı.
"Noldu dilini mi yuttun kedicik?"
Sinirle suratımı buruşturdum. Buradan hemen uzaklaşmalıydım. Sessizce geri geri gidip birden koşmaya başlayacaktım. Ama geriye doğru bir adım atmamla yere kapaklanmam bir oldu. Yerde duran bir kola şişesine basıp düşmüştüm. Üstelik popom da acımıştı. Bunun üzerine tekrar kahkaha atmaya başladılar. Ben anın şokunu henüz atlatamamışken az önce benimle konuşan bana doğru gelmeye başladı. Korkudan nefes alış verişim düzensizleşmişti. Bana iyice yaklaşıp elini uzattı. Yerden kalkmadan kendimi arkaya doğru ittirdim. Biraz daha ittirecektim ki sırtım kenarda duran arabaya çarptı. Çocuk tekrar bana yaklaştı ve yüzüme doğru eğildi. Şimdi yüzünü oldukça net seçebiliyordum. Bu hayatımda gördüğüm en kusursuz surattı. Koyu gözleri zeki ve keskin bakıyordu. Yüz hatları da gözleri kadar keskindi. Düzgün burnu, alayla kıvrılmış dudakları ile birbirini tamamlıyordu. Çarpık gülümsemesi, karşısında erimem için yeterliydi. Dalmış yüzünü incelerken kıpkırmızı olmama neden olan o cümleyi söyledi.
"Nefes almalısın kedicik."Bunun üzerine gülümsemesi derinleşti ve bana muhteşem dişlerini görme fırsatını verdi.
Farkında olmadan tuttuğum nefesimi bıraktım ve sırtımı dikleştirdim. Ne yapıyordum ben? Karşımdaki çocuk kim bilir bana neler yapacaktı ama ben büyülenmiş gibi onu izliyordum. Ani bir hareketle ayağa kalkıp onu ittirdim. Hızlı itmeme rağmen neredeyse yerinden hiç kımıldamamaıştı. Öte yandan bunu beklemediği her halinden belliydi. Hatta neredeyse yüzünden geçen bir şaşkınlık ifadesi yakalamıştım. Tam ağzını açıp düz bir sesle
"Sen.."
demişti ki arkama bile bakmadan koşmaya başladım. Eve gelene kadar bir saniye bile durmadım. Aceleyle üstümü çıkarıp kendimi duşa attığımda sonunda biraz sakinleşmiştim. Biraz önce yaşadıklarım bu gece için çok fazlaydı. Acaba ne diyecekti? Belki de cümlenin devamını duymamam benim için en iyisi olmuştu. Onunla bir daha karşılaşmamak için oldukça kararlıydım. O sokağın girişinden bile geçmeyecektim. Ama garip bir şekilde o an kendimi tehlikede hissetmemiştim. Bu düşünceler içindeyken çoktan kurulanıp yatağa girmiştim ve yeni evimizdeki ilk uykuma kendimi bıraktım.
Biri beni sarsarken korkuyla gözlerimi açtım. Başımı çevirdiğimde beni sarsanın annem olduğu fark ettim. Anlam veremeyen gözlerle ona bakarken yanağıma bir öpücük kondurdu ve
"Bugün okulun var hayatım. Heyecanlı mısın?" dedi.
Yanağımı silerken 'ya evet çok heyecanlıyım' diye düşündüm. Okuldan nefret ediyordum. Yeni kız olmaksa iğrenç olacaktı. Hızla üzerime dar siyah bir kot ve kısa bir kazak giydim. Topuzumdaki tokayı çekerek kumral uzun saçlarımı serbest bıraktım. Iyi görünüyordu, bir işlem yapmamaya karar verdim. Sürdüğüm rimelle gözlerimi belirginleştirdim. Dudağıma da bordo ruju hafifçe değdirdim. Çantama attığım defter ve iki kalem bugünlük beni idare ederdi. Annemin hazırladığı sandviçi de mideme buluşturduktan sonra evden çıkmak için hazırdım. Siyah botlarımı aceleyle ayağıma geçirdiğimde otobüsle yetişemeyeceğime karar verip taksi çağırmaya karar verdim. Asansörü beklemek istemediğim için merdivenlerden indim ve kendimi beni bekleyen taksiye attım.
Taksi okulumun önünde durduğunda derin bir nefes aldım. Taksiden inip okul kapısına yürüdüm. Kapıdan içeri adım atıp etrafa göz gezdirirken ensemde hissettiğim nefes ve kulağıma fısıldanan cümle yerimden sıçramama neden oldu.
"Seni bulmanın bu kadar kolay olacağını düşünmüyordum kedicik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kedicik
Teen Fiction"Beni rahat bırak. Git buradan!" diye bağırdım. Daha doğrusu bağırmaya çalıştım. Sesim titrediği için korkumu ele vermişti. O ise hala gülerek bana bakıyordu. "Tabii giderim." deyip gülümsemesini genişletti. Arkasını döndüğünde 'ne yani bu muydu?' d...