Sırtım soğuk duvara yaslı bir şekilde karşıya bakıyordum. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Bu iğrenç duvarların ardında, dışarıda ki mahkumların işkence çığlıklarını duyabiliyordum. Yerimden doğruldum ve yavaşça ayağa kalktım. Hapisanenin en berbat hücresinde tam yedi ayımı geçirecektim.
Neden mi?
Abimi öldürdüm.
Jase Red. Orospu evladı abim. Uçkuruna düşkün bir şerefsiz. Gece uyurken gizlice odama sızıp o pis ellerini bana sürmeye çalışan canî. O akşam bacağımda nasırlı eller hissedince uyandım. İttirmeye çalıştım, karşı gelmeye çalıştım ama durmadı. Bende son çare olarak aklıma gelen tek şeyi yaptım. Yastığımın altındaki Gold Magnum silahımla onu vurdum. Babam kötü bir adamdı ve ölünce peşinde de kötü düşmanlar bırakmıştı. Bu nedenle yastığımın altında, masamın hemen bitişiğinde, gece lambamın abajurunun içinde her zaman keskin, öldürücü bir alet vardı.
Silahımı alnının çatısına dayadığımı ve gözlerimi kapatarak silahı ateşlediğimi hatırlıyorum. Patlama eşliğinde bir ses çıktığını ve evimizin güvenlik sisteminin çalıştığını. Polisler tam iki dakika sonra geldiğinde bile hareket etmeden, elimde silahım, yerde cesetle öylece duruyordum.
Tam altı aydır bu hapisanedeydim. Firar etmeyi hiç düşünmemiştim.
Şu ana kadar.
Kalın ve boyası akmış parmaklıklara yürüdüm. Aralarından en incesini kavradım ve etrafa bakındım.
Yan yana bir sürü hücre. Yan yana bir sürü mahkum. Bir sürü suçlu.
Kaçmaya çalışanların serende diye bir yere kapatılıp, işkenceye uğradıklarını biliyordum. İki hücre yanımda bir travestinin kaçmaya çalışıpta yakalandığını ve serendeye kapatıldığını duydum. Üç gün önce serbest bırakılmıştı. Bu iğrenç hapisanede ki işi bitmişti ancak çıktığı gibi gidememişti. Bir parmağı ve kulak memesini kesmişlerdi. Bunun yanı sıra büyük işkencelere uğramıştı ancak burası böyleydi.
Sea Sean Hapisanesi. Ülkenin en kalitesiz ve berbat hapisanesine hoşgeldiniz.
Suçlu müdürü, tacizci gardiyanları ve azılı mahkumlarıyla ünlü, Sea Sean Hapisanesi.
Buraya alışmak çok zor ki hala da alışamadım. Öğle yemeğinde erkekler ve kızlar birleşiyor ve aynı yerde yemek yiyip geziliyordu. Burdan çıkmamın bi yolu olmalıydı tabiki bunu tek başımıza yapamazdım. Buranın tam olarak nerde olduğunu bilmiyorum çünkü beni bayıltıp buraya getirmişlerdi.
Nerde olduğumuzu bulmam için gardiyanlardan kaçıp koridor boşluğundaki çıkıştan çıkmam gerekiyordu ki bu imkansız gibi bişeydi.
Bir saat sonra öğle yemeğine çıkacaktık şimdiden kapılar açıldı yemek sırasına girilmişti. Ben de sıraya geçecektim fakat arkadan biri "Carrie Red...hım ne kadar da güzel bir isim." dedi. Aldırmadım fakat beni dürttüğünde arkama doğal olarak baktım. Çok ilgi çekici bir tatlılığı vardı, Sea Sean'da bu kadar yakışıklı bir erkek olduğunu tahmin etmezdim. Adımı nerden bildiğini sordum o da ukalaca bi şekilde "Senin gibi güzel bir kızın adını kim bilmez?" dedi. Yemek sırası bana gelmişti, yemeğimizi aldık ve bir masaya oturduk. Sürekli anlamsız bir şekilde bana bakıyordu. Artık rahatsız oldum ve "Neden bana öyle bakıyorsun?"dedim. Çünkü gerçekten kendimi garip hissetmiştim, o da bana "Fazla güzelsin." falan demeye başladı. Klasik bir erkek tavlama yöntemi gibi bir şeydi bence. Tam adını sorcaktım ki birden kendisi:
"Adım Daniel Roy Carpenter. İki yıldır bu ucube hapisanede yaşıyorum. Sevgilimin beni aldattığı kişiyi vurdum o yüzden burdayım. Ya sen?" Dedi. Bende doğal olarak anlatmaya başladım.
"Ben Carrie Red. Adımı zaten biliyormuşsun... Her neyse abim tarafından tacize uğrayacaktım çünkü abim tam bir aşağılığın teki. Her gün eve geç saatlerde geliyordu, ağzı içki kokuyordu, ondan hep iğrenir ve korkardım ama bu kadarını hiçbir zaman beklememiştim. Abim aynı babam gibiydi ve ikisinden de nefret ediyordum fakat babam öldü. Abimi ise ben öldürdüm çünkü aklıma başka bir şey gelmedi o sırada kendimi o kadar çaresiz hissettim ki bilemezsiniz." dedim.
Tekrar gözümün önünde o kare canlanmıştı ve istemsiz bir şekilde gözümden yaş akmıştı. Burda erkekler ve kızların fiziksel temas etmesi yasaktı ama o yine de serendeye gideceğini bile bile bana sarıldı. İşte orada onun farklı olduğunu anlamıştım.
Bir gün geçti ve ben hala Roy'dan haber alamadım çünkü serendeden kurtulma ihtimali çok yüksek değildi. Daha sonra benim hücremin önündeki gardiyana Roy hakkında bilgi vermesi için yalvardım. O kadar acımasızlar ki benim dediğimi duymazdan geldi.
Bu eskimiş dökülen duvarlar arasında durmak gerçekten çok zordu. Otururken aklıma bir fikir geldi, eğer bende bir suç işleyip serendeye gidersem belki o sırada karşılaşırız. O yüzden iki saat sonraki yürüyüş turunda birine zarar vermeliyim çünkü başka yolu yoktu.
*2 saat sonra*
Şimdi yürüyüş turuna çıkıyorduk fakat benim hücremin tam çaprazında yanmış bir hücre vardı ve üstü bantlarla kapatılmıştı. O hücrenin yanında sanki birden Roy'u görmüş gibi oldum ve gardiyanlar diğer tarafa bakarken koştum. Kaçtığım için alarmlar çalmaya başladı. Beni yakaladılar ve serendeye kapatmaya çalışırlarken Roy yanımdan geçti ve bana "İnandın mı gerçekten seni sevebileceğime?" dedi ve gülerek yoluna devam etti.
Şimdi anlamıştım ki onun baştan beri amacı beni serendeye atmakmış.
Ama böyle bir şey olcağını düşünmeliydim çünkü daha ilk günden biri nasıl beni sevebilirdi ki.
Gardiyanlar beni zorla serenedeye sürüklemeye çalışıyorlardı fakat o kadar direndim ki en sonunda bıraktım kendimi o acımasız, ışıksız, cehennem gibi olan yere.
Tam girecektim arkadan Sea Sean Hapisane'sinin müdürü "Durun! Bırakın o kızı çabuk." dedi ve beni odasına çağırdı.
İlk defa bu hapisaneden çıkmanın yolunun olduğu koridordan gardiyansız yürüdüm ve içimden o kadar kaçmak geldi ki. Koridordaki o soyulmuş duvarlı hücrelerin içindeki insanlar bana "Ne bakıyosun kaçsana! Kaç kurtul hadi." diye bağırıyorlardı ama bunu yapamazdım çünkü o kapıdan çıksamda dışarısı nasıl bir yer bilmiyordum.
Odaya geldiğimde Müdür Eva bana
"Ordan kaçmayacağını, kaçamayacağını bildiğim için seni gardiyansız bıraktım." dedi. Korkmaya başlamıştım tam bir şey söyleyecekken bana tekrar "Sen benim gençliğime çok benziyorsun." dedi ve anlatmaya başladı.
"Adım Eva. Buraya 21 yaşımdayken getirildim. Suçum abimi öldürmekti. Şimdi sen burada nasıl müdürsünüz diye soracaksın ama ben söyleyeyim. Ben bu eski, soyulmuş, yıpranmış, karanlık hücrelerde en uzun süre yaşayan suçlu olduğum için beni buranın müdürü yaptılar ve şuan 72 yaşındayım eğer sende bunu becerirsen burdan kurtulabilirsin. En az 60 yıl durabilirsen müdür olabilirsin. Ama bunu ben dışında şuana kadar kimse beceremedi ama sen bunu yapabilirsin." dedi.
İşte şimdi neden beni çağırdığını anladım fakat benim bu korkutucu, eski hapisanede durmam imkansızdı.
Müdür Eva'ya "Ben bunu yapamam." diyecektim fakat izin bile vermedi. Gardiyanları içeri girdi ve beni tekrar hücreme kapattılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CARRIE
ActionSea Sean Hapisanesine hoşgeldiniz. Eski, soyulmuş ve karanlık duvarların arasında yapa yalnız, tek başına.