Electra dün gece Khaos'la ayrıldıktan sonra Harold tarafından karşılanmış, güzel muamele görmüş ve iki bardak viski içmişti.
Sonrasında odasına çıkmış, Londra'ya ilk geldiği gün yerleştiği öylesine bir otelin resepsiyonunu aramıştı. Otelin hesabını gördükten sonra rica ederek -burada para konuşmuştu- odasında bulunan valizi Pig's Luxe'e getirilmesini istemişti.
Neyseki odadan çıkarken valizi hiç açmamıştı. Yani sadece odasından alıp buraya getireceklerdi. Bir saat içinde valizi gelmişti ve getiren çocuğa yüklü bir miktar vererek yollamıştı.
Valizi ulaştıktan sonra da kendini uykuya teslim etmişti.
Bu sabah ise çoktan kalkmış, sabah koşusunu yaptıktan sonra duş alarak kahvaltısını etmişti.
Şimdi de valizinde kotunu arıyordu.
Valizin içinde duran istiflenmiş kıyafetlerin arasından kotunu buldu ve üzerine geçirdi.
Koyu mavi kotunun bileklerini iki kez katladı. Siyah deri kemerini taktı. Üstüne beyaz, dar gömleğini giydi ve tüm düğmelerini kapattı. Kadife, siyah düz taban ayakkabılarını da üstündekilerle kombinleyerek yalın ayaklıktan kurtuldu.
Londra bugün her zamankinden daha güneşliydi. Yani en azından yağmurlu değildi. Bu yüzden siyah deri ceketini de geçirdikten sonra dün giydiği kıyafetleri katlayarak valize yerleştirdi.
Valizi kapatmadan önce pamuğunu, makyaj temizleme suyunu ve makyaj çantasını alarak ebeveyn banyosuna girdi.
Dün makyajını temizlemediği için bu sabah yarım yamalak temizlemişti koşuya çıkarken ve aynaya bakarken bu temizlemenin yeterli olmadığı fark etti.
İç çekerek bir parça pamuğa makyaj temizleme suyunu döktü ve iyice yüzünü temizledi. Sonrasında makyaj çantasından rimelini ve dudak parlatıcısını çıkartarak sürdü. Çillerini saklama ihtiyacı hiçbir zaman gerekli görmemişti. O yüzden onları doğal haliyle bıraktı.
Duştan sonra kuruttuğu saçlarını şöyle bir düzeltti ve eşyalarını alarak banyodan çıktı. Valizine yerleştirdi ve kapadı. Çekçeğini çekti. Sürüklemeye başladı. Oda kartını cebine koyarak odadan çıktı.
Asansörden sonra resepsiyona yürüdü.
"Harold'a çıktığımı söylersin," diyerek resepsiyondaki kadına talimat verdi. Tam arkasını dönüp gidecekken dünden aşina olduğu güzel ve erkeksi ses ona seslendi.
"Burada seni beklemekten kök saldım," diye takıldı ona Khaos.
Electra yüzünü ona dönmeden önce sırıttı. Sonra yüzünü toparlayarak Khaos'a çevirdi bakışlarını.
"Gelmeden önce haber verseydin sende. " diyerek itiraz etti.
"Kibarlıktan hoşlanmadığını söyledin ama," diyerek savunma yaptı Khaos da.
Electra kıkırdadı. "Buraya beni almaya gelerek yine kibarlık yaptın. "
Khaos düşünürmüş gibi dudaklarını büzdü.
"Buna jest demeyi tercih ederim. "
Electra kıkırkamaya devam ederek onu
inceledi.
Altında eskitme, siyah dar bir kot vardı ve aynı renk eskitme kot ceketi giyiyordu. Kot ceketin tek ayrıntısı penye kapüşonuydu. İçine de siyah, beyaz yazı baskılı sweatshirt vardı.
Burnundaki ve iki kulağını kaplayan piercingler lobinin parlak ışığında ışıldıyordu. Electra beğeniyle iç geçirdi.
Aslında bu durumda olan tek Electra değildi. Khaos da iştahlı bakışlarla genç kadını süzüyordu.
"Hadi gidelim," diyerek Khaos sessizliği bozdu. Otelden çıktıkları anda Khaos'un arabası onları karşıladı.
Bu büyük jipe -Range Rover Avoque- binerken Khaos, Electra'yı süzmeyi unutmadı.
Koltuklarına yerleştikten sonra Khaos gaza yüklenerek arabayı öne savurdu. Hangi araba olursa olsun hızlı sürmeyi seviyordu. Ölüme yaklaşıyor gibi hissetmek ona haz veriyordu.
Evet, Khaos değişik zevkleri olan bir adamdı.
Electra'ya yandan bir bakış attı. Telefonuyla ilgileniyordu.
Electra ise yanındaki heybetli adamdan zihnini uzaklaştırmak için telefonuyla uğraşıyordu. Ayrıca ikizini arasa hoş olacaktı. Telefon rehberinden Orestes'i buldu ve aradı.
İkinci çalışta Orestes'in sesi duyuldu.
-Efendim ikiz.
Sesi her zamanki gibi dinç ve güçlüydü. Bu yapısını hiçbir zaman bozmuyordu. İkiz olsalar da karakterleri tamamıyla farklıydı.
"Ne yaptınız diye aradım, Ory." diye cevap verdi Electra. Orestes isminin kısaltılmasından nefret ederdi ve kimseye izin vermezdi. Tabii ki Electra hariç.
Orestes iç çekti.
-Şimdi çıktım yola. Yarım saate kalmaz hava alanında olurum. Sen ne yaptın?
Electra sırıttı. "Khaos beni otelden aldı, yola çıktık."
Orestes öksürüklere boğulurken Electra kahkahasını tutamadı.
-Bay Aidoneus, Electra. Khaos değil. Ayrıca ne bu samimiyet?
Evet, Orestes Electra'yı her şeyden kıskanırdı. Sonuçta değer verdiği iki kişiden biriydi Electra. Diğeri ise Frederick'ti. Electra'nın ve Orestes'in ebeveynleri ölünce Frederick'in yanına taşınmışlardı. Electra fazlaca asi ve dik başlı olduğundan Frederick, onun üstünde pek fazla hakimiyet kuramasa da Orestes daha uysal ve söz dinleyen bir yapıya sahip olduğu için onun üzerinde kurmuştu. Ve böylelikle Frederick Orestes'i bu şekilde bir kalıba sokmuştu. Saygılı, mantıklı ve soğuk.
"Saçmalamaya başlıyorsun ikiz. Bu yüzden sorunu yanıtsız bırakacağım." diyerek çıkıştı Electra.
Orestes ikinci kere iç çekti. -Peki peki. Bay Aidoneus'un kız kardeşi nasıl gelecek?
Electra bunu hiç düşünmemişti. Khaos'a döndü.
"Gaia'yı alacak mıyız?" diye sorusunu sordu.
Khaos kısaca başını salladı. "Kendi arabasıyla gelecek."
Orestes'e geri döndü. "Kendi arabasıyla gelecekmiş, ikiz."
-Tamamdır, ikiz. Hava alanında görüşürüz.
"Görüşürüz," deyince Electra, Orestes telefonu kapadı. Electra telefonu kucağına koydu.
"İkizinle görüntünüz haricinde hiçbir benzerliğiniz yok gibi duruyor," diye konuşma başlattı Khaos.
Electra gülümseyerek başını salladı. "Pek yok, evet. Onu yetiştiren Frederick'ti çünkü."
Khaos sinyal vermeden önüne kıran arabaya korna çaldı. Ağzından ağır bir küfür kaçıverdi.
"Seni yetiştiren kimdi?"
Electra Khaos'a döndü ve onu izlemeye başladı. "Ben de Frederick'in yanındaydım ancak dik başlı olduğum için ben de pek etki etmedi. Kendi kendime şekil verdim. Zaten annemiz ve babamız öldüğünde 16 yaşındaydık. Çok küçük değildik. Frederick'ten etkilenmesi Orestes'in suçu."
Khaos, anlıyorum, der gibi başını salladı. "Kahvaltı yaptın mı?" dedi konuyu değiştirmek istercesine.
"Yaptım ama bana kahve ısmarlayabilirsin tabii," deyip kıkırdadı.
Khaos da güldü. "Hay hay."
Starbucks'ın önüne park etti. Beraber inerlerken Starbucks'ın terasında oturanların gözleri bu iki güzel insana döndü.
Birisi kıvılcım saçan kendinden emin çekici bir kadın, diğeri karanlığa hükmedermiş gibi heybetli yürüyen göz kamaştırıcı bir adam.
Ve birlikte, hayretler uyandıracak kadar eşsizlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılca Kıyamet
Romans"Her bir dövmenin anlamı var, değil mi?" diyerek önüne düşen kızıl tutamları geri üfledi. İlk olarak cevabı yüzüne üflenen sigara dumanıydı. Rahatsız olmadı. Arada sırada o da tüttürürdü. "Yaptırdığım zamanki anlamlarını mı soruyorsun yoksa seni tan...