bölüm 2: duyguların savaşı
İki gün geçmişti. Tam tamına iki gün. Yeonjun Hyung ile görüşmediğim, işe bile gitmediğim koskoca iki gün. Paramın sokak satıcılarına bile yetmediğini fark ettiğim zaman, sanırım artık çok geçti.
Ev bile denilmeyecek olan bu apartman dairesinden atılıp sokakta ya kurda köpeğe yem olacaktım ya da soğuktan ölecektim. Belki de açlıktan. Hangisi daha kötü gerçekten karar veremiyordum, işe gidip Yeonjun Hyung ile karşılaşmak mı yoksa açlıktan ölmek mi?
Cidden... Cidden kendimden nefret ediyorum. Beom gittiğinden beri çok değiştim, sanki artık benim bedenimde yaşayan ben değil de bir canavar varmış gibiydi. Etrafımda kim olursa olsun herkese zarar veriyordum, kendime bile.
Bu beni canavarlaştırmak için yeterli bir neden değil miydi?
İki gün, dile kolay iki gün. Küçük kızın kibrit kutusunu aldığımdan beri iki gün. Sokağa çıkmaya bile cesaretim yoktu, sikik bir korkaktım işte. O kadar dibe batmıştım ki, birileriyle iletişime geçmek için kullanacağım bir telefon bile yoktu. Hoş, iletişim kurabileceğim birileri de yoktu hayatımda.
Bana sorarsanız, bu yaşadığım hayat cehennemden farksızdı. Her lanet olası gün uyanıp sanki cayır cayır ateşler içinde yanıyordu ruhum. Tek dostumdu uyku, ne zaman acı çeksem kollarına sığınabileceğim tek dostum.
Bir saatlik bile olsa, iki saatlik bile olsa acıdan beni uzaklaştıran tek dostum. Eğer şanslıysam eski günleri görebilirdim rüyalarımda. Eğer... Eğer Beomgyu'ya bir söz vermeseydim şu an çoktan bedenim küllere dönüşmüştü.
“Bana verdiğin sözü bozarsan, seni asla affetmem. Sonraki hayatımızda bile.”
Üzgünüm sevgilim, ama daha ne kadar dayanabilirim inan bilmiyorum.
Düşüncelerim her zamanki gibi nefesimi keserken yer yatağımdan yavaşça kalktım. Belim öyle bir ağrıyordu ki bir an bütün düşüncelerim durdu ve sadece hissettiğim fiziksel acıya odaklandım.
Henüz, gerçekten en azından şimdilik, kendime acı çektirip düşüncelerimden uzaklaşmaya çalışacak kadar kafayı yememiştim.
Yavaş hareketler ile küçük masaya doğru ilerliyordum, uzun zamandır bunu yapacak cesareti bulamamıştım ama artık tak etti. Korkaklık yapmak istemiyordum artık, biraz da olsun cesur olmak istiyordum.
Elimi uzun süredir dokunulmamış olan ses kayıt cihazına götürdüm. Üstündeki tozları üflerken anıların aklıma gelmesi ile gözlerim doldu.
“Ya! Sadece bir hafta görüşmedik ama bu cihaz nasıl oldu da bu kadar tozlandı? Bensiz hiç şarkı kaydetmedin mi?”
Beomgyu'nun sesi beni derin uykumdan uyandırmıştı. Anlaşılan o ki ailesi ile araları düzelmiş ve Kore'ye tekrar dönmüştü. Uzandığım koltuktan aceleyle kalkıp yatak odamıza doğru ilerledim. Siktir, çok özlemiştim! “BeomBeom!”
Büyük bedenimi onunkinin üstüne atarken aklımdaki tek düşünce onu öpücüklere boğma isteğiydi. Kıkırtılar sessiz odayı doldurduğunda Beom'u da benimle birlikte yatağa attım.
“Tanrım, beni bu kadar özleyeceğini bilseydim gitmezdim bile!” Gülümseyerek kafamı boynundan kaldırdım ve yüzüne baktım. “Sensiz bir hafta bok gibiydi.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kibrit kutusu ¦ taegyu
Fanfictiontaehyun'un hayatı, sevgilisi beomgyu'yu kaybettikten sonra önemli ölçüde değişir. sokaklarda ölen sevgilisine yazdığı şarkıları söylerken küçük bir kibritçi kız ile tanışır. "bu kibrit özlediğiniz kişiyi geri getirmez fakat belki kalbinize bir sıca...