6 - We Will Rise

460 31 27
                                    

Nefes alamıyormuşum gibi hissediyordum. Yüzüme yağmur yağdığını bile zar zor fark ettim, kara yağmur olabileceğinden korkacak halim bile yoktu. Tek yapabileceğim alevler içinde kalmış evimize bakmaktı. Başka çözüm yolu düşünmemiştik. İnsan ırkını kurtarabileceğimizden emin değildim.

"Kara yağmur geldiğinde renksiz olacak." diye mırıldandı Jaha yanımdan. Biraz irkildim. Bana yaklaştığını duymamıştım.

Zar zor cevap verdim. "O zaman geldiğini nereden bileceğiz?"

"Acı. Kaos. Ölüm."

Gülümsemeye çalıştım. İyimser bir tavır sergilemeye çalıştım. Benden başka da kimse gülümsemiyordu zaten. Jasper gülümserdi, gerçi o da artık kederden başka bir şey düşünmüyordu. "Yine eskiye döneceğiz, ha? Yeni bir çözüm bulduğumuzda endişelenecek bir şey kalmayacak."

Jaha önceden bulduğumuz metalik simgeyi parmaklarının arasında çevirdi. Bunu hala neden sakladığını bilmiyordum. Belki de bu, onun bir çeşit umudunu koruma yöntemiydi. "Bir yol bulacağız."

Benden çok daha ikna olmuş gibiydi. İleriye doğru bir adım attım, Jaha'ya bakmadım. Geçmişte ona zar zor saygı duyuyordum, şimdi de öyleydi.

Birkaç saat sonra biraz temiz hava alıp kafamı boşalttıktan sonra Arkadia'dan geriye kalan toplantı odasına gittim. Son gelen bendim ve hemen Bellamy'nin yanındaki yerimi aldım. Bellamy yorgunluğumu ve sıkıntımı hissediyor gibiydi ve omuzlarıma kolunu sardı.

"Tamam" dedi Monty. "Sektör üç, dört ve beş en büyük hasarı aldı. Sunucu odasını, tüm işlemcilerimizi ve yaşam destek sistemlerimiz ile yaşam alanlarımızın yarısını kaybettik. Şimdi ise yedek güç, geriye kalan odalarda geceleri ışıkları açık tutacak ama ne ısıtıcımız ne de akan suyumuz olacak ve radyasyon buraya gelmeden gemiyi onarmanın bir yolu olmayacak."

"Hiç iyi haberlerin var mı Monty?" diye sordum.

Babam iç çekti. "Kimse ölmedi."

"Ark'ı unutun." dedi Clarke odaya girerek. Sanırım son gelen ben değildim. "Zaten hepimizi asla kurtarmayacaktı. Kaynaklarımızı nightblood çözümüne odaklamalıyız. Yakıt dolu mu?"

Bellamy başını salladı. "Şuan dolduruluyor, ama Clarke, kolay bir yolculuk olmayacak."

Clarke kaşını kaldırdı ve bize baktı. "Neyi bilmiyorum?"

"Praimfaya'nın sırrı açığa çıkınca," diye başladı Roan. "barışı korumak için Echo'yu ve ordumu Polis'e geri gönderdim."

"Bu iyi." dedi Clarke. "Tedaviyi dağıtmak için barışa ihtiyacımız var."

Roan içini çekti. "Yarısından fazlası orduyu terk etti. Sonun gelmesi yüzünden evlerinde olmak istiyorlar. Onları suçlamıyorum."

Bellamy "Peki giderken Trikru köylerini yaktıkları için onları suçluyor musunuz?" dedi.

Roan kıkırdadı. "Bunu senden duymak komik."

Ona bir bakış attım. "Sözlerine dikkat et. Kral olabilirsin ama bu dokunulmaz olduğun anlamına gelmez."

Babam araya girdi. "Yeter. Ormanın bir savaş bölgesi olduğunu biliyoruz. Ilian'a olanlardan sonra seni korumak için gardiyanların çoğunu ayıramam."

Roan, "Güvenlik ekibim bizi koruyabilir." dedi.

Babam başını salladı. "Teşekkür ederim. Bu çok cömertçe."

Roan "Artık hepimiz bu işte beraberiz." dedi.

İronikti, sonunda hepimizi bir araya getiren şeyin dünyanın sonu olması. Ortaya sessizlik çöktü ve bir kez olsun gergin ya da rahatsız edici değildi. Sadece anlatılmamış bir gelecek vaadini ve bir umut parçasını elinde tutuyordu.

the 100 | bellamy blake x okuyucuWhere stories live. Discover now