(3) Taşıyıcı

122 59 14
                                    


Marmaris'e geldiğimde, ilçeye biraz uzak düşen Amos'a ulaşabilmek için bir motosiklet kiraladım.

Şoför Rıfkı amcanın söyledikleri hâlâ kulağımda yankılanıyordu ama ben bunları aklıma getirmemek için gayret sarf ediyordum.

Sunak, cinayetler, yaşamlarını yitiren genç kızlar ve daha nice nice saçma sapan şeyler...

Böylesine gerçek olamayacak kadar mantıksız şeylerin beni korkutmasına izin veremezdim.

Amos, şehir merkezi olan Marmaris'e çok da yakın sayılmazdı.

Amos'a nasıl ulaşabileceğimi düşünürken haritadan yardım alabileceğim aklıma geldi.
Çantadan çıkardığım eski haritaya dikkatle baktım.
Bu tuhaf haritayı bir sit alanında bulmuştum. Büyükçe bir taşın altında durmaktaydı. Tam ben oradan geçerken taş yere düştü ve bu harita ortaya çıktı.

Oldukça eski bir haritaya benziyordu. Hangi çağdan olduğuna dair net bir fikrim olmadığının yanı sıra birkaç tahminim vardı.



Param azalmıştı.
" İdareli harcamalıyım. Daha geri dönüş yolu da var." dedim kendi kendime.

Ardından motorsiklete atlayıp, hemen gaza yüklendim. Motosikletle son sürat giderken rüzgar hızla etrafımdan akıp gidiyordu.

Gaza daha güçlü bir şekilde asıldım. Bu çok riskli bir hareket olsa da, hızlı bir şekilde oraya ulaşmalıydım. Neredeyse akşam olmak üzereydi.

Sahil kenarında, oranın yerlisi olduğu her halinden belli olan biri vardı. Epey ıssız bir yerdi burası. Normalde yabancılarla konuşmaktan çekinirdim ama etrafta benden ve az ileride dikilen adamdan başka kimse de yoktu. Belki bölge hakkında biraz bilgi alabilirim umuduyla yabancıdan tarafa doğru ilerledim.

Adamın yakınına doğru gittiğimde yüzünü daha iyi inceleyebilme olanağı buldum.

Keskin bakışlı biriydi. Tıpkı bir köpeğinki gibi sivri bir burnu, sivri kulakları ve sinsi bakışları vardı.

Ensesine kadar uzanıp boynunu bile kaplayan siyah saçları adama adeta bir kurt adam görüntüsü veriyordu.

Son defa içimde beliren bir umutla, belki başka birilerini görebilirim diye düşünerek tekrar etrafa bakındım. Bakşa biri yoktu. Meciburen ona sormak zorundaydım.

İstemeye istemeye de olsa yanına gittim.

" Pardon. Amos'a nasıl gidebilirim?"
Eliyle hemen yüz metre ilerideki etrafı çevrili bekleme alanını gösterdi.
"Şuradaki iskeleden tekneler kalkıyor. Biraz beklerseniz kayıkçı da gelecektir. Tekneler biraz ilkel olsalar da iş görüyor." dedi yalın bir sesle.

Tekne dediği şey de tekne, olmaktan ziyade tahta kayık olarak tanımlamaya daha uygundu.
İlkel demekle de ilk çağdan kalma olduklarını söylemekteydi herhalde!

" Gerçekten bu şeylerin bizi oraya kadar taşıyacağına emin misiniz?" dedim endişeyle. Bu mevsimde suyun epey soğuk olduğunu düşününce tüylerim diken diken oldu.

" Ha ha ha." diye güldü.
Gülüşü bile köpek havlamasına benziyordu. Güldüğünde sivri olan azı dişleri iyice ortaya çıkıyordu.
Neden güldüğünü çözmek istercesine, bu korkunç adamın yüzüne baktım.

Melek Ve Şeytan ( Düzenleniyor )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin