Sırf evde ses olsun diye açtığım televizyondan başka hiçbir ses işitmiyordum. Uyandığımdan beri yemek yemek istiyordum ama kalkmaya dermanım yoktu. Dövüşün üzerinden üç gün geçmesine rağmen hala o dövüşün etkisi altındaydım. Kavga ettiğim kişinin Semih olduğunu unutmuştum bir süre sonra. Sanki karşımda o vardı... O an sanki o çocuğa değilde babama vuruyordum. Gözlerimin önüne beni dövdüğü zamanlar geliyordu her vuruşumda. Sigara izmaritlerini küçücük bedenimde söndürdüğü, kemerini çıkarmaya çalışırken ki attığım acı feryatlar... Hepsi kendimi kaybetmeme sebep olmuştu, o an intikamımı terkar tekrar alacağımı düşünmüştüm. Ama öyle olmadı, kendime geldiğimde Boran tarafından itilmiş, sırtım yerle buluşmuştu. Sırtım yerle buluştuğu an bütün sesler ağırlaşmış, yüzümde ki kan damlaları gözlerimin önüne bir bir gelmişti. Sonrasında ise kendimi ringten atıp gücümün el verdiğince yürümeye çalışmıştım. Bir süre sonra bacaklarım beni taşımamış, bir kenara çökmüştüm.
Genç adam Elea'nın yanına yaklaştıkça sayıkladıklarını da net duyabiliyordu. Genç kızın titreyen sesi ile söylediği sözler Boran'ın yüreğinin kasılmasına sebep olmuştu.
"Lütfen Baba! C-canım acıyor..."
"Anne! Y-yardım e..et, lütfe..en."
"Ahhhh!"
O an olanlar gözümün önüne tekrar gelince kafamı sertçe duvara geçirdim. O an kendimi kaybetmiş olmalıydım çünkü bunları normalde Boran'ın yanında asla dile getirmezdim. Çünkü herkes gibi beni aciz ve güçsüz göreceğini biliyordum. Bu hep böyleydi, çocukken tüm gözlerde gördüğüm tek şey acıma duygusuydu. Kısacık, erkek gibi saçlarımla, dağınık ve çamur içinde ki üstüm başımla akşama kadar kaldığım, saklandığım o karanlık sokaklar. İnsaların bana acıyarak attığı bakışlar, ölüm, kavga, bağırışmalar. Çocukluğumdan arta kalan bütün şeyler bunlardan ibaretti.
Ne ilk doğum günümde ailemle çekilmiş doğum günü fotoğraflarım vardı, ne de bir aile pikniğinde çekilmiş toplu resimlerimiz...
Ne annemin ev bütçesinden kısıp bana aldığı bir bebeğim vardı, ne de annemin beni öperek uyandırdığı o güzel kahvaltılar...
Ne kardeşlerimle ettiğim oyuncak kavgalarım vardı, ne de babamın beni prenses diye çağırdığı tek bir an.
Çocukluğum siyahtı, simsiyah ve tozlu. Kim bilir, büyük ihtimal geleceğim de böyle olacaktı.
Hem bu defa çocukluğum kadar masum da olmayacaktı.
Her şey daha kirli, daha acımasız ve hırslı.
Kafamı yan tarafıma çevirdiğimde titreşimdeki telefonumun titrediğini gördüm, bir kaç adım da yanına yaklaştığımda ekrandan beliren Ceylin yazısını görmemle gözlerimi bir kaç saniye yumdum. Onun sesini istemiyordum. Her ne kadar fazla belli etmesem de ona değer veriyordum, sonuçta bana uzun süre dayanabilen tek kişiydi.
Telefonu tamamen sessize alıp oturma odasına geçtim. Koltuğa uzanıp uyumaya çalıştığımda son duyduğum bir kapı sesiydi, kırılır gibi çalınan, ardından da gerçekten kırılan bir kapı ve bir kaç adam tarafından bayıltılmam. Debelenirken son gördüğüm bunlardı, sonrası karanlık...
***
Hem uyuyor gibi olduğunuz hem de uyumadığınız o trans anı vardır. Şuan tam da o anı yaşıyordum, etrafta duyduğum belli belirsiz sesler vardı, kalın erkek sesleri ve onlara göre daha tiz kalan bir ses, bir kadın sesi. Otoriter ve güçlü çıkan bir kadın sesi.
"İmren Hanım, onunla ne yapacağımızı hala söylemediniz." Bu kalın sesin ardından bir kaç topuk sesi duyuldu. Ardından yüzüme bir elin hassasça dokunuduğunu hissettim. Yüzümde hafifçe dolaşan parmak yankalarımdan burnuma, oradan da dudaklarıma doğru bir yol çizdi. Gözlerimi açmamaya savaşırken kadın olduğunu düşündüğüm kişi kazağımın açıkta bıraktığı köprücük kemiklerime dokundu. Amacını anlayabilmiş değildim ancak sonunun hiç iyi biryere gitmeyeceğini hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin Şarkın
Teen FictionO sıradan olmayan, değişik bir kız. Çevresindeki insanlar tarafından 'deli' diye adlandırılan, sert ve garip bir kız. Ah birde şu karga saçmalığıvar tabii. Göğsünün etrafını çevreleyip, onu sevgiden uzaklaştıran kargaları olduğunu düşünüyor. Kalbini...